Gazze’yi işgal planı ve kitle transferi: Uluslararası hukuk ne diyor?
Gazze’nin işgal edilerek Gazze halkının kitlesel olarak göçe zorlanması insanlığa karşı suç kapsamında sayılacak ve UCM önündeki mevcut soruşturmaya eklenecektir.
İsrail ikinci bir Nekbe’ye hazırlanmaktadır. Zira soykırım suçlamasıyla yargılanan ve “İnsanlığa Karşı Suçlar” nedeniyle hakkında yakalama kararı bulunan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şehri’nin işgalinin savaşı durdurmanın tek çözümü olduğunu iddia etti.
Kitlesel göçe zorlamak insanlığa karşı suç kapsamında
İsrail bu adımıyla, Gazze Şeridi’nin kalbine girmeye ve daha sonrasında güney kıyı bölgesine inmeye hazırlanmaktadır. Bu da Gazze halkının kitlesel göçüne neden olacaktır. Netanyahu’ya göre İsrail “başladığı işi bitirmek zorunda”. Daha açık ifadeyle toplumların, diğer devletlerin ya da uluslararası hukukun ne dediği önemli değil. Önemli olan İsrail’in başladığı işi bitirmesi. Bunun yolu da İsrail’e göre Gazze halkının sürgüne zorlanması ve kitlesel olarak transfer edilmesi ile mümkündür.
Belirtmek gerekir ki, İsrail açısından böyle bir eylemin gerçekleştirilmesi halinde bu eylemi gerçekleştiren kişiler insanlığa karşı suç işleyecektir. Bilindiği üzere İsrail hem Birleşmiş Milletler (BM) kararları hem de Dördüncü Cenevre Konvansiyonu uyarınca Filistin toprakları üzerinde “İllegal İşgalci” statüsündedir. 7 Ekim 2023’ten beri Gazze topraklarında soykırıma varan eylemlerde bulunan İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından mahkum edilip edilmeyeceği henüz şüpheli olmakla birlikte İsraillilerin işlediği eylemlerin “İnsanlığa Karşı Suçlar” kapsamına girdiği aşikardır. Nitekim halihazırda Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önünde yargılanması istenen Netanyahu ve Gallant hakkında insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarından yakalama emri söz konusudur.
Gazze’nin işgal edilerek Gazze halkının kitlesel olarak göçe zorlanması da insanlığa karşı suç kapsamında sayılacak ve UCM önündeki mevcut soruşturmaya eklenecektir. Zira Roma Statüsü’nün insanlığa karşı suçları düzenleyen 7. maddesinin 1/(d) bendi kitlesel sürgün ve zorla yapılan kitle transferini insanlığa karşı suç olarak saymaktadır.
Roma Statüsü’nün 7/1. maddesi insanlığa karşı suçları şu şekilde sıralamaktadır:
“Bu Statü’nün amacı doğrultusunda insanlığa karşı suç, herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak, bu saldırının bilinciyle işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi birini ifade eder: (a) Kasten öldürme; (b) Toplu imha; (c) Köleleştirme; (d) Sürgün veya zorla kitle transferi; (e) Uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal ederek özgürlüğünden yoksun bırakma veya diğer ağır fiziksel özgürlük kısıtlamaları; (f) İşkence; (g) Tecavüz, cinsel kölelik, zorla fuhuş, zorla hamile bırakma, zorla kısırlaştırma veya benzer ağırlıkta diğer herhangi bir cinsel şiddet türü; (h) Bu paragrafta belirtilen fiillerden herhangi biriyle veya Mahkeme’nin yetki alanına giren diğer suçlarla bağlantılı olarak; herhangi bir belirlenebilir grup veya topluluğa yönelik siyasi, ırksal, ulusal, etnik, kültürel, dini veya 3. paragrafta tanımlandığı şekilde cinsiyete dayalı ya da uluslararası hukuk tarafından evrensel olarak kabul edilemez sayılan diğer gerekçelere dayalı zulüm; (i) Zorla kaybetme; (j) Apartheid suçu; (k) Büyük acılara veya ciddi bedensel, zihinsel ya da fiziksel yaralanmalara kasıtlı olarak neden olan benzer nitelikteki diğer insanlık dışı fiiller.”
Bu maddeden de anlaşılacağı üzere, İsrailli yetkililer 7 Ekim 2023’ten önce de bu tarihten sonra da insanlığa karşı suçların birçoğunu işlemiştir ve işlemeye devam etmektedir. Zorla kitle transferi bu suçlara sadece bir yenisinin eklenmesi anlamına gelmektedir. Peki zorla kitle transferinden anlaşılması gereken nedir? Bu sorunun cevabını da maddenin ikinci kısmında yer alan kavram açıklamalarında bulabilmekteyiz. Statü’nün 7/2(d) maddesine göre; “Sürgün veya zorla kitle transferi,” ilgili kişilerin yasal olarak bulundukları bölgeden, uluslararası hukuk tarafından izin verilen sebepler olmaksızın, sınır dışı edilme veya diğer zorlayıcı eylemler yoluyla zorla yerinden edilmesini ifade eder. Gazze planı da bu tanım kapsamına girmektedir.
Öte yandan İsrail’in Roma Statüsü’ne taraf olmaması veya iç hukukunda düzenleme yapmaması insanlığa karşı suçlardan sorumlu olmadığı anlamına gelmemektedir. Zira insanlığa karşı suçlar uluslararası hukukun emredici kurallarından (peremptory norms veya jus cogens) biri olarak kabul görmektedir. Bilinen tanıma göre uluslararası hukukun emredici bir normu (jus cogens), devletler topluluğunun tamamı tarafından kabul edilen ve tanınan, herhangi bir istisnanın izin verilmediği ve yalnızca aynı nitelikteki daha sonraki bir uluslararası hukuk kuralı ile değiştirilebilecek bir normdur. Burada kastedilen esasen devletlerin hukukunda emredici norma aykırı bir düzenlemenin bulunmasıdır. Aykırı bir düzenleme olmaması yeterlidir. İsrail iç hukuku her ne kadar düzenleme içermese de aleyhte hüküm de içermemektedir. Ancak belirtmek gerekir ki emredici normlar herkesi bağlasa da bu kuralların icrasının nasıl olacağı henüz tartışmalıdır. Zira hukuka aykırı şekilde bunlar da defaatle ihlal edilmektedir. Normun varlığı ve emredici olması ihlaline engel olamamaktadır.
Geçici göç de hukuka aykırı
Son dönemdeki tutumlarından anlaşılmaktadır ki başta ABD olmak üzere büyük devletler Gazze’den Hamas’ın tamamen çıkarılması hususunda İsrail’e engel olmayacaktır. Nitekim BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) 6 Ağustos 2025’te yayınladığı haritaya göre Gazze’de son durum şu şekildedir:
[1]
İsrail Hamas bahanesini kullanarak Gazze’yi adım adım ele geçirmekte ve Gazze halkını kitlesel göçe zorlamaktadır. Oysa Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Brezilya, Kanada, Mısır, Endonezya, İrlanda, İtalya, Japonya, Ürdün, Meksika, Norveç, Katar, Senegal, İspanya, Birleşik Krallık, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Ligi’yle beraber isimleri sayılan bir grup devlet 29 Temmuz’da bir araya gelmiş ve hazırladıkları New York Bildirgesi ile İsrail’in işgalini derinleştirmemesi ve halkı kitlesel göçe zorlamaması gerektiğini ifade etmiştir.
Bildirgeye göre, savaş ya da zorla göçe zorlama çözüm olamaz. Filistin sorununun en doğru çözümü adil bir iki devletli çözüm planının hayata geçirilmesidir. Ancak İsrail için tüm mesele “bitirilmesi gereken bir iş”ten ibarettir. Bu nedenle zorlayıcı tedbirler olmadan İsrail’in kendiliğinden uluslararası hukuka uymasını beklemek doğru değildir.
Öte yandan uluslararası hukuk ilkeleri ışığında incelendiğinde, Gazze halkının zorla göç ettirilmesi için herhangi bir hukuki neden de bulunmamaktadır. Kaldı ki geçici transfer dahi yapılacak olsa bu ancak Dördüncü Cenevre Konvansiyonu’nun 49. maddesinde sayılan gerekçelerle ve sadece ülke içinde yapılabilir. Nitekim Gazze özelinde 49. maddeye uygun bir gerekçe de söz konusu değildir.
Zira 49. madde, “İşgalci Devlet, nüfusun güvenliği veya zorunlu askeri nedenlerin gerektirmesi hâlinde, belirli bir bölgenin tamamen veya kısmen tahliyesini gerçekleştirebilir. Bu tür tahliyeler, fiili nedenlerle aksi gerektirmedikçe, korunan kişilerin (sivillerin) işgal altındaki toprakların sınırları dışına çıkarılmasını içermeyecektir. Bu şekilde tahliye edilen kişiler, söz konusu bölgedeki çatışmalar sona erer ermez derhâl evlerine geri gönderilecektir.” şeklindedir.
İsrail’in baştan beri amacı Gazze’yi tamamen ele geçirerek Filistin halkını Gazze’den çıkarmak ve Gazze açıklarındaki deniz yatağı kaynaklarını rahat bir şekilde elde etmektir. Belirtmek gerekir ki 50 binden fazla insanını kaybeden ve çok ağır bedeller ödeyen Gazze halkı bu kadar ağır bir insani krizde dahi ülkesini terk etmemiştir. İşgalin genişletilmesi üzerine terk etmeyecekleri de açıktır. Bu nedenle ilerleyen günlerde soykırımın derinleşmesi beklenmektedir. Devletlere düşen gerçekleşmesi muhtemel hadiseler hakkında henüz gerçekleşmeden tedbir almaktır.
[1] Reported impact snapshot | Gaza Strip (6 August 2025). https://www.ochaopt.org/content/reported-impact-snapshot-gaza-strip-6-august-2025Kaynak: AA / Doç. Dr. Ali Osman Karaoğlu