Fahrizade suikastı ve İran’ın kritik tercihi - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Fahrizade suikastı ve İran’ın kritik tercihi

Abone Ol 

İran’ın Fahrizade suikastı karşısında tercih edebileceği iki yol bulunuyor. Sert bir karşılık verilmesi ABD’nin de dahil olduğu geniş çaplı bir savaşı tetikleyebilir; sessiz kalmanın en ağır maliyeti ise iç kamuoyundaki prestij kaybı olacak.

2020 yılı, çok tehlikeli bir savaş kışkırtması olan Kasım Süleymani suikastıyla başlamıştı. İran’ın sahadaki askeri gücü ve bölgesel nüfuz kapasitesi açısından taşıdığı önemin yanı sıra halk nezdindeki karizması ve tüm dünyaya sunduğu imajıyla bir tür efsane mertebesinde bulunan Süleymani’nin ABD tarafından Bağdat havalimanında öldürülmesi, nereden bakılırsa bakılsın Orta Doğu açısından sadece 2020’nin değil belki de bölge siyasi tarihinin en önemli olaylarındandı.

Süleymani suikastının uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğu ve bölgeyi tehlikeli bir sürece soktuğu fikri sıkça tekrarlandı. Üstelik İran için mesele Süleymani ile kapanmadı. Yıl boyunca şüpheli yangınlar, patlamalar ve kazalar devam etti. Ayrıca, son 3-4 yıldır Suriye’deki İran hedeflerine yapılan İsrail saldırıları İran’ın bölgesel nüfuzuna da zarar vermekteydi. Bu olaylar, yaptırımlar ve pandemiyle boğuşan ülkenin güvenlik kapasitesinin de ciddi bir biçimde alarm verdiğini gösteriyordu. Trump’ın “maksimum baskı” siyaseti, bölgesel dengeleri tehlikeli bir biçimde yerinden ederken uluslararası siyaseti de kuralsızlık evrenine taşıyordu.

İranlı nükleer fizikçi Fahrizade’ye yönelik suikastın amacının İran’ı misillemeye sevk etmek ve dolayısıyla da savaşa kışkırtmak olduğu yüksek bir ihtimal ve İranlı yöneticiler de bu durumun farkında.

Yıl sonuna yaklaşılırken çok benzer bir olay Tahran eyaletine bağlı Abserd bölgesinde yaşandı. İranlı ünlü nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade, uğradığı silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetti. Fahrizade, İran nükleer programının kilit isimlerinden biriydi ve ABD’nin yaptırım listesinde yer alıyordu. İsrail Başbakanı Netanyahu da 2018 yılında yaptığı bir konuşmada açıkça Fahrizade’nin ismini vererek İsrail’in hedefleri arasında olduğuna işaret etmişti. Şimdiye dek olayın sorumluluğu üstlenen olmazken, tüm şüpheler Mossad üzerine yoğunlaşmış durumda.

Gerek İranlı yöneticilerin açıklamaları gerekse uluslararası aktörlerin tepkileri, Fahrizade suikastının arkasında İsrail’in olduğu konusunda mutabık olunduğunu gösteriyor. İran dini lideri Ali Hamaney, olayın faillerini “vahşiler ve kiralık katiller” diye nitelerken Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami doğrudan İsrail’i sorumlu tuttular. İsrail Başbakanı suikast öncesinde yaptığı bir açıklamada önemli olayların yaşanacağı mesajını vermiş fakat konuya açıklık getirmemişti. Buna ek olarak, İran’ın Abserd gibi başkent Tahran’a oldukça yakın bir bölgesinde güpegündüz gerçekleşen bu suikast, profesyonel bir istihbarat örgütünü akıllara getiriyor. İsrail daha önce de İranlı nükleer bilimcilere suikastlar düzenlemişti. Bu suikastlarda hayatını kaybeden bilim adamları olmuş; hatta İran Atom Enerjisi Kurumu eski başkanı Feridun Abbasi gibi yüksek seviyedeki bir isim de 2010 yılında uğradığı bir suikast girişimini atlatırken şoförü ise hayatını kaybetmişti.

İran’a karşı uyguladığı maksimum baskı siyasetiyle İran-ABD ilişkilerini çıkmaza sokan Donald Trump’ın 20 Ocak 2021’de görevini Biden’a devredecek olması, iki ülke ilişkilerinde yeniden yumuşama yaşanabileceği ihtimalini gündeme getirmişti. İran yönetimi bu ihtimal üzerine ümitler inşa ederken Trump’ın ise başkanlığının son günlerinde İran konusunda bir sürpriz yapması ihtimali konuşuluyor ve İran’a karşı savaş seçeneğini devreye sokmak istediğine dair çeşitli raporlar yayınlanıyordu. Hatta İsrail ordusu da muhtemel bir savaş durumuna yönelik teyakkuza geçmiş durumdaydı. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), 21 Kasım’da B52H Stratofortress stratejik bombardıman uçaklarının Ortadoğu için görevlendirildiğini açıklamıştı. Durumun farkında olan İran ise Irak’taki vekil kuvvetlerine ABD hedeflerine kesinlikle saldırılmaması konusunda bir emir göndermişti. İran tüm kışkırtmalara karşı Biden yönetimini bekleyeceği ve tansiyonu yükseltecek girişimlerden kaçınacağı sinyallerini vermekteydi.

ABD’de yönetimin Trump’tan Biden’a devredileceği önümüzdeki süreçte İsrail, sıcak çatışma veya savaş yoluyla yeni dönemde de ABD-İran ilişkilerini ipotek altına almak istiyor.

Saldırının amacı ve İran’ın muhtemel cevabı

Trump ve Netanyahu’nun İran’la askeri bir karşılaşmayı planlaması doğrultusunda okunabilecek bu suikastın tam olarak neyi hedeflediği sorusu titiz bir cevabı hak ediyor. İran’ın nükleer programına zarar vermek ve “nükleer silah” teknolojisine ulaşmasını engellemek şeklindeki sathi ve kestirme cevaplar, önümüzdeki süreçte yaşanabilecek benzer gelişmelerin anlaşılmasına yetmeyebilir. Zira İran’ın bir nükleer silah programına sahip olduğuna dair güvenilir deliller bulunmazken, nükleer programının tek bir bilim adamına endekslenmeyecek kadar kurumsallaştığı ifade edilmelidir.

Bu suikast eyleminin amacının İran’ı misillemeye sevk etmek ve dolayısıyla da savaşa kışkırtmak olduğu çok daha yüksek bir ihtimal ve İranlı yöneticiler de bu durumun farkında. ABD’de yönetimin Trump’tan Biden’a devredileceği önümüzdeki süreçte İsrail, sıcak çatışma veya savaş yoluyla yeni dönemde de ABD-İran ilişkilerini ipotek altına almak istiyor. Öte yandan Beyaz Saray yönetimi de saldırıyı olumlu karşılamışa benziyor. Saldırı sonrası, Fahrizade’nin İran’ın “nükleer silah programının” başında olduğunu ve öldürülmesinin İran’a ağır bir darbe indirdiğini iddia eden bir İsrailli gazetecinin tweetlerini paylaşmasından anlaşıldığı kadarıyla Trump bu gelişmeden memnun. Elbette saldırının hemen sonrasında İran’ın füze programına destek verdikleri gerekçesiyle Rus ve Çinli kurumlara yeni yaptırım paketi uygulanacağını açıklayan Mike Pompeo da öyle. Trump ve Netanyahu ikilisi, göreve başlayacağı tarihe kadar Biden’ın İran ile müzakere etme seçeneğini sakatlayacak bir çözümde mutabık görünüyorlar. Kasım Süleymani suikastı bile uluslararası hukukun açık bir ihlaliyken bir bilim adamının kendi anavatanının başkentinde öldürülmesi, Trump-Netanyahu ikilisinin ve nihayetinde ABD ve İsrail’in uluslararası siyasette izledikleri yolun ne kadar tehlikeli ve kural yoksunu olduğunu gösteriyor.

İran’ın ise bu saldırı karşısında tercih edebileceği iki yol bulunuyor ve her iki yolun da bir maliyeti var. İlk seçenek, İran’ın sert bir karşılık vermesi. Bu karşılık, İsrail’in üçüncü ülkelerdeki diplomatik temsilciliklerine bir saldırı şeklinde olabileceği gibi Hizbullah marifetiyle doğrudan İsrail’e saldırı biçiminde de olabilir. Ancak İsrail’in bu cevabı daha sert karşılayacağı ve çatışmayı daha da büyüteceği tahmin edilebilir. Tedricen büyüyen bu şiddet sarmalının topyekûn bir savaşa dönüşmesi riski epey yüksek. Bu durumda ABD’nin de İsrail’in yanında yer almasından başka bir ihtimal bulunmuyor. ABD’nin Körfez’deki donanması ya da sair ülkelerdeki üsleri yoluyla İran’a saldırması muhtemel olur. Dolayısıyla Biden ve ekibinin savunduğu bilinen İran ile diplomasi ve müzakere seçeneklerine yer kalmayacaktır. Epey düşük bir ihtimal de olsa getirebileceği potansiyel yıkım ve bölgeyi sürükleyebileceği felaket açısından dikkate alınması gereken bu senaryoyu İsrail tarafının hayata geçirmeye çalıştığı aşikâr.

İkinci yol ise Kasım Süleymani suikastı ve sonraki aylarda başkent Tahran başta olmak üzere ülkenin muhtelif vilayetlerinde yaşanan şüpheli patlama, kaza ve yangınlar sonrasında olduğu gibi açık bir misillemeden kaçınmak. Ancak İran devletinin kendi iç kamuoyundaki prestij kaybı bu seçeneğin en ağır maliyetlerinin başında geliyor. İran’ın bu saldırılara yanıt verememesi, devletin meşruiyet zeminini de sarsıyor. Ek olarak, ılımlı Ruhani hükümeti, muhafazakâr cenahın “acı intikam” çağrıları yüzünden de baskı altında bulunuyor. Keyhan, Cevan, Himayet ve Vatan-ı Emruz gibi muhafazakâr gazeteler suikasttan sonraki sayılarında intikam ve İsrail’in cezalandırılması çağrısında bulundular.

Her ne kadar Trump’ın “maksimum baskı” siyasetine karşı İranlı yetkililer “aktif direniş” ve “stratejik sabır” gibi kavramları seferber etseler de İranlıların retorik kabiliyetleriyle İran’ın materyal kapasitesi arasındaki boşluk her geçen gün daha da belirgin hale geliyor. İran’ın içinde bulunduğu durum, topyekûn bir savaşı göze almasına fırsat vermiyor.

Biden kanadından itidal tavsiyesi

İranlı yetkililer yaptıkları açıklamalarla Fahrizade suikastının cevapsız kalmayacağını defalarca ifade ettiler. Ancak ilk etaptaki reaksiyoner mesajlar, zamanla yerini daha itidalli söylemlere bıraktı. Cumhurbaşkanı Ruhani, “Siyonistlerin tuzağına düşmeyecek kadar akıllıyız” diyerek İran’ın cevabının “uygun bir zamanda” geleceğini ifade etti. Her ne kadar Trump’ın “maksimum baskı” siyasetine karşı İranlı yetkililer “aktif direniş” ve “stratejik sabır” gibi kavramları seferber etseler de İranlıların retorik kabiliyetleriyle İran’ın materyal kapasitesi arasındaki boşluk her geçen gün daha da belirgin hale geliyor. İran’ın içinde bulunduğu durum, topyekûn bir savaşı göze almasına fırsat vermiyor.

Fahrizade suikastına gerginliği artıracak bir cevap verilmemesi ve Biden’ın göreve başlamasına kadar sabredilmesi gerektiği mesajları ABD’li bazı diplomat ve bürokratlar tarafından da İran’a iletiliyor. Obama döneminde görev yapmış ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü John Brennan saldırıyı eleştirirken, İran’a da sabırlı olması ve bir sonraki ABD başkanının dönemini beklemesini tavsiye etti. Yine ABD-İran ilişkilerini iyileştirmeyi amaçlayan The Iran Project isimli düşünce kuruluşunun direktörü eski diplomat William Luers ve o kurumda çalışan diğer ABD’li diplomatlar İran’a bir mesaj göndererek misilleme yapmaması çağrısında bulundular. ABD’nin Demokrat Parti kanadı ve Biden çevresinin saldırıdan duyduğu rahatsızlık net bir biçimde görülüyor.

Önümüzdeki günlerde benzer saldırıların ve tehlikeli girişimlerin olacağı muhakkak. Saldırının ardından Pentagon’un USS Nimitz uçak gemisine Orta Doğu’ya dönme emrini vermesi tansiyonun daha da yükselebileceği ihtimalini akıllara getiriyor. Benzer gelişmeler İran’ın dayanma kapasitesini bir hayli zorlayacaktır. Ancak mevcut koşullarda askeri misillemedense bu saldırıları sineye çekmek İran için daha rasyonel bir tercih olacağa benziyor.

[Mustafa Caner Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde (ORMER) İran uzmanı olarak çalışmaktadır]

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close