Atlantic Council: Avrupa, güvenlik mimarisini güçlendirirken Türkiye’nin rolünü göz ardı etmemeli!
ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönmesiyle birlikte; Ukrayna’daki savaş, Trump’ın NATO’nun yük paylaşımı, Grönland ve Asya-Pasifik’in artan önemine ilişkin yorumlarının da etkisiyle, Avrupa güvenlik mimarisine ilişkin tartışmalarda yeni bir süreç ortaya çıktı.
Büyük ölçüde NATO, AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı tarafından oluşturulan Avrupa güvenlik mimarisine bakıldığında, yapılması gereken çok şey olduğu görülmektedir.
Türkiye, hem Avrupa Birliği için önemli bir ortak hem de önemli bir NATO müttefiki olan bir ülke olarak bu rolün oynanmasına yardımcı olabilir.
NATO’nun eksiklikleri
NATO, özellikle Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı işgal etmesinin ardından Avrupa’nın güvenliğini arttırmak için birçok önemli tedbiri uygulamaya koymuştur.
Örneğin, Polonya ve Baltık ülkelerindeki ileri mevcudiyetini arttırmış, birliğe yeni üyeler (İsveç ve Finlandiya) eklemiş, Kuzey Kutbu’na odaklanmayı arttırmış ve stratejilerini ve savunma planlarını modernize etmiştir.
Ayrıca, birçok NATO müttefiki gayri safi yurtiçi hasılalarının yüzde 2’sini savunmaya harcama hedefine ulaşma ve hatta bu hedefi aşma yolunda ilerleme kaydetmiştir.
NATO Avrupa’nın gelişen güvenlik durumuna uyum sağlamaya devam etmektedir. Ancak, Ukrayna’daki savaşın da gösterdiği gibi, NATO savunma sanayi tabanını geliştirmek, komuta ve kuvvet yapısını modernize etmek ve NATO savunma planlama sürecini gözden geçirmek için daha fazlasını yapmalıdır.
Ayrıca NATO büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlıdır. Eğer ABD Ukrayna’ya verdiği desteği geri çekerse, NATO’nun taahhüt ettiği yardım seviyesini korumak için Avrupa ülkelerinin desteklerini arttırmaları gerekecektir.
Ancak böyle bir senaryoda Avrupalı müttefikler Rusya tehdidi karşısında kendi savunma kapasitelerini arttırmaları gerektiğini düşünerek bu boşluğu doldurma konusunda isteksiz davranabilirler.
Bu durum, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı sona erse bile, özellikle de Rusya tehdidini diğer NATO üyelerinden daha fazla hisseden Baltık ve İskandinav müttefikleri için geçerli olacaktır. Böyle bir dinamik Avrupa’nın kolektif savunma çabalarını olumsuz etkileyebilir.
NATO, Rusya’nın Doğu Avrupa için oluşturduğu tehdide büyük önem vermektedir. Ancak Rusya’nın Kuzey Kutbu’nda da yeni sorunlara yol açması bekleniyor.
Eriyen buzlar yeni ulaşım yollarının ve hammaddelerin önünü açarak bölgeyi büyük güçlerin rekabeti için bir başka sıcak nokta haline getiriyor. Çatışma olmasa bile Rusya ve diğer aktörler Baltık Denizi’ndeki yaklaşımlara benzer şekilde bölgede hibrid savaş taktikleri uygulayabilirler.
NATO, denizaltı altyapısını korumak için donanma gemileri ve gözetleme sistemleri kullanan “Baltık Nöbeti Operasyonu” gibi bazı önlemler almış olsa da, müdahalesini genişletmek için ek çabalara girişebilir.
AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nda göze batan sorun
AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası, Avrupa Birliği tarafından Soğuk Savaş sonrası dönemde 5. Madde dışı görevleri (kriz yönetimi ve çatışmaların önlenmesi gibi) yerine getirmek üzere tasarlanmıştır.
Yeni güvenlik durumu ve kolektif savunmayı güçlendirmeye yönelik yeni misyonlar göz önüne alındığında, AB üyesi olmayan ülkeler AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nın başarmaya çalıştığı şeyde önemli bir rol oynamaktadır.
Eski NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de belirttiği gibi, AB üyesi olmayan NATO müttefiklerinin çalışmaları olmaksızın Avrupa’da güvenliğin “tasavvur edilmesi imkansızdır”.
Bu nedenle, AB üyesi olmayan ülkeleri de içeren bir AB güvenlik mekanizmasının kurulması akıllıca olacaktır. NATO ile daha entegre bir güvenlik ve savunma sistemine sahip olmak da maliyet açısından etkili olacaktır.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın azalan etkinliği
Elli yedi katılımcı ülkeden (Rusya dahil) oluşan güvenlik odaklı bir organ olan AGİT, Helsinki Anlaşması, Avrupa Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemlere ilişkin Viyana Belgesi ve Güvenliğin Siyasi-Askeri Yönlerine ilişkin Davranış Kuralları dahil olmak üzere Avrupa güvenliğini şekillendiren çeşitli süreç ve anlaşmalarda rol oynamıştır.
Ayrıca Ukrayna’da bir izleme misyonuna ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı katılımcısı ülkeler arasında askeri davranış ve güvenlik inşası konularında diyaloğa ev sahipliği yapan Güvenlik İşbirliği Forumu’na liderlik etmiştir.
Ancak bu anlaşma ve süreçlerin etkisiz olduğu kanıtlanmış ve Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının da gösterdiği gibi bazıları (Minsk anlaşmaları gibi) tamamen başarısız olmuştur.
Eğer ABD Ukrayna’ya verdiği desteği geri çekerse, NATO’nun taahhüt ettiği yardım seviyesini korumak için Avrupa ülkelerinin desteklerini arttırmaları gerekecektir. Ancak böyle bir senaryoda Avrupalı müttefikler Rusya tehdidi karşısında kendi savunma kapasitelerini arttırmaları gerektiğini düşünerek bu boşluğu doldurma konusunda isteksiz davranabilirler.
Bu durum, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı sona erse bile, özellikle de Rusya tehdidini diğer NATO üyelerinden daha fazla hisseden Baltık ve İskandinav müttefikleri için geçerli olacaktır.
Böyle bir dinamik Avrupa’nın kolektif savunma çabalarını olumsuz etkileyebilir. NATO, Rusya’nın Doğu Avrupa için oluşturduğu tehdide büyük önem vermektedir.Ancak Rusya’nın Kuzey Kutbu’nda da yeni sorunlara yol açması bekleniyor.
Türkiye’nin potansiyeli
Avrupa güvenliği için bu çerçevenin ötesinde Türkiye, Avrupa güvenlik mimarisinin güçlendirilmesine yardımcı olma potansiyeline sahiptir.
Ülkenin jeopolitik konumu, savunma sanayii, enerji sistemindeki rolü, yenilenebilir enerji fırsatları, stratejik ulaşım yollarına erişimi, altyapısı ve genç nüfusu gibi pek çok avantajı bulunmaktadır.
Türkiye krizlerin çözümünde önemli bir deneyim kazanmıştır. Bu deneyim, Türkiye’nin Ukrayna, Orta Doğu, Balkanlar ve Afrika Boynuzu’ndaki krizlere ilişkin çabalarından kaynaklanmıştır.
Bu deneyimlerle desteklenen Türkiye, küresel barış ve istikrar çabalarına katkıda bulunma kabiliyetine ve potansiyeline sahiptir ve bu kabiliyet Avrupa güvenlik mimarisine önemli bir katkı sağlayabilir.
Ayrıca, Türkiye’nin savunma kabiliyetleri Avrupa güvenlik mimarisinin güçlendirilmesine yardımcı olabilir.
Bölgesel çatışmaların çözümüne yönelik çabalara katılan ve terörle mücadelede önemli görevler üstlenmeye devam eden Türk Silahlı Kuvvetleri, önemli bir muharebe deneyimine ve yüksek operasyonel hazırlık seviyesine sahiptir.
Bir NATO müttefiki olarak Türkiye, TSK aracılığıyla hava polisliği (Bulgaristan, Romanya ve Baltık ülkeleri üzerinde), denizcilik faaliyetleri, füze savunması ve barışı koruma operasyonları gibi NATO faaliyetlerini güçlendirmeye devam etmektedir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde çoğu ülke barışı koruma görevlerine odaklanırken, Türk Silahlı Kuvvetleri bir yandan terörle mücadele ve barışı koruma görevlerine katkıda bulunurken, diğer yandan da düzenli savaş yeteneklerini korumak arasında ustaca bir denge kurmuştur.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, eski tedbirlerini yeniden gözden geçirirken ve yeni çabalara girişirken, Avrupa güvenliğinin örneğin yapay zekâ, salgın hastalıklar, siber savaş, uzayda saldırganlık, iklim değişikliği ve göçten nasıl etkilenebileceğini göz önünde bulundurmalıdır.
Örneğin, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı güçlü yönlerinden biri kriz bölgelerinde saha misyonları ve gözlemler gerçekleştirme kabiliyetidir. İleriye dönük olarak, bu tür misyonlar ve gözlemler dijital çağın ihtiyaçlarını dikkate almalıdır. Bunu yapabilmek için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın üye ülkelerin desteğine ihtiyacı olacaktır. Bununla birlikte, teknoloji de bu misyon ve gözlemlere yardımcı olma konusunda büyük bir potansiyele sahiptir.
Son olarak, savaş ve savunmanın yeni ve yıkıcı teknolojiler tarafından şekillendirileceği düşünüldüğünde, Türkiye’nin özellikle otomatik sistemler alanındaki inovasyonu Avrupa için faydalı olabilir.
Türk savunma sanayii şu anda insansız hava, deniz ve kara araçları geliştirmektedir. Bu teknolojiler ve TSK’nın bu yeni sistemler için geliştirmekte olduğu askeri konseptler sayesinde Türk savunma sanayii ve TSK birlikte ülkeyi dijital çağın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde konumlandırmıştır. Avrupa bu konumun avantajlarını kullanabilir.
Avrupa’da artık yeni bir güvenlik durumu söz konusudur. Dolayısıyla Avrupa’nın, artan tehditler ve dijital çağın evrimi karşısında günümüzün zorluklarını gerçekçi ve etkili bir şekilde ele alabilecek güvenlik çözümleri için mevcut çerçevesinin dışına bakması gerekecektir. Türkiye, çok ihtiyaç duyulan çözümlerin kaynaklarından biri olabilir.
Analiz, M5 Danışma Kurulu Üyesi Em. Korg. Yavuz TÜRKGENCİ tarafından Atlantic Council için kaleme alınmıştır.