Analiz: İran-ABD müzakereleri sil baştan mı?
İran ve ABD yıllar sonra yeniden müzakere masasında: Taraflar istekli, ortam kırılgan, bölgesel dengeler değişiyor.
İran ve ABD uzun yıllar sonra yeniden müzakere masasına oturdular. 2018’de ABD’nin nükleer anlaşma olarak da bilinen Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan (KOEP) çekilmesinin ardından bugüne kadar sürekli yeniden bir müzakere ya da anlaşma olup olmayacağı üzerine spekülasyon yapılmıştı.
Hamaney’in olumsuz açıklamaları, Trump’ın üstenci tavırları ve gönderdiği mektubuna gelen karmaşık tepkilere rağmen 12 Nisan’da Umman’ın başkenti Maskat’ta İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi ve Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un heyetleri arasında “dolaylı” mı “doğrudan” mı olduğu tartışmalı bir görüşme gerçekleşti. Gelen bilgilere göre taraflar arasında Umman heyeti mesaj alışverişinde aracı olmuş, ancak taraflar müzakere mekanından ayrılırlarken Witkoff ve Irakçi ayakta yüz yüze bir süre görüşmüşlerdi. İkilinin kaç dakika görüştüğü üzerine de medyada iddialar ortaya atıldı ve tartışmalar gerçekleşti. Bu türden ayrıntı kabilindeki tartışmaların İran kamuoyu açısından son derece önemli olduğunu belirtelim.
Neden Şimdi?
Şüphesiz ki şimdi müzakere sürecinin başlamasının taraflar açısından farklı sebepleri var. Ancak bir konuda ortak düşünüyorlar. O da muhataplarının anlaşma isteğinden kuşku duymamaları. Biden döneminde İran, bir türlü ABD tarafının samimiyetinden emin olamadı. Ancak Trump, İran için her ne kadar öngörülemez ve güvenilemez olsa da iş bitirme konusunda ciddi olduğu bilinen bir isim. Göreve gelmesinden çok kısa bir süre sonra İran Lideri Hamaney’e yazdığı mektup, İran dosyasına olan ilgisini gösteriyor. Trump için bölgenin çatışma sarmalından kurtarılması ve ekonomik açıdan da faydalı bir anlaşmaya varılması öncelik. Çin ile olan rekabetinin de düğüm noktalarından birinin Ortadoğu olduğu biliniyor. Zira Ortadoğu petrol ve doğalgaz kaynakları, enerji ihtiyacı yüksek olan Çin’in ilgiyle yaklaştığı, bu sebeple ABD açısından da kontrolü hayati olan kaynaklar.
İran tarafı da on yıllardır süren yaptırım ve izolasyon döngüsünden kurtulmak için anlaşmaya istekli. İran ekonomisinin düzelmesi, ülkede devlet-toplum ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturtulması ve bölgesel jeopolitiğin dönüşen yapısına uyum sağlamak için ABD ile bir anlaşma şart. İran, son dönemde caydırıcılık unsurlarını ve bölgesel gücünü hatırı sayılır bir oranda kaybetti. Elinde kalan tek caydırıcılık unsuru şu an için nükleer teknolojisi. Müzakerelerde de kullanabileceği en büyük koz şu an için bu. Yani nükleer kapasitesini nükleer silah seviyesine yaklaştıracak adımları atmak. Geçtiğimiz hafta içerisinde Tahran’ı ziyaret eden Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Grossi, İran’ın çok kısa bir süre içerisinde nükleer silah üretebilecek kapasiteye eriştiğini ve bir an önce anlaşma yapılması gerektiğini söyledi. Grossi’nin uyarısı aslında daha önceleri de birçokları tarafından tekrarlanmıştı. Tahran yönetimi, uzun süredir 2015 anlaşmasında öngörülen oranın çok üzerinde uranyum zenginleştiriyor. Bu durumu da KOEP ve Trump’ın ABD’yi bu anlaşmadan tek taraflı çekmesine dayandırıyor.
Diğer Aktörlerin Pozisyonları
İran ve ABD dışındaki önemli aktörlere baktığımızda da farklı pozisyon alışları ve 2015 anlaşmasından farklı bir bağlamı görmek mümkün. Bölgenin jeopolitiği son on yıl içerisinde radikal bir dönüşüm sergiledi. İran ve Suudi Arabistan barıştı. Diğer Körfez ülkeleriyle de İran’ın arasında daha uzlaşmacı bir zeminin oluştuğu görülüyor. Diğer taraftan İran’ın jeopolitik kayıpları dikkat çekiyor. Suriye ve Lübnan sahasında önemli kayıplar yaşadı. Bir bütün olarak ise bölgenin birçok aktörü için daha fazla büyük çatışmaya tahammül edilebilecek bir durumu yok.
Bu sebeple Suudi Arabistan ve BAE süreci destekliyor. Hatta Trump’ın mektubu, BAE’den Enver Gargaş tarafından İran Lideri Hamaney’e iletildi. Umman, ilk tur müzakerelerine ev sahipliği yaptı. Türkiye her zaman İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda diplomasiyi önceleyen bir tavır takındı ve 2010 yılındaki Tahran Anlaşması gibi önemli ve ses getiren olayların merkezinde yer aldı. Bugün de aynı noktada. Dolayısıyla İsrail haricinde bölgede bir konsensüs oluşmuş durumda.
İsrail’in ise yapabilecekleri şu an için sınırlı olsa da dikkat edilmeye değer. Netanyahu’nun bir hayatta kalma çaresi olarak çatışmalara, katliamlara ve istikrarsızlıklara yaslandığı biliniyor. Netanyahu ile yaptıkları basın toplantısında, ABD Başkanı’nın “İran ile doğrudan görüşeceğiz” duyurusu da Netanyahu’yu hazırlıksız yakalamış gibiydi. İsrail görüşmelere esastan ve açıktan karşı çıkamasa da müzakere sürecini sabote etmek için birçok yöntemi deneyecektir.
Bir önceki anlaşmanın asli müzakerecileri olan E3 ülkelerinin (İngiltere, Fransa ve Almanya) bu kez sürecin dışında kaldığı görülüyor. Bu ülkeler 2015 anlaşmasına bağlı kalmışlar ancak anlaşmanın işletilmesi doğrultusunda gereken adımları atamamışlardı. Şimdi Trump’ın Avrupa ile olan zıtlaşması düşünüldüğünde İran sürecinin dışında kalmaları anlaşılır. Görüşmelerin ikinci durağının da Meloni İtalya’sı olması da bu anlamda anlaşılır. Zira Meloni, diğer Avrupa liderlerine kıyasla Trump’a daha yakın bir profil çiziyor.
Engeller ve Fırsatlar
Elbette müzakere yolu zorluklarla dolu. Birçok engel halihazırda mevcut, birçoğu da süreç içerisinde ortaya çıkmaya namzet. Şimdiden müzakere konuları üzerinde tartışmalar kamuoyuna yansıdı bile. Witkoff’un ofisinden atılan bir X gönderisi, İran’ın “uranyum zenginleştirme ve silahlanma programını tamamen durdurması” mesajını içeriyordu. Bu mesaja İran tarafı sert tepki gösterdi. Irakçi, İran’ın uranyum zenginleştirme ve askeri faaliyetlerinin “müzakere edilemez” olduğunu ifade etti. İran’ın öteden beri müzakerelere karşı olan muhafazakar cenahı da bu fırsatı kaçırmadı. Keyhan gazetesi editörü ve baş yazarı Hüseyin Şeriatmedari, “İran’ın kırmızı çizgileri aşılmıştır” şeklinde bir yazıyla Witkoff’un açıklamasına tepki gösterdi.
Bu türden gerilimler müzakere sürecine içkin el yükseltme çabaları olarak da okunabilir. Müzakere sürecinin sadece tarafların argümanlarına dayanmadığı, idare edilmesi gereken, başta ülkelerin kamuoylarından kaynaklanan pek çok dengenin olduğu bir gerçek. Bir gerçek daha var ki müzakerelerin ikinci turunun yer ve zamanının netleşmesi. 19 Nisan Cumartesi günü ikinci görüşme Roma’da gerçekleşecek. Taraflar istekli ve odaklanmış durumdalar. Biz de çıkacak sonucu bekliyoruz.
Kaynak: SETAV / Mustafa Caner