Analiz: Demokratik Suriye için ana güç: Türkiye-Katar ittifakı! Ekonomik/Askeri çaresizlik "Afganlaşma"dır! - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Analiz: Demokratik Suriye için ana güç: Türkiye-Katar ittifakı! Ekonomik/Askeri çaresizlik “Afganlaşma”dır!

Abone Ol 

Ardan Zentürk / M5 Genel Yayın Yönetmeni

“Bu bir geçiş dönemi; ülke içinde ve dışındaki tüm Suriyelilerin geleceklerini özgürce, onurlu şekilde, dışlama veya ötekileştirme olmadan inşa edecekleri siyasi sürecin bir parçasıdır. Kadını, erkeği ve gençleriyle Suriye’nin çeşitliliğini yansıtan kapsamlı bir geçiş hükümeti oluşturmak için çalışacağız. Bu hükümet özgür ve adil seçimler aşamasına ulaşana kadar, yeni Suriye’nin kurumlarını inşa etme görevini üstlenecek.”

Diktatör Beşar Esed’in yıkımı ile Ortadoğu’da yeni bir jeopolitik doğuran Suriye devriminin lideri, artık, yasal cumhurbaşkanı olarak kabul edilen Ahmet al-Şara’nın devrimin 54’ncü gününde yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında bu söyledikleri önemliydi. Küresel sistem, el-Şara’nın “özgür ve adil seçimler” vurgulamasını özellikle not aldı.

El-Şara’nın “Geçiş sürecinde yasama yetkisini üstlenecek bir geçici meclis oluşturmak için hazırlık komitesi kuracağımı duyuruyorum. Önümüzdeki günlerde Ulusal Diyalog Konferansı’nın hazırlık komitesi açıklanacak. Bu konferans, gelecek siyasi programımız üzerine doğrudan tartışmalar ve istişareler için bir platform olacaktır. Bu adımlar tamamlandıktan sonra, geçiş döneminin hukuki temelini oluşturacak anayasal bildiriyi ilan edeceğiz” sözleri de yeni yönetimin Suriye’deki tüm unsurların sözünü dinleyen bir yeniden yapılanma sürecini öngördüğünü gösteriyordu.

LAİK-DEMOKRATİK SURİYE: GÜÇLÜ EKONOMİ

    Ahmed el-Şara ve yakın kadrosu, Beşar Esed’in yıkılmasından bu yana, özellikle İsrail’deki şahinler başta, Ortadoğu’daki denklemleri daha çok “radikal unsur-batılı güç çatışmasında” görenleri şaşırtan kimlik sergiliyorlar. Askeri kıyafetlerin hemen çıkarılması, Suriye toplumunun hassas siyasi unsurları ile hiçbir çatışma ortamı yaratılmaması ve küresel medyanın Siyonist etki ile gündeme soktuğu “radikal çete” iddialarını boşa çıkardı.

    Şam’daki gelişmeleri yakından izleyen siyasi uzmanlara göre, Heyet Tahrir ül-Şam’ın şu anda izlemekte olduğu rota, esas olarak, büyük bir yıkımla teslim aldıkları Suriye’nin ekonomik sorunlarını küresel sistem ile uzlaşarak çözme yolunda.

    Ahmed el-Şara bu nedenle, ilk yurtdışı resmi ziyareti için Suudi Arabistan’ı seçti, devamında son 10 yılda kendisine desteğini esirgememiş Ankara’ya inecek. Suriye Devrimi’ni gerçekleştiren farklı silahlı grupların komutanları tarafından devlet başkanı seçildiği gün, Ortadoğu’nun önemli aktörü Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamid el Sani’yi konuk etti, aynı gün Kuveyt Veliaht Prensi Şeyh Sabah Halid el Hamad el -Sabah tarafından tebrik ediliyordu.

    Suriye’nin yaşadığı kritik günlerde, tercihini Beşar Esed’den yana kullanan İsrail’in stratejisi çerçevesinde Şam’da dinamik yeni bir siyasi güçten çok yıpranmış/güçsüz bir diktatörün varlığını tercih eden Birleşik arap Emirlikleri’nin bu aşamada bir adım geride durması normal bir süreci işaret ediyor.

    Suriye devrim sürecini 2011 yılından itibaren güçlü şekilde destekleyen Sünni kökenli akademisyen Taha Bali gibi uzmanlar, Suriye’nin geleceğinin istikrara kavuşmasının ana zemini olarak ekonomik yıkımın hızla düzeltilmesi olduğunda birleşiyorlar: “Suriye gibi uzun bir iç savaş yaşamış ülkelerde, otokrat kimlikli lider bulmak kolaydır. Ahmed el-Şara da bunlardan biridir. Eğer, bu yönetim, bütün uzlaşmacı çabalarına rağmen beklediği mali desteği bulamaz ise, Suriye halkının ekonomik zorlukları varlığını korur ve derinleşirse, Suriye’nin Afganlaşma süreci kaçınılmaz olarak başlar, şu anda bir adım geri çekilmiş radikal dinci hareketlerin sesinin yüksek çıktığı bir sürece girilir…”

    KATAR-TÜRKİYE İTTİFAKI HAYATİ ÖNEMDE

    Görülen, Türkiye-Katar ittifakının Suriye’nin geleceği açısından hayati önem taşıdığıdır. Kuşkusuz, Suudi Arabistan, bu Arap cumhuriyetinin yeniden yapılanmasında ağırlığının olmasını sağlayacak gerekli manevraları gerçekleştirecektir.

    Katar’ın parasıyla, Türkiye’nin “laik devlet anlayışı ve güçlü ordu kurma” geleneği birleştiği anda Suriye, küresel sistemle entegre olmuş, radikal izlerden arınmış kimlik kazanacaktır.

    Yaniden yapılanacak Suriye ordusunun, “laik gelenek taşıyan” Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılandırılması, bu çerçevede, yine TSK tarafından eğitilip-donatılmış Suriye Milli Ordusu başta, muhalefetin 80 bin personelli savaşçı gücünün bu ordunun merkezinde yer alacak olması önemlidir.

    Milli/yerli savunma sanayinin gelmiş olduğu üretim kabiliyeti, yeni Suriye ordusunun tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kimlik taşıyor. Katar-Suudi Arabistan-Kuveyt hattında şekillenecek KÖRFEZ SURİYE FONU ile Türkiye’nin siyasi/askeri gücünün birleşmesi, Suriye’nin yakın gelecekteki tek kurtuluş formülü olarak kendini gösteriyor…

    ABD-İSRAİL İTTİFAKI GÜÇLENEN SURİYE İSTER Mİ?

    Amerikan-İsrail ittifakının diğer Avrupalı başkentler ile birlikte “federal/parçalanmış Suriye stratejisinde” ısrar etmesi, Türkiye’nin Katar başta Körfez ülkeleri ile birlikte oluşturmaya çalışacağı “güçlü/istikrarlı/demokratik Suriye” hedefinin önündeki en büyük engel olarak görülüyor.

    Batı, İsrail ile birlikte, Suriye’de demokrasiyi değil, kuzeydoğu bölgesindeki bir terör örgütü ve onun liderini destekliyor. Bu aynı zamanda, demokrasilerin geleneksel düşmanı olarak değerlendirilmesi gereken “silahlı etnik ayrımcı terörün” de desteklenmesi anlamına geliyor.

    Batı’nın aslında Beşar Esed için konulmuş yaptırımları kaldırmaktaki yavaşlığı bile, Suriye zemininde ciddi bir hesaplaşmanın ipuçlarını vermektedir.

    Bu nedenle, Türkiye-Katar ittifakının her zaman olduğu gibi güçlü kimliğiyle bu alanda sorun çıkarmaya çalışacak tüm unsurlara karşı kararlı duruşu önemlidir.

    Kendisini “geçiş döneminin lideri” olarak tanımlayan Ahmed el-Şara ve yeni yönetimin yaşayacağı “ekonomik/siyasi çaresizlik” büyük bir risktir. Birinin, “Bu coğrafyada İran’dan sonra Türkiye ile de mücadele edeceğim” diyen İsrailli yetkililere, Ortadoğu’nun en stratejik noktasında oluşacak bir Afganlaşma sürecinin öncelikle kendi varlıkları açısından büyük bir tehdit oluşturacağını söylemesi gerekir.

    Abone Ol 

    İlgili Yazılar

    Abone Ol 
    Back to top button
    Close
    Close