[ANALİZ] Alman şirketlerin savunma sanayi hamlesi ne anlam ifade ediyor?
Alman otomotiv şirketleri Porsche AG ve Volkswagen AG’nin sahibi olan Porsche Automobil Holding SE, savunma sanayi yatırımları için ortaklarla birlikte yeni bir yatırım platformu kurduğunu duyurdu. Şirket, daha önceki yatırımlarında hem askeri hem de sivil kullanım şartı ararken, bu kriteri kaldırarak tamamen savunma odaklı girişimlere de yönelmeye karar verdiğini açıkladı. Şirket tarafından yapılan açıklamada, “değişen jeopolitik koşullar ve artan güvenlik politikası gereklilikleri çerçevesinde, savunma ve güvenlik sektöründe önemli gelişim potansiyeli görüldüğü ve bundan faydalanılmasının hedeflendiği” kaydedildi.
Porsche SE’nin bu açıklaması, bir süredir devam eden bir sürecin son halkası olarak yorumlanabilir. Zira şirket, 2021’de Isar Aerospace ve 2024’te Quantum-Systems şirketlerine yatırım yapmıştı. Havacılık-uzay ve sivil-askeri çift kullanım (dual use) alanlarındaki bu yatırım hamleleri, Porsche SE’nin savunma ve havacılık sektör portföyünü genişletme stratejisinin ipuçlarını içermekteydi.
Öte yandan Volkswagen cephesinde ise mart ayında şirketin Üst Yöneticisi (CEO) Oliver Blume, Avrupa’nın savunma kapasitesinin artırılmasına katkı sağlamaya hazır olduklarını, olası ortaklık ve üretim konseptlerini değerlendirdiklerini açıklamıştı. Almanya’nın en büyük savunma sanayisi şirketlerinden Rheinmetall CEO’su Armin Papperger, Volkswagen’in Osnabrück tesisinin savunma üretimine dönüştürülmesi için “çok uygun” olabileceğini söylemiş, bu doğrultuda taraflar bu tesiste görüşmeler yapmıştı.
Kararın arka planı
Tüm bu gelişmeler, münferit yatırım ve proje hamleleri değil elbette. Bu tabloyu iki mercekten okumak gerekir. İlki makro güvenlik ekonomisidir. Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya saldırısı sonrası Almanya başta olmak üzere Avrupa’da “Zeitenwende” (dönüm noktası) olarak adlandırılan savunma bütçesinin artışı, uzun yıllar ertelenmiş modernizasyonu, silahlı kuvvetlerin son derece düşük harbe hazırlık seviyesini ve yetersiz stokları hızla gündeme taşıdı. Bu noktada, Berlin’in 2025-2029 dönemi için toplam 649 milyar avroya varan savunma harcaması çerçevesi ve yıllık bütçe planlaması, seri üretim kapasitesi ve tedarik zinciri tarafında sivil sanayi kabiliyetlerinin seferber edilmesini gerektiriyor.
İkinci mercek ise sektörel ekonomidir. Alman otomotiv sektörünün Çin pazarındaki payı 2019’da yüzde 26,2’ydi. Bu oran 2024’te yüzde 18,9’a düştü. Bu durum elektrikli araç rekabeti, maliyet-düzenleme baskıları ve jeopolitik belirsizlikler nakit akışlarını ve değerlemeleri zorluyor. Üstüne Çin’in Avrupa pazarındaki agresif büyümesi sebebiyle elektrifikasyon dönüşüm sürecini yakalayamayan ve teknolojik rekabette hızla geri düşen Alman otomotiv sektörü, yeni (ve acil) bir çıkış kapısı arayışında. Porsche SE’nin kar beklentisini aşağı çekip savunma-güvenlik sektörüne yönelik portföy genişletme hamlesi bu arka planla örtüşüyor.
Dolayısıyla bu gelişmeyi yalnızca “karlılık arayışı” ya da “savunma odaklı yeni dinamikler” şeklinde okumak eksik olacaktır. İki farklı süreç birbirini besliyor ve bu noktada Almanya’nın jeopolitik ve teknolojik/sektörel konumlanma çabası artıyor.
Ayrıca savunma-havacılık ve otomotiv sektörlerinin birbirlerine göre yeniden hizalanma girişimlerini arz-talep yönlü değerlendirmek gerekir: Talep tarafında Avrupa’nın hızla büyüyen, devlet garantili ve yıllara sari siparişleri; arz tarafında otomotivde atıl/uyarlanabilir üretim kapasitesi ve mali disipline alışık tedarik zincirleri, iki ekosistemi birbirine yaklaştırıyor.
Almanya’nın silahlanma hamlesi
Almanya, Şubat 2022’de Şansölye Olaf Scholz’un parlamento konuşmasındaki “Zeitenwende” (bir milat-dönüm noktası) açıklamasıyla, uzun süredir sürdürdüğü temkinli savunma politikalarından radikal bir dönüşüm sürecine girdi. Bu konuşma kapsamında savunma bütçesinin artırılması için bütçeye dahil edilmeyen 100 milyar avro tutarında bir özel fon (Sondervermögen) oluşturuldu, böylece savunma harcamaları, NATO’nun ittifak ülkelerinin savunma harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaları’nın (GSYH) yüzde 2’sini oluşturması hedefinin ötesine geçerek somutlaştı. Bu adım, Alman savunma politikasında savaş sonrası dönemde görülmemiş bir finansal ve stratejik hareketlilik başlattı.
2025 itibarıyla Almanya, GSYH’nın yüzde 2,4’ü oranında savunma harcamasını öngören bir bütçe ayırmış durumda. Bu oranı kademeli olarak 2029’a kadar yüzde 3,5 GSYH seviyesine yükseltmeyi hedefliyor. Bu büyüklükte bir savunma bütçesi, ülkedeki savunma harcamalarının en yüksek seviyesine işaret ediyor ve Almanya’yı dünya genelinde dördüncü büyük askeri harcama yapan ülke konumuna taşıyor.
Bu sürecin finansmanı, Almanya’nın “borç frenini” (Schuldenbremse) gevşeterek savunmaya yönelik harcamaları 1 puanlık GSYH sınırı üzerindeki kısmı bu kısıtlamanın dışında bırakan anayasal değişikliklerle mümkün oldu. Bu düzenleme sayesinde 2025-2029 döneminde yaklaşık 380 milyar avro ile 650 milyar avro büyüklüğünde savunma yatırımı yapılması planlanıyor. Ancak bu devasa harcama planının uygulamaya dönmesi, bürokratik tedarik sistemlerindeki verimsizlikler, yetersiz sanayi kapasitesi ve uzun süren sözleşme süreçleri nedeniyle ciddi şekilde gecikme riski taşıyor.
Karlılık arayışı mı, yeni piyasa dinamikleri mi?
Savunma ve havacılık, yapısı itibarıyla yüksek sabit maliyetli ancak öngörülebilir nakit akışlı, yıllara yayılan sözleşmelerle çalışılan bir sektördür. Özellikle mühimmat, hava ve deniz platformları, hava savunma ve modernizasyon projelerinde talep görünürlüğü 2030’lara uzanabilir. Almanya’nın 2029’a kadar artan savunma harcama planı ve Ukrayna’ya yapılan askeri yardımlar, ürün ve sistem üreticileri ve tedarikçilere risk-getiri profilinde “altyapı benzeri” bir alan sunuyor.
Avrupa Birliği’nin (AB) savunma sanayi strateji planı (European Defence Industrial Strategy; EDIS), kısa vade ve acil ihtiyaç kapsamında (European Defence Industry Reinforcement through common Procurement Act; EDIRPA) yapılacak alımlar sonrası üretim kapasitesini genişletmeyi hedefliyor. Bu kapsamda ortak ihtiyaçların belirlenmesi ve bir havuz modeli ile tedarik planlaması yapılması, AB içi ve dış çevresine yönelik tedarik ağlarının hazırlanması ile geliştirme ve seri üretim süreçleri için finansal mekanizmaların kurulması hedefleniyor. Bu yaklaşım, otomotiv üretim metodolojileri ile doğal sinerji yaratıyor. Başka bir deyişle, kar arayışı ile yeni piyasa dinamikleri örtüşüyor. Kısacası, savunma sektörünün uzun vadeli görünürlüğü, otomotiv sektöründeki dalgalanan talep ve kar marjı baskılarına karşı doğal bir denge işlevi görüyor.
İkinci Dünya Savaşı mirası mı?
Volkswagen’in kuruluşu ve erken dönemi, Nazi Almanyası’nın savaş ekonomisiyle iç içedir. Fabrika 1939’dan itibaren Alman Hava Kuvvetleri (Luftwaffe) için bakım onarım ve yedek parça imalatı, kara kuvvetleri için Kübelwagen ve Schwimmwagen araçların üretimi yaptı. Ayrıca on binlerce zorla çalıştırılan insan, Volkswagenwerk’te köle işçi olarak kullanıldı. Şirket, somut verilerle belgelenmiş bu tarihsel sorumluluğu kabul ediyor.
Bu tarihsel arka planda şirketin savunma sanayisine yönelik yeni girişimi, iki yönde okunabilir. İlk olarak, şirketin zaten askeri endüstriye yönelik üretim yapmış olduğu gerçeğinden hareketle, yeniden bu kapasiteyi canlandırdığı, dolayısıyla faaliyet sürekliliğinin söz konusu olduğu iddia edilebilir. İkinci olarak ise, bugünün şartlarında, demokratik denetime tabi bir devlet içinde, geçmişine dair yüzleşmeyi yapmış bir şirketin varlığı söz konusu. Yüzeysel ya da sembolik olarak bir süreklilik söz konusu olsa da kurumsal yönetişim, değer zinciri standardı ve amaç açısından bugünkü hamle, 1940’lardaki savaş ekonomisinden nitel olarak ayrışıyor.
Bununla birlikte, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası derin yarılmalara sahne olan jeopolitik düzlemde Almanya’nın kendine yeni bir konum ve istikamet belirlediği; bu doğrultuda da sektörel ve teknolojik kapasitesinde geniş kapsamlı bir revizyona başladığını net olarak iddia etmek mümkün. Süreklilik olgusu burada karşımıza çıkıyor: 1930’lu ve 40’lı yıllarda Volkswagen gibi şirketler Nazi savaş makinasını besleyen aktörlerdi. 2020’lerden itibaren de Almanya’nın yeni stratejik kimliğinin inşasında Volkswagen dahil bazı “tanıdık yüzler” önemli rol oynayacak gibi görünüyor.
Kaynak: AA / Arda Mevlütoğlu, NATO DIANA Proje Hakemi ve Mentörü