[ANALİZ] Alman Ordusu'nda değişim rüzgarı: Bundeswehr reformları işe yarayacak mı? - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

[ANALİZ] Alman Ordusu’nda değişim rüzgarı: Bundeswehr reformları işe yarayacak mı?

Abone Ol 

Boris Pistorius iki buçuk yıldır Almanya Savunma Bakanı ve hala hem basının hem de kamuoyunun desteğini arkasında bulunduruyor. Selefi Christine Lambrecht, şanssız ve daha çok keyfine düşkün bir isim olarak anılırken, Pistorius işin başında duran, kararlı ve aktif bir bakan olarak görülüyor. Savunma Bakanlığı, 1 Ağustos’ta yaptığı açıklamayla, Pistorius’un bakanlığı bir kez daha yeniden yapılandırdığını duyurdu. Bu, iki yılı biraz aşkın sürede gerçekleştirilen üçüncü düzenleme oldu.

Büyük kurumları yakından tanıyan herkes, böylesine kapsamlı bir değişimin ne kadar sarsıcı olabileceğini bilir. Bakanlık açıklamasında ise gerekçeler benzer şekilde sıralandı: “Askeri ve stratejik liderlik kapasitesini güçlendirmek, tedarik süreçlerini daha da hızlandırmak ve ordunun gerekli büyümesini sağlamak.” Açıklamada ayrıca, bu adımın “daha yakın bir entegrasyon ve buna bağlı olarak en üst düzey yapı ile liderlik organizasyonunda uyum” hedeflediği vurgulandı.

Somut olarak bu, gelecekte iki yerine üç daimi devlet müsteşarı olacağı anlamına geliyor (genelkurmay başkanı da müsteşarlarla aynı seviyede kabul edilirse toplamda dört). Bu yeni bir durum ve komuta merkezi genelkurmay başkanına bağlanacak, merkezi harekat yönetimi ise Pistorius’un bakanlığa getirdiği kontrol ekibinde kalacak. Yine Pistorius’un sadece iki yıl önce oluşturduğu planlama ve komuta kadrosunun yetkileri azaltılacak. Daire sayısı 10’dan 8’e düşürülecek ancak “Silahlı Kuvvetler” ve “Büyüme” adı altında iki yeni ana daire eklenecek. Bu ana daireler, mevcut sekiz daire içinde öncelikli konuma sahip olacak.

Pistorius böylece, bakanlık yapısıyla en çok oynayan bakan olarak son 30 yılın şüpheli bir rekorunu kırmış oldu. Kısa sürede defalarca kendi kararlarını revize etti ve genel olarak -müsteşar sayısını üçe çıkarıp iki ana daireyi ekleyerek- bakanlığı daha da hantal hale getirdi. Bu yöntemle ilan edilen stratejik kontrol hedefine ulaşılıp ulaşılamayacağı ise son derece şüpheli.

Alman Silahlı Kuvvetleri ve Savunma Bakanlığındaki yetersizlikler

Alman Silahlı Kuvvetleri ve Savunma Bakanlığı, özellikle bakanlık içindeki iş tekrarları, aşırı hiyerarşik yapılar ve yaygın karamsar ortamı nedeniyle potansiyelinin çok altında kalıyor. Askeri personelin yürüttüğü çalışmalar ile bakanlık bürokrasisinin talepleri birbiriyle uyumlu değil. Stratejik kararlar yalnızca askeri dairelerde hazırlanamaz. Liderlik organizasyonundaki hatalar bölünmelere ve bilgi akışının tıkanmasına yol açıyor. Güven kültürünün zayıflığı ise hataların örtbas edilmesine neden oluyor, bu ortamda, büyük resme odaklanmadan kendi gündemleri ve birden fazla yere bağlılıkları olan gizli yapılar ortaya çıkıyor.

Alman Silahlı Kuvvetleri uzun yıllardır yarım kalan reformlardan, tutulmamış yeniden yapılanma vaatlerinden ve sonucu belirsiz bir değişim sarmalından zarar görüyor. Son yıllarda, siyasi liderlikle, bakanlığın ve ordunun teknik düzeyleri arasındaki mesafe de giderek açıldı. Aynı dönemde bakanlıktaki daimi kadrolar önemli ölçüde arttı. Buna bağlı artan bürokrasi, ciddi kişisel ve mesleki hayal kırıklıklarına yol açtı ve sonuçta süreçleri kolaylaştırmak yerine daha da ağırlaştırdı. Bugün bile bakanlık içinde gelecekte organizasyonun nasıl etkin ve verimli bir şekilde düzenleneceği ve reform alanlarının nasıl birbirine bağlanacağı konusunda ortak bir anlayış bulunmuyor. Bakanlık yönetimi açısından temel soru, bir yandan kurumlar arası ve hizmetler arası liderliği sağlamak, diğer yandan da bakanlık ve ona bağlı dairelerin personelini ve uzmanlığını sürece nasıl dahil etmek gerektiği.

Pistorius’un yeniden yapılanma kumarı ters tepti

Dikkat çekici olan, bakanlıktaki yeniden yapılanmanın, hükümetin Ulusal Güvenlik Konseyi kurma kararından önce gerçekleşmiş olması. Pistorius’un bu konuya dair yorumlarında ise belirgin bir çekingenlik göze çarpıyor. Oysa hükümet, Ulusal Güvenlik Konseyi’nin kurulmasıyla birlikte güvenlik politikasında öngörülen yapısal değişiklikleri gerçekten ciddiye alıyorsa, bu alandaki diğer kararları beklemek çok daha mantıklı olurdu. Çünkü bu planın doğal sonucu şudur: “Reformdan sonra ancak yine reform vardır.”

Bu reformun ölçüsü, yeni liderlik yapısının savunma bakanının hem bir bakanlık yöneticisi hem de silahlı kuvvetlerin komuta yetkisini elinde bulunduran kişi olarak siyasi rolünü kolaylaştırıp kolaylaştırmadığıdır. Sosyal Demokrat selefi Helmut Schmidt, 1968’de hala parlamento grup başkanıyken bakanlığın yukarıdan aşağıya işleyen yapısından şikayet etmişti. 1970’te Savunma Bakanı olduğunda yayımladığı Blankenese Kararnamesi, tüm sorunları çözmese de genelkurmay başkanının rolünü ilk kez açık biçimde tanımlayıp güçlendirdi. 2011’de dönemin Savunma Bakanı Thomas de Maizière, Dresden Kararnamesi ile düzenlemeler yaptı ve Bundeswehr Genelkurmay Başkanının rolünü daha da güçlendirdi. Pistorius da geçen Haziran ayında, eski seçim bölgesinin adını taşıyan Osnabrück Kararnamesi’ni yayımlayarak en üst düzey yapıyı yeniden düzenledi.

Ancak Pistorius, Bundeswehr’in yeniden yapılanmasına ilişkin kritik konularda henüz kayda değer bir ilerleme sağlayabilmiş değil. Yıllardır süregelen askeri tedarik sorunları hala çözülemedi. Rusya-Ukrayna savaşında yapılan yardım sevkiyatları, eskiyen teçhizatın yenilenmesini, son on yıllarda ciddi şekilde azalan stokların yeniden doldurulmasını ve değişen kabiliyet profiline uygun şekilde hızlı ikmal yapılmasını her zamankinden daha zorunlu hale getirdi. Son yıllarda orduyu daha verimli hale getirme potansiyeli büyük ölçüde tüketildi. Yetersiz bütçe, ordunun varlıklarını ve rezervlerini ciddi şekilde azalttı. Savunma yatırımları kapsamında mevcut projeler ancak sürdürülür durumda. Uzun süredir malzeme bakımına ayrılan bütçe, ihtiyaçların altında belirlendi, bu da silah sistemlerinin devre dışı bırakılmasına ve operasyonların büyük ölçüde azalmasına yol açtı.

Son yıllarda yürütülen farklı yeniden yapılanma girişimlerine rağmen, talep tarafı olan silahlı kuvvetlerle kendisini arz tarafı olarak gören savunma sanayi arasındaki giderek büyüyen uçurum kapatılamadı. Silahlanma politikası önceliklerinin hayata geçirilmesinde de hala ciddi zayıflıklar mevcut. Özellikle “kusursuz çözümler” üretme iddiasındaki süreçler, bürokrasiyi şişiriyor, kararları aşırı hiyerarşik hale getiriyor ve sorumlulukların dağılmasına yol açıyor, bunun sonucu da sürecin kabul edilemez ölçüde yavaşlaması oluyor.

Zorunlu askerliğin yeniden getirilmesi konusunda – daha doğrusu, 2010’da Bundestag tarafından alınan kararla temel askerlik hizmetinin askıya alınmasının, Anayasa değişikliğine gerek olmadan basit bir yasal düzenlemeyle sona erdirilmesi meselesinde – Pistorius, ne tam ne yarım sayılabilecek bir çözüm olan gönüllü askerlikten yana. Bunun sebebi, parti içi siyasi nedenlerle zorunlu askerliği açıkça savunmaktan kaçınması.

Silahlı kuvvetlerin stratejik yönelimi konusunda ise Pistorius’un, “trafik lambası” koalisyonu tarafından kabul edilen ulusal güvenlik stratejisinde kendine özgü bir dahli olmadı. 2023’te de, önceki güvenlik politikalarının aksine, liderliğin Savunma Bakanlığından Dışişleri Bakanlığına kaydırılmasına izin verdi. 2023’te kabul edilen Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesi, orduyu (ve Federal İstihbarat Servisini) neredeyse tamamen dışarıda bırakıyor ve bakanlık belgenin hazırlanma sürecine yalnızca kenardan dahil edilmiş durumda.

Bundeswehr etrafındaki belirsizlikler

Bundeswehr’in yeni rolüne dair kavramsal temeller hala ele alınmış değil. Ulusal Güvenlik Konseyi’nin, Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinden türetilen araçları yeni bir güvenlik mimarisinin mantığına uygun biçimde nasıl hayata geçireceği merak konusu. Pistorius’un karnesi ise, bir yıl içinde yaptığı üçüncü yapısal reformun sonuçlarıyla ölçüldüğünde daha net görülecek.

Gelecekte inovasyon ve dijital işlerden sorumlu bir başka devlet müsteşarının eklenmesiyle Bundeswehr daha az bürokratik hale gelebilecek mi? Genelkurmay başkanının, federal hükümete askeri danışman ve Alman ordusundaki en üst düzey asker olarak rolü -özellikle de bakanlık yönetimindeki rolü- güçlendirilecek mi? Bakan, siyasi yönetim yapısını sürekli büyütüp, esas işin yürütüldüğü dairelere giderek karmaşıklaşan bir bürokratik üst yapı dayatmaya devam ederse, bu kadar geniş bir görev alanının üstesinden nasıl gelebilecek? Son olarak, Ulusal Güvenlik Konseyi bağlamında er ya da geç gündeme gelecek olan soru şu: Bakanlık, bu yeni mimarinin genel yapısı içinde nasıl bir rol üstlenecek?

Geçen sonbaharda Pistorius, şansölyelik yarışından çekilmek için fazla bekleyerek adeta bir “siyasi güç dersi” verdi. Bu tavrı, yeniden aday olmak isteyen fakat kendisinden daha az popüler olan partidaşı, dönemin şansölyesi Olaf Scholz’u zor durumda bıraktı. SPD seçimleri kaybettikten sonra Pistorius, federal hükümete geri dönüşünü garanti altına aldı ve büyük olasılıkla görevini seçme konusunda da serbest bırakıldı. O günden bu yana adı, şansölyelik için anılan güçlü adaylar arasında geçiyor. Ancak, yaptığı çok sayıda yapısal reform girişimine rağmen, savunma bakanı olarak hala kabinesine damga vuracak esaslı bir icraat ortaya koyabilmiş değil.

Kaynak: AA / Prof. Dr. Ulrich Schlie, Bonn Üniversitesi İleri Güvenlik, Stratejik ve Entegrasyon Çalışmaları Merkezi (CASSIS) Direktörü

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close