Afrika'nın jeopolitik haritasını değiştiren proje: Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın açılışı - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Afrika’nın jeopolitik haritasını değiştiren proje: Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın açılışı

Abone Ol 

GERD, yalnızca bir enerji ve kalkınma projesi olmanın ötesine geçerek, bölgesel dengeleri yeniden tanımlayan “oyun değiştirici” bir gelişme olarak kabul görmektedir.

9 Eylül 2025 Salı, yani bugün, Etiyopya yaklaşık 14 yıllık bir inşa sürecinin ardından Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın (GERD) resmi açılışını gerçekleştirecek. Londra metropol alanı büyüklüğünde bir rezervuar hacmine sahip olan ve açılışı daha önce üç kez ertelenen bu devasa proje, Etiyopya ulusal kimliği ve egemenliği açısından derin bir sembolik önem taşımaktadır.

Bu baraj ülke içerisinde etnik ve siyasi çizgilerde bölünmüş olan toplumsal yapıyı, ulusal bir gurur ve başarı etrafında konsolide eden birleştirici bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Baraj aynı zamanda, Etiyopya’nın bölgesel jeopolitik düzende bağımsız bir aktör olma iradesinin somut bir tezahürü olarak yorumlanmaktadır.

Mavi Nil Nehri üzerine inşa edilen ve yaklaşık 5 milyar ABD Doları maliyeti olan bu stratejik altyapı yatırımı, 1960’lardan sonra şekillenen Doğu Afrika hidro-politiğini ve güç dinamiklerini kökten değiştirme potansiyeli taşımaktadır. Bu yönüyle GERD, yalnızca bir enerji ve kalkınma projesi olmanın ötesine geçerek, bölgesel dengeleri yeniden tanımlayan “oyun değiştirici” (game-changer) bir gelişme olarak kabul görmektedir.

İşbirliğinden çatışmaya giden yol: Sınıraşan sular

Bugün, 146 ülke arasında 286 farklı sınıraşan nehir mevcuttur. Nüfus artışı ve iklim değişikliği gibi sebepler ilgili suları devletler arası ilişkilerin merkezine yerleştirmektedir. Sadece 2022 yılında, su kaynaklı toplam 251 çatışma yaşanmış, bunların 87’si suyu tetikleyen unsur olarak, 148’si çatışmalardan etkilenen su kaynağı olarak ve 16’sı ise suyun bir silah olarak kullanılması şeklinde gerçekleşmiştir. Mevcut hidropolitika sorunları içerisinde en önemlisi, 6 bin 650 kilometre ile dünyanın en uzun nehri olan ve Afrika kıtasının yaklaşık yüzde 10’unu kaplayan Nil Nehri üzerinde cereyan etmektedir. Nil Nehri, 11 Afrika ülkesin doğrudan ve dolaylı etkilemesinin ötesinde, Sudan, Mısır ve Etiyopya özelinde “varoluşsal bir unsur” olarak görülmektedir.

Nil’in ekonomik ve toplumsal boyutu

Etiyopya, Nil havzasına su sağlayan en önemli kaynak ülkesidir. Nitekim, Nil Nehri’nin yüzde 85’ini besleyen Mavi Nil havzası Etiyopya sınırları içerisinde bulunan Tana Gölü’nden doğmaktadır. Lakin Etiyopya, Nil’in sadece yüzde 0,6’sını kullanabilmektedir. Afrika kıtasının en hızlı büyüyen ekonomilerinden olan 132,1 milyon nüfusa sahip Etiyopya’nın ekonomisi büyük oranda tarıma dayalıdır. Tarım, Etiyopya’nın gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) yüzde 46,3’ünü, ihracatının yüzde 60’ını ve toplam istihdamının yüzde 80’ini oluşturmaktadır.

Sudan’da da benzer bir tablo vardır. Nitekim, ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık yüzde 30’u tarıma dayalıdır. 50 milyon nüfusa sahip Sudan’ın en önemli coğrafi avantajı ise Mavi ve Beyaz Nil’in kesiştiği yerde bulunmasıdır.

Nil Nehri’nin hayat verdiği en önemli ülke ise hiç tartışmasız Mısır’dır. Mısır ekonomisinin temel bileşenlerinden biri olan tarım, GSYH’nin yüzde 14,5’ini ve toplam istihdamın yüzde 28’ini oluşturmaktadır. Tarım ürünleri içerisinde fasulye, pamuk, buğday ve keten gibi tarımsal ürünler ise büyük ölçüde yoğun su kullanımına bağlıdır. Nil havzası üzerine kurulmuş bir medeniyet olan 116,5 milyon nüfuslu ülkenin sakinlerinin yüzde 95’inin Nil Nehri kıyısında yaşadığı gerçeğini düşündüğümüzde, milattan önce 5. yüzyılda tarihçi Heredot’un Mısır için kullandığı “Nil’in Hediyesi” (the Gift of the Nile) ifadesi izahtan varestedir.

Tarihin gölgesinde bir hukuk çıkmazı

Nil Nehri üzerindeki Mısır-Etiyopya-Sudan anlaşmazlığı üç temel husus etrafında şekillenmektedir. İlki, hukuki boyutla ilgilidir. Nehrin kullanımını düzenleyen ve tüm tarafları bağlayıcı nitelikte hukuki bir metin bulunmamaktadır. Tarihsel süreçte, çoğunlukla Etiyopya’nın dışlandığı kıyıdaş ülkeler arasında imzalanan (1891, 1902, 1906, 1925, 1929, 1932, 1959 gibi) 10 kadar anlaşma mevcuttur. Ancak bu anlaşmaların hiçbiri hakkaniyetli paylaşım için etkin bir çerçeve oluşturamamıştır. Üstelik söz konusu anlaşmalar nehrin kullanımında asimetrik bir yapı tesis ederek sorunu daha da derinleştirmiştir. Müteakiben hayata geçirilen NBI, SVP, SAP, ENSAP, ENTRO, JMP gibi girişimler de meselenin hukuki temelini oluşturmada yetersiz kalmıştır. [1] Mısır’ın “tarihi haklar” ve “mevcut kazanımların korunması” yönündeki ısrarı ile Etiyopya’nın tek taraflı eylemleri, mevcut krizi Gordion düğümüne çevirmiştir.

İkinci sorun, ilgili ülkeler arası siyasi anlaşmazlıktır. Büyük Britanya’nın askeri ve ekonomik üstünlüğünü kullanarak Nil üzerindeki tarihsel antlaşmalarla büyük bir imtiyaz elde etmiş olan Mısır, Nil Nehri’ni siyasi bir araç olarak kullanarak hidro-hegemonyasını devam ettirmek istemektedir. Coğrafi konumun avantajını kullanan Sudan ise Nil Nehri üzerinde daha önceki anlaşmalardan kazandığı imtiyazdan vazgeçmeden, mevcut statükoyu korumak ve Rönesans Barajı ile oluşacak yeni jeopolitik durumdan maksimum fayda sağlamak istemektedir. Ancak, Sudan’daki askeri darbe sonrası Abdulfettah el-Burhan hükümeti, Etiyopya-BAE-Hemeti arasında kurulan ittifaktan ötürü ibresini Mısır yönüne çevirmiştir.

Etiyopya ise Nil üzerinde bugüne kadar yok sayılan hakkını ve tarihsel dışlanmışlığı bertaraf etmek adına su kaynağı avantajını da kullanarak tek taraflı agresif bir politika yürütmektedir. Bunun en önemli adımı ise siyasi-hukuksal bir anlaşmaya varmadan, diğer ülkelere olası negatif etkilerini minimize etmeden 2010’da kurulmaya başlanan Rönesans Barajı’dır. Afrika’nın en büyük su yönetimi projesi ve hidroelektrik santrali olmaya aday baraj, 6450 megavatlık (MW) enerji kapasitesiyle 6 nükleer santral kapasitesine eşdeğerdir. Nüfusunun yüzde 65’inin elektriğe erişimi olmayan Etiyopya’da, ilgili baraj tamamlandığında 6 milyon haneye elektrik sağlayacaktır. Ayrıca, 1780 metre uzunluğunda, 145 metre yüksekliğinde, 1874 kilometrekare rezervuar yüzey alanına ve 64 milyar metreküp depolama kapasitesine sahip olan baraj, Mısır ve Sudan’ın yıllık su tüketimine eşittir.

GERD Barajı’nın teknik gerçekleri: Enerji mi kıtlık mı?

Üçüncü anlaşmazlık alanını teknik konular oluşturmaktadır. Su akış debisi, rezervuar dolum süreci, iklim değişikliği gibi bağımlı ve bağımsız değişkenlerin Nil Havzası’na olası etkileri ve bunların ülkelere yansımalarına ilişkin kapsamlı bir müzakere yürütülememektedir. Örneğin, GERD’in dolum süresine dair Mısır ve Etiyopya arasında yürütülen son derece teknik nitelikteki müzakereler bir uzlaşıyla sonuçlanamamıştır. Nitekim, GERD’in 6 yıllık dolum süresi, su temininde 30 milyon metreküplük bir azalma, 6 yıllık bir dolum süresi 15 milyar metreküplük azalma ve tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 17’sinin kuruması endişesi taşımıştır. Ayrıca, Mısırda kişi başına yaklaşık 660 metreküp su tüketilmektedir, ancak baraj rezervuarının tam dolması neticesinde bu miktar 350 metreküpün altına düşecektir.

Mısır teknik müzakerelerde kendisine yılda en az 40 milyar metreküp su garantisi verilmesini teklif ederken, Etiyopya 31 milyar metreküp su teklif etmiştir. Bu oran, 1959 anlaşmasıyla Mısır’a garanti edilen miktarın neredeyse yarısı kadardır. Özetle, yaklaşık 64 milyar metreküp su depolama kapasitesine sahip olan GERD’nin işletmeye alınmasına müteakip, Mısır’a ulaşan yıllık su miktarında en az yüzde 15’lik bir azalma yaşanacağı öngörülmektedir. Bu durumun, Mısır ekonomisi ve hanelerin su temini üzerinde derin etkiler yaratması kaçınılmaz görünmektedir.​​​​​​​

Kısaca, kapsayıcı bir hukuki anlaşmanın yokluğu, adil ve hakkaniyetli su dağıtım politikalarının uygulanamaması, paydaşlar arasındaki siyasi gerilim ve teknik müzakerelerin tıkanması, taraflar arasında mutlak bir çatışma riskini beraberinde getirmiştir. Nil meselesinin “yaşamsal bir tehdit” olarak kabul edilmesi, nihayetinde herkesin kaybedeceği bir süreci beraberinde getirecektir. Ancak Türkiye’nin 1974’te Keban ve 1987’de Atatürk Barajı projelerinde Suriye ve Irak ile Ortak Teknik Komite kurarak mutabakat arama girişimleri ve tüm tarafların kazançlı çıktığı bir su diplomasisi modelini hayata geçirmesi, Nil havzası için emsal teşkil edebilir. Son kertede, Nil sularının Sudan, Mısır ve Etiyopya arasında bir işbirliği mi yoksa çatışma unsuru mu olacağına, nihai olarak ilgili devletlerin tutum ve eylemleri karar verecektir.

[1] Nile Basin Initiative (NBI): Nil Havzası Girişimi; Shared Vision Program (SVP): Ortak Vizyon Programı; Subsidiary Action Programme (SAPs): Yan Eylem Programları; Easter Nile Subsidiary Action Program (ENSAP): Doğu Nil Yan Eylem Programı; Easter Nile Technical Regional Office (ENTRO): Doğu Nil Teknik Bölge Ofisi; Joint Multipurpose Project (JMP): Ortak Çok Amaçlı Proje

Kaynak: AA / Doç. Dr. Yunus Turhan

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close