AB'nin Stratejik Pusulası hangi yönü gösteriyor? - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

AB’nin Stratejik Pusulası hangi yönü gösteriyor?

Abone Ol 

AB’nin karşı karşıya olduğu sınamalara ilişkin hazırlanan ve taslak metni açıklanan Stratejik Pusula’da kriz yönetimi, ortaklarla iş birliği, dayanıklılık ve kapasite geliştirme başlıkları öne çıkıyor.

Hazırlık çalışmaları Almanya’nın dönem başkanlığı sırasında AB Konseyi tarafından 2020 yılının Haziran ayında başlatılan “Stratejik Pusula” belgesine[1] yönelik çalışmalar devam ediyor. Bu çalışmaların devam etmesinde, birliğin yeni tehditler karşısında Kuzey Atlantik İttifakı’ndan (NATO) müstakil hareket ederek kendi savunma güvenliğini sağlayabilme ihtiyacının önemli rol oynadığı görülüyor.

Belli ki AB “savunma özerkliğini” sağlamak için sahip olduğu kabiliyetlere operasyonel yeteneklerini de ekleyerek hem birlik içi dayanışmayı artırmayı hem de güvenliğine yönelik iç ve dış risklerle daha güçlü mücadele edebilmeyi hedefliyor. Geçtiğimiz günlerde taslak metni açıklanan Stratejik Pusula birbiri içine geçmiş dört temel sepetten oluşuyor: kriz yönetimi, ortaklarla iş birliği, dayanıklılık ve kapasite geliştirme.

AB’nin karşılaştığı tehlikelerden büyük bir kısmının Türkiye’yi doğrudan ve/veya dolaylı şekilde etkilediği göz önüne alınırsa Türkiye’nin tutumu da Stratejik Pusula’nın gideceği yönü değilse de getireceği mekanizmanın etkinliğini belirlemede önemli bir rol oynayacaktır.

Pusula’daki “Stratejik özerklik” ne anlama geliyor?

Stratejik Pusula belgesindeki “stratejik özerklik” ifadesi, özerkliğin içinin nasıl doldurulacağı ve sınırlarının ne olacağı sorusunu da beraberinde getirdiği için Pusula’nın içerdikleri arasında ayrı bir önem taşıyor. Daha mühimi özerkliğin kime karşı sağlanması gerektiğine ilişkin ipuçları veriyor. Bu noktada Stratejik Pusula’nın taslak metninde NATO-AB ilişkilerinin yeniden tanımlanması çabasına da tanık oluyoruz.

AB’nin yüz yüze olduğu krizleri sadece dışarıda aramak yeni tehlikeleri açıklamakta yetersiz kalıyor. Zira AB bölgesel ve küresel bir aktör olabilmek için içeride de önemli sorunları çözmek durumunda.

Metinde stratejik özerkliğin AB-NATO ilişkilerini zedelemeyeceği, aksine güçlendireceği vurgulansa da ABD’nin ilgisinin Asya-Pasifik hattına yönelmesi nedeniyle Avrupa’nın kendi mahallesinde daha fazla söz sahibi olmak için NATO ile ilişkilerine format atmak istediği açık. ABD Başkanı Joe Biden’ın, selefi Donald Trump gibi Avrupa’nın kendi güvenlik ve savunmasına ilişkin daha fazla sorumluluk alması gerektiği yönündeki tutumu da AB’nin stratejik özerklik arayışında oldukça teşvik edici bir rol oynuyor. Bu çerçevede AB’nin NATO’yu kendisi ve ABD arasında dizayn edebileceği bir kurum olarak gördüğünü söylemek yanlış olmaz. Böyle bir tutum Türkiye gibi AB’li olmayan diğer üyelerle iş birliği konusunun geri planda kalmasına yol açacaktır.

Özellikle “daha hızlı ve daha kararlı hareket etme” gerekliliğine işaret eden stratejik özerklik kavramı, AB’nin tehlike hissettiği alanlarda kendi kaynaklarını iş birliği içinde ve en çabuk şekilde kullanmasını sağlamayı amaçlıyor. Bu amacı gerçekleştirmek için ortaya konan araçlar arasında en dikkat çekeni ise AB’nin 5 bin askere kadar mümkün olacak ve deniz kuvvetlerini de içerecek şekilde[2] ortak bir askeri güç; bir başka ifadeyle acil durumlarda derhal kullanılmak üzere yapılanacak AB Ordusu. Ancak birliğin birbirinden farklı stratejik öncelikleri olan kalabalık üye sayısı ve oy birliği ile karar alma sistemi düşünüldüğünde, planlanan bu ordunun faaliyet gösterebilmesi için yeni düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Zira AB içinde hızlı karar alabilmek, esnek birtakım usullerin uygulanması hususunda üye ülkeleri ikna etmek o kadar da kolay görünmüyor. Bu çerçevede birliğin karşılaştığı tehlikelere dikkat çeken AB yönetimi, birliğin savunmasının özerk bir biçimde yapılmasının zorunluluğunu vurguluyor.

AB’nin karşı karşıya olduğu tehditler

21. yüzyılın başından bu yana uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan yeni güvenlik riskleri çerçevesinde devletlerin karşılıklı bağımlılığı artarken iş birliği ihtiyacı da büyüyor. Ancak devletlerin farklı güvenlik riskleri algılamaları ve ulusal çıkarları konusunda birbirlerinden ayrı önceliklere sahip olmaları, tanımlanan ortak tehditlere rağmen yapılacak iş birliğinin geç kalması riskini de beraberinde getiriyor.

Bu bağlamda AB, bir yandan Kovid-19 salgınının getirdiği sorunlar diğer yandan Rusya’nın Ukrayna ile ilgili tutumu, ABD’nin Afganistan’dan beklenmedik bir hızla çıkması, AB’nin eskiye oranla ekonomik alanda gittikçe kısıtlanması gibi problemler nedeniyle NATO’dan ayrı ve daha hızlı bir şekilde tehditlere cevap verebilme kabiliyetini artırmak istiyor. Nitekim 15 Kasım 2021’de AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyon Başkan Yardımcısı Joseph Borell’in AB Dışişleri ve Savunma Bakanları toplantısında sunduğu taslak metinde, AB’nin her yönden tehlikelerle sınandığına yaptığı vurgu, bölgesel ve küresel bir aktör olarak AB’nin etkinliğini artırma çabalarını da yansıtıyor[3].

Stratejik Pusula taslak metni, Rusya ve Çin’i AB için açıkça tehdit olarak nitelendiriyor. Buraya kadar NATO’nun ifade ettiği tehditlerle bir uyuşma var. Ancak “adı açıklanmayan iki ülkenin” Türkiye’yi de tehditler listesine sokmak istemesi gerçekleşirse[4], AB-NATO iş birliğinin nasıl sürdürüleceği soruları da gündeme gelecektir. Üstelik bu bağlamda Kuzey Atlantik İttifakı’nın içeriğinin tartışmaya açılması kuvvetle muhtemel olacaktır.

AB’nin yüz yüze olduğu krizleri sadece dışarıda aramak yeni tehlikeleri açıklamakta yetersiz kalıyor. Zira AB bölgesel ve küresel bir aktör olabilmek için içeride de önemli sorunları çözmek durumunda. Bu bağlamda bir yandan Polonya ve Macaristan’ın AB’ye kafa tutan politikaları, diğer yanda Komisyon ve Konsey arasındaki rekabet gibi kurumsal meseleler, AB’nin uluslararası siyasetteki etkinliğini zaafa uğratıyor. Öte yandan, Fransa’nın AB liderliğine oynaması, AB içindeki dengelerin Brexit ve Angela Merkel sonrasında nasıl şekilleneceği, iç problemlerin üstesinden nasıl gelineceğinin en önemli belirleyicileri olacak.

Stratejik Pusula hangi yönü gösterecek?

2022 yılının Mart ayında Fransa’nın dönem başkanlığı sırasında onaylanması beklenen Stratejik Pusula belgesi, AB’nin karşılaştığı tehlikelerin üstesinden gelmeye yetecek mi ve hangi yönü gösterecek? Bunu cevaplayabilmek için AB içindeki ve dışındaki dinamiklerin nasıl şekilleneceğini bir arada değerlendirmek gerekiyor. Bundan önce defalarca güvenlik ve savunma alanında girişilen çabalarda AB’nin aldığı kararların genellikle kağıt üzerinde kaldığı ve bir türlü ortak hareket etme aşamasına gelinemediği açık. Stratejik Pusula’nın bunu değiştirip değiştiremeyeceği öncelikle üye ülkelerin kendi aralarında yapacağı pazarlıklarda nelerden taviz verebilecekleriyle bağlantılı.

AB üyeleri arasında ekonomik konulardaki güney-kuzey ayrımının yanı sıra, savunma ve güvenlik konularında Doğu Avrupa ve İskandinav ülkelerinin NATO’dan bağımsız bir girişime gerek olup olmadığı hususundaki tereddütleri de Stratejik Pusula’nın hangi yönde olduğunu gösterecek.

Belgenin kabul edilmesi beklenen Mart 2022 tarihinin hemen ardından Fransa’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin de Stratejik Pusula’nın göstereceği yöne etki etmesi muhtemel. Diğer yandan, “ABD’nin, AB’yi kendi savunmasına yönelik sorumluluklarını yerine getirmesi hususunda desteklemesi, NATO’dan ayrı özerk bir savunma konusunda da destekleyeceği anlamına gelecek midir?” sorusu da Stratejik Pusula’nın yönünü belirleyecek etmenlerden bir diğeri.

1950’de atılan Avrupa Savunma Topluluğu adımından bu yana Avrupa’nın ABD olmaksızın operasyonel bir savunma yapılanması gerçekleştirdiği görülmemiştir. Dolayısıyla “ABD olmaksızın tüm AB üyelerini özerk bir savunma etrafında harekete geçirmek mümkün olabilecek midir?” sorusunun cevabı da önem taşıyor.

AB’nin karşılaştığı tehlikelerden büyük bir kısmının Türkiye’yi doğrudan ve/veya dolaylı şekilde etkilediği göz önüne alınırsa Türkiye’nin tutumu da Stratejik Pusula’nın gideceği yönü değilse de getireceği mekanizmanın etkinliğini belirlemede önemli bir rol oynayacaktır. Bu bağlamda AB’nin gelecekteki bölgesel ve küresel liderliğinin ne yöne doğru evrileceğini, Stratejik Pusula belgesinin Mart 2022’de kabul edilip edilmemesinden ziyade uygulamaya geçirilip geçirilemeyeceği gösterecektir.

[Dr. Nurgül Bekar, Ufuk Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir.]

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close