Ukrayna Savaşı: Batı, Rusya’nın kaderini belirleyecekti, şimdi NATO elden gidebilir
- Amerikan Başkanı Trump’ın Putin’le yaptığı ön anlaşma, Kiev ve Avrupa başkentleri tarafından kabul edilebilir değil. Beyazsaray’daki buluşmada yaşanacak bir kavga NATO’da tahminlerin ötesinde büyük bir kırılmaya neden olacak.
- Amerikan Başkanı’nın ikili oyun oynadığı açık: Birinci aşamada, Batı ittifakının lider ülkesinin lideri olarak Putin karşısında manevralanmayı çok seviyor, ikinci aşamada, bir zorluk halinde Avrupa’yı kendi kaderine terk edeceğinin güçlü işaretlerini veriyor.
- Avrupalı liderler ile Beyazsaray buluşması, eğer işler istediği gibi gitmezse, kısa bir zaman diliminde tarihi kimlik kazanabilir: Trump önce Ukrayna’yı bağlantısında Avrupa’yı terk eder!..
ARDAN ZENTÜRK
M5 GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Amerikan Başkanı Trump’ın Ukrayna Özel Temsilcisi Steve Wittkoff, Alaska’da gerçekleşen zirvenin detaylarını aktarırken, Başkan’ın aceleci ruh halini yansıtıyordu. Wittkoff’a göre Cuma günü kapalı kapılar ardında üç saat süren görüşmede önemli anlaşma zemini yakalandı. Bu zemini yaratan en önemli gelişmelerden biri, Putin’in, ilk kez, ABD-Avrupa hattında şekillenecek bir Ukrayna’ya güvenlik garantisi yapılandırmasını onaylamasıydı. Wittkoff açıklamalarında barışa her zamankinden daha yakın olunduğunu ısrarla vurguladı.
Aynı toplantılara katılan Amerikan Dışişleri Bakanı Marco Rubio ise hayli gerçekçi bir duruşla kendini gösterdi.
ABC’nin “This Week” programında, “Potansiyel anlaşma alanlarını belirleme anlamında ilerleme kaydettik, ancak hala bazı büyük anlaşmazlık alanları var. Yani hâlâ çok uzağız,” dedi. “Bir barış anlaşmasının eşiğinde değiliz, eşiğinde değiliz, ama ilerleme kaydedildiğini düşünüyorum.”
CBS’in “Face the Nation” programında daha sonra yaptığı açıklamada, savaşı sona erdirecek herhangi bir anlaşmanın her iki tarafta da hayal kırıklığına yol açacağını söyledi.
“Hoş olmayabilir, tatsız olabilir ama savaşın sona ermesi için Rusya’nın isteyip de elde edemediği şeyler var, Ukrayna’nın isteyip de elde edemeyeceği şeyler var” dedi.
İŞGALCİYİ SAVUNAN DİRENENİ BASKILAYAN BİR POLİTİKA
Trump’ın, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından savaş suçu iddiasıyla aranan, dünya çapında saldırgan/işgalci kimliğin sembolü olarak görülen Vladimir Putin’i, Alaska’daki üste alkışlarla karşılaması, kendi yakın çevresi ve kısaca MAGA (Make America Great Again) olarak adlandırılan faşist yandaş güruh dışında tüm demokrasi coğrafyasında üzüntü ile karşılandı.
Amerikan Başkanı, tavrının belli etmiş durumda: Trump, işgalci ve saldırgan unsurların da meşru hukuki hakları olduğuna inanan garip bir beyin yapısına sahip. Gazze’de Netanyahu’yu, Donbass ve Kırım’da Putin’i destekliyor!..
Alaska’da Rus lidere verdiği aşırı sözlerin ortaya koyduğu tablo, Hamas gibi Zelenski’den de kurtulma kaygısını işaret etmektedir.
Alman Marshall Fonu’nda stratejik demokrasi girişimleri alanında kıdemli üye ve yönetici direktör olan Josh Rudolph, “Trump, savaşı sona erdirme çabalarında faydalı bir şey yaptı: Müzakereler, Ukraynalılar veya Avrupalılar değil, Putin’in, yasadışı yollarla ele geçirdiği topraklardan daha fazlasını devretmek gibi koşullar olmaksızın savaşı durdurmaya yanaşmadığını dünyaya gösterdi” dedi.
Doğrudur. Putin, Ukrayna’nın bir parçasını almada savaşı durdurmayacak. Asıl bugünkü soru, Trump’ın kimin yanında durduğudur.
AVRUPA KADERİNE TERK EDİLİRSE, NATO BİTER…
Amerikan Başkanı’nın ikili oyun oynadığı açık: Birinci aşamada, Batı ittifakının lider ülkesinin lideri olarak Putin karşısında manevralanmayı çok seviyor, ikinci aşamada, bir zorluk halinde Avrupa’yı kendi kaderine terk edeceğinin güçlü işaretlerini veriyor.
Avrupalı liderler ile Beyazsaray buluşması, eğer işler istediği gibi gitmezse, kısa bir zaman diliminde tarihi kimlik kazanabilir: Trump önce Ukrayna’yı bağlantısında Avrupa’yı terk eder!..
Çünkü son iki gündeki tüm açıklamaları, kendini Putin’le yaptığı ön anlaşmaya bağlı gördüğünü, bu zemini bozabilecek tüm fikir ve davranışları ise düşmanca değerlendireceğini işaret ediyor.
“Zelenski isterse bu savaşı hemen bitirebilir” sözü, “Putin ne istiyorsa verelim, bitsin bu iş” demektir.
Zelenski ülkesinin zengin tarım alanlarını ve maden yataklarını barındıran bereketli Donbass bölgesini nasıl versin, Rus donanmasını sadece insansız hava ve deniz araçları kullanarak kaçmaya, donanma üssünü boşaltmaya zorladığı Kırım’dan nasıl vaz geçsin sorusunu bir an bile ciddiye almıyor…
Zelenski haklı olarak direnecek. Avrupalı liderler tarihi gerçeklerin ışığı altında ona destek verecek.
Bu tartışmanın devamında Çin-Rusya ittifakının beklentisi doğrultusunda NATO’da büyük bir kırılma yaşanacaktır.
Trump bu kırılmadan çekinmiyor, aksine, konunun “olmak ya da olmamak” noktasına gelmesini zorlayacak bir kimlik sergiliyor.
Avrupalı liderler, meydan okumaları karşısında daha da öfkelenmiş Rusya ve lideri ile başbaşa kalmayı göze alabilirler mi, bu, ayrı bir soru işaretidir. Keir Starmer (İngiltere) Emmanuel Macron (Fransa) ve Friedrich Merz’in (Almanya) aralarına Trump’ın sevdiğini bildikleri üç Avrupalı’yı Georgia Meloni (İtalya), Alexander Stubb (Finlandiya) ile NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’yi alarak Washington’a gitmeleri bir ”ara yol bulma” telaşını gösteriyor.
Ama yine de karşılarında TV kameralarına izin vermiş, geniş toplantıyı bir tür gösteriye dönüştüren Trump’ı bulmaları yüksek risktir.
Batı’daki genel eğilim ve ittifakın ortak çözüm stratejisi, bugüne kadar Ukrayna Savaşı üzerinden Rusya Federasyonu’nun geleceğini belirleme üzerine şekillenmişti. Bugün gelinen ana nokta, bu savaşın NATO’nun geleceğini belirleyecek kaosu yarattığı görüntüsüdür.
Trump, küresel finans sisteminin güçlü entegrasyonu olmasa, dönemin Amerikan Başkanı James Monroe’nun beyin kimyasını taşıyan bir karakter. 2 Aralık 1823’te Alerikan Kongresi’ne sunduğu metin, bugüne kadar Monroe Doktrini olarak adlandırıldı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyadan elini ayağını çekmiş “izolasyon politikalarına” sarılmış yüzünün tarifi için kullanıldı.
Belli ki, Trump Avrupa’dan çıkıp gitmek istiyor…