Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! - M5 Dergi
Strateji Analiz

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Abone Ol 

Dün TV100’de katıldığım programın sonunda Ortadoğu ile ilgili “Bölge savaşa gidiyor. Yeni bir Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi’nin öldürülmesi mi bekleniyor bilmiyorum” demiştim. Kasım Süleymani’nin olayını duyunca aklıma doğrudan bu cümlem geldi. Süleymani’nin öldürülmesi, bu şekilde bir dünya savaşını tetikleyebilecek bir olay mıdır elbette kestiremeyiz, ancak bölgedeki tüm dengeleri sarsacak, deyim yerindeyse macunu tüpten çıkartacak bir gelişme olduğu kesin.

İran’ın, yurtdışındaki bütün askeri ve özel harp operasyonlarını yürüten Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün Komutanı olan Kasım Süleymani yıllardır ABD ve İsrail’in hedefindeki isimdi. Bu iki ülke istihbarat birimleri CIA ve MOSSAD, daha önce de suikast için çalışmalar yapmış, hatta İsrail basınında çıkan haberlere göre, bir suikast girişimi Obama yönetimi tarafından İran’a bildirilerek engellenmişti.

Süleymani, Suriye’deki sivillere yönelik bazı saldırılardan dolayı, Türkiye’nin de tepki gösterdiği isimlerden biriydi.

Kısaca hatırlatalım… Irak’ın işgali sonrasında, Süleymani’nin komutasındaki Kudüs Gücü, Irak, Suriye ve Lübnan’daki etkisini yoğun bir şekilde artırdı. Lübnan’daki Hizbullah-İsrail savaşı, Arap Baharı’nda Suriye’nin durumu da Kudüs Gücü’nün, dolayısıyla Süleymani’nin önünü açtı. Süleymani’nin bir diğer özelliği, İran’da Devrim Muhafızları Genel Komutanı da dahil olmak üzere hiçbir resmi kişi veya kuruma değil, doğrudan dini lider Ali Hamaney’e bağlı çalışmasıydı. Yani İran’daki sistemin en önemli adamıydı. Hamaney’in, ilk açıklamasının da “İntikamı alınacaktır” şeklinde olduğunu not etmek gerekir.

Peki, bu güne nasıl gelindi?

ABD ve İsrail önce İran’ın Akdeniz’e inen hattı olarak gördüğü Suriye’de operasyonlarını yoğunlaştırmıştı. PYD/YPG terör örgütünü sadece DEAŞ’a karşı değil, aynı zamanda İran’ı, Akdeniz’e inen güzergahı Deyrizor bölgesinde durdurmak için de kullandı. Yine İsrail hava kuvvetleri dönem dönem Suriye’deki İran destekli hedeflere yönelik hava harekatları gerçekleştirdi.

Ayrıca Suudi Arabistan üzerinden de İran ile gerilim vardı. Bu çarpışmada ekonomik güç unsurları da hedef oldu. En çarpıcı örneği ARAMCO’ya yapılan saldırı.

Karşılıklı bilek güreşinin son alanı, her şeyin başladığı yer olan Irak oldu. İki ülkenin birbirine yönelik manevraları asimetrik unsurlar ve kitlesel gösteriler başladı. Örneğin Kasım ayında Irak’ın başkenti Bağdat başta olmak üzere Kerbela, Necef gibi kentlerde İran’ın hedef alındığı şiddet olayları yaşandı. Hatta Şiiler için kutsal kent olan Kerbela’daki ve yine Irak Şiilerinin merkezi olarak kabul edilen Necef’teki İran Konsolosluğu binaları, eylemciler tarafından ateşe verilmişti.

İran, bu eylemlere yönelik yanıtı geçen günlerde verdi. Haşdi Şabi’ye bağlı gruplar ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’ne girdi ve bugüne gelinen olayları tetikledi. Dikkat çekici olan, bu ülkedeki mücadele daha önce vekalet unsurları üzerinden asimetrik olarak sürdürülüyordu. ABD, ilk kez konvansiyonel bir saldırıyla İran’ı hedef aldı. Yani mücadele konvansiyonel boyuta taşındı.

Son bilgiler, ABD’nin Irak hava sahasını kapattığı, İran uçaklarının da Irak sınırında devriye uçuşu yaptığı yönünde.

ETKİLERİ

Saldırının birden fazla etkisi olacaktır. Bunlardan bir tanesi Amerikan iç siyasetine yönelik olacaktır. Bilindiği üzere Obama döneminde, nükleer anlaşmanın yolu açılarak İran’ın politik olarak güçlenmesinin önü açılmıştı. Donald Trump’ın başkan seçilmesi sonrasında bu süreç durdurulmuştu. 2020, ABD’de seçim yılı. Kasım Süleymani gibi Amerikan karşıtı kutbun simgeleşmiş bir isminin öldürülmesi, seçimlerde Trump’ın elini güçlendirecektir. İlk gelen tepkiler de bu yönde. Özellikle İsrail/Yahudi lobisinin bu saldırı sonrasında sevinç çığlıkları attığını görebiliyoruz.

Bölgesel etkileri de olacaktır. Irak’ta şiddetlenebilecek bir durum, ABD’nin bu ülkedeki merkezini Erbil’e taşımasına neden olabilir. Bu durumda da bizim açımızdan risk barındırabilecek bir gelişmenin önü açılabilir. O da Irak’ı parçalayacak ve Kerkük-Musul’u da içine alabilecek bir Kürt devletinin kuruluşu. Malum, Barzani yönetimi gayri meşru bir referandum gerçekleştirmiş, Türkiye, İran ve Irak ortak tavır koyarak bu referandumda çıkan sonucun uygulanmasını engellemişti. Ancak bölgesel yönetim referandumu iptal etmemiş, rafa kaldırmıştı. Bu konuda Türkiye ile ABD arasında yoğun diplomatik sürecin yaşanabileceği bir döneme girebiliriz.

İRAN NE YAPAR?

Gelelim en çok merak edilen soruya: İran ne yapar? Çeşitli seçenekler üzerinde duruluyor. Öncelikle ülkede bir yas durumu var. Bu yasın sonu beklenecektir deniyor. Ayrıca;

– Vekalet unsurları aracılığıyla çok yoğun bir şekilde cepheyi genişletip saldırılar düzenleyebilir.

– İsrail’e yönelik Lübnan’daki Hizbullah üzerinden bir taarruz gerçekleştirebilir.

– ARAMCO saldırısı örneğinde olduğu gibi Suudi Arabistan’a yönelik ekonomik, politik saldırılar gerçekleştirebilir.

TÜRKİYE NE YAPMALI?

Bu süreçte Türkiye ne yapmalı sorusunun yanıtı ise;

– Milli politikalardan, kırmızı çizgilerden bir adım geriye atmamak,

– Irak ve Suriye’de terör hattını temizleme politikasını sürdürmek,

– Hiçbir ülke ile diyaloğu koparmamak,

– ABD-İran çatışmasının olası Doğu Akdeniz’e, Suriye’ye yansımalarına karşı gerekli tedbirleri alma, gibi seçenekler öne çıkıyor.

Şu bir gerçek ki, Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesinden sonra bölgede artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Ceyhun Bozkurt’un dün katıldığı programın tamamını izlemek için tıklayınız

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close