Körfez Ülkeleri PKK’ya Nasıl Bakıyor? - M5 Dergi
DergiÖne Çıkan

Körfez Ülkeleri PKK’ya Nasıl Bakıyor?

Abone Ol 

13 kişinin teröristlerin elinde soğukkanlılıkla infaz edilmesi Türkiye’de büyük bir infial yarattı. Türkiye’de yükselen bu yoğun duygulara rağmen Körfez’de hiçbir ülke PKK’yı kınamadı ve Türk halkına başsağlığı dilemedi, Türkiye ile dayanışma mesajı göndermedi; Katar hariç.

Gazeteci Yazar Feyza Gümüşlüoğlu tarafından M5 Dergisi Mart sayısı için kaleme alınmıştır.

Türkiye, 14 Şubat 2021 tarihinde terör örgütü PKK’nın Kuzey Irak’ta yıllardır esir tuttuğu 13 vatandaşını infaz ettiğini duyurdu. 1980’lerin başından bu yana Türkiye genelinde gerçekleştirdiği sayısız saldırı sonucu yalnızca Türkiye değil ABD ve Avrupa Birliği tarafından da terör örgütü ilan edilen örgüt, Gara’daki son hain saldırı ile kanlı yüzünü tüm dünyaya bir kez daha göstermiş oldu.

13 kişinin teröristlerin elinde soğukkanlılıkla infaz edilmesi Türkiye’de büyük bir infial yarattı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun son derece duygulu ve etkili biçimde ifade ettiği öfkeyi milyonlarca kişi derinden hissetti: ‘Murat Karayılan’ı [PKK’nın askeri lideri] yakalayıp bin parçaya bölmezsek bu millet ve şehitlerimiz yüzümüze tükürsün.”

Türkiye’de yükselen bu yoğun duygulara rağmen Körfez’de hiçbir ülke PKK’yı kınamadı ve Türk halkına başsağlığı dilemedi, Türkiye ile dayanışma mesajı göndermedi; Katar hariç. Katar, Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, 13 Türk vatandaşının öldürülmesini şiddetle kınadı ve ailelere, Türk hükümetine ve halkına başsağlığı diledi. Böylece Katar, Türkiye’nin bölgedeki en yakın müttefiki olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu.

Ancak yine de yakından incelendiğinde Katar’ın açıklaması bile Türkiye açısından tatmin edici olmaktan uzaktı. Bunun iki sebebi var: İlki, açıklama doğrudan doğruya PKK’yı bu zulmün faili olarak göstermedi. Katar’ın “şiddet ve terörün her türlüsünü reddeden” politik duruşunu yineleyen açıklama, eylemi örtük biçimde de olsa bir terör eylemi olarak tanımladı. Fakat daha sonra gelen, “arkasında her ne sebep veya motivasyon olursa olsun” ifadesi, dolaylı olarak, eylemin arkasında en azından “bazı” saiklerin veya nedenlerin olabileceğini ima ediyordu.

Körfez PKK’ya neden kayıtsız?

Genel olarak Körfez ülkelerinin, Türkiye’nin PKK sorununa kayıtsız olduğunu iddia etmek yanlış olmaz. Bu ilgisizliğin -en azından- iki kaynağı var. Bunlardan ilki tarihsel. Osmanlı geçmişine, modern Türkiye Cumhuriyeti’ne veya her ikisine karşı, tamamı değilse de bölgede pek çok Arap tarafından paylaşılan genel bir olumsuz kanı bulunduğu sır değil. Nitekim akademik bir çalışmada da ortaya konulduğu üzere, Osmanlı yönetiminin en basit tabiriyle “sömürgeci ve baskıcı” olduğuna; bunun da Arap dünyasının bugünkü geri kalmışlığının temel nedenlerinden biri olduğuna dair argümanları bölgede sıkça duymak mümkün.

Bir başka argüman da çağdaş Vahhabi-Selefiliğin, Osmanlıları “dinden uzaklaşmakla ve hatta birçok biatla dini bozmakla” suçlaması üzerine kurulu. Bölgede Osmanlı geçmişine daha olumlu bir gözle bakan en önemli toplumsal grup Müslüman Kardeşler (İhvan), ancak söz konusu grup bile 1924’te halifeliğin kaldırılması ve diğer sekülerleştirici reformlar için modern Türkiye Cumhuriyeti’ni sert bir şekilde eleştirmişti.

Bu ve benzeri argümanlar Arap dünyasında farklı gruplar tarafından paylaşılmış ve sık sık dile getirilmişken, söz konusu propaganda Osmanlı geçmişi ve Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki kamusal söylemi derinden şekillendirmiş görünüyor. Öte yandan bu durumun, Arap yönetici sınıfları ve entelijansiyası arasında bir
zamanlar veya halen Türk egemenliği altında olan etnik gruplara karşı sorgusuz sualsiz bir sempati yarattığı iddia edilebilir: Özellikle de Ermenilere ve Kürtlere karşı.

Bu sınıfların PKK hakkındaki görüşlerine yönelik sistematik bir çalışma veya araştırma yok. Ancak özellikle Osmanlı geçmişine yönelik, bölgedeki okul müfredatlarında ve ders kitaplarında da rastlanabilecek genel antipatinin, “bölücü Kürtlere” ve PKK terör örgütüne sempatiye dönüşebileceğini hayal etmek hiç de zor değil.

Bu durum medyada PKK saldırılarının işlenişi üzerinden de görülebilir. Nitekim Katar merkezli el Cezire’nin PKK ile ilgili haberleri bile Ankara için çoğu zaman hayal kırıklığı yarattı. Hatta devlet kanalı TRT World, daha önce el Cezire’nin, Türkiye’nin Suriye’de PKK’ya yönelik operasyonunu yayınlarken kullandığı dilin Suudi Arabistan’a ait el Arabiya ile benzerliğini açıkça eleştirdi.

El Cezire’nin son PKK infazını işleyiş biçimi de farklı değildi; PKK militanları her zaman olduğu gibi “Kürt savaşçılar” olarak tanımlandı. Arap dünyasında medyanın büyük ölçüde devlete ait olduğu göz önüne alındığında, PKK hakkındaki haberlerin en azından Arap egemen sınıfların PKK’ya genel sempatisine dair önemli ipuçları taşıdığını söylemek yanlış olmaz.

Siyasi sebepler

Körfez ülkelerinin Türkiye’nin PKK sorununa ilgisizliğinin bir diğer nedeni ise siyasi. Türkiye, 2000’li yıllarda tüm Körfez ülkeleriyle o kadar iyi ilişkiler içindeydi ki Körfez İşbirliği Konseyi’de Türkiye’yi stratejik ortak ilan etti.

Ancak bu olumlu hava 2011’de Arap Baharı ile değişti. Türkiye, Arap Baharı’na destek vererek Mısır, Tunus ve Libya’da devrim sonrası hükümetlerle samimi ilişkiler geliştirdi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ise statüko güçleri haline geldi ve Türkiye’den giderek uzaklaştı.

Türkiye gibi Arap Baharı’nı kucaklayan Katar da benzer bir kaderi yaşadı. Nitekim 2013’te Mısır’da yaşanan askeri darbenin ardından Türkiye ve Katar ciddi bir bölgesel tecrit ile karşı karşıya kalarak bu izolasyondan kurtulmak için son derece güçlü bir ikili ilişki geliştirdi. Öyle ki Türkiye, Haziran 2017’de Suudi Arabistan, BAE,
Bahreyn ve Mısır’ın diplomatik ilişkilerini kestiği ve tam bir abluka uyguladığı Katar’ın yanında kararlılıkla durdu.

Abluka üç buçuk yıl sürdü ve sonraki yıllarda Türkiye’nin Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn ile ilişkileri tarihsel olarak en düşük seviyelerine ulaştı. Körfez krizinde Türkiye’nin Katar lehine açıktan taraf tutmasının, Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in PKK sorununa karşı kayıtsızlığını hatta örgüte sempatisini daha da güçlendirdiği
rahatlıkla iddia edilebilir.

Nitekim Türkiye’de bazı hükümet çevrelerinde söz konusu kayıtsızlığın PKK’ya yönelik sempatiye dönüşmüş olabileceği fikri açıkça da dile getirildi. Hükümete yakın gazetelerden Yeni Şafak’a göre Körfez krizinin patlak vermesinden kısa bir süre sonra Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’dan yetkililer, Türkiye’nin PKK’nın Suriye kolu olarak gördüğü YPG ile görüştü. Yeni Şafak, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın resminin duvarda asılı olduğu toplantıya ait bir fotoğraf bile yayınladı. Birkaç ay sonra ise Suudi bakan Thamer el-Sabhan, YPG kontrolü altındaki Rakka’yı ziyaret etti. Ardından Ağustos 2018’de Suudi Arabistan, YPG kontrolündeki bölgelerde istikrar projeleri için 100 milyon dolar taahhüt etti ve ödemeyi Ekim 2018’de yaptığını açıkladı.

Elbette YPG’nin Suudi Arabistan ve BAE için cazibesini, örgütün ABD ile olan güçlü ilişkilerinde de aramak gerek. YPG’nin Suriye’de IŞİD ile mücadelede ABD’nin ortağı olarak ortaya çıktığını ve son derece cömert bir biçimde
desteklendiğini hatırlatmakta fayda var. Nitekim YPG’nin yükselişinden haklı sebeplerle endişe duyan Türkiye, bugüne kadar Kuzey Suriye’de üç büyük askeri operasyon gerçekleştirdi.

ABD’nin eski Başkanı Donald Trump ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanarasındaki iyi ilişkiler de Türkiye’nin bu çabalarına yardımcı oldu. Ancak yeni başkan Joe Biden’ın, YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığının devamına ilişkin Türkiye’nin endişelerini nasıl değerlendireceği halen belirsiz. Washington DC’deki YPG ve Kürt yanlısı güçlü lobiler göz önüne alındığında Biden yönetiminin ABD’nin YPG’ye verdiği desteği artırmasını beklemek mümkün.

Tüm bu tarihi ve siyasi faktörler hesaba katıldığında, büyük ölçüde ABD’nin askeri ve diplomatik korumasına bel bağlayan Körfez ülkelerinin en az riskli yolu seçmiş ve PKK’nın Gara’da işlediği son vahşete göz yummuş olması hiç de şaşırtıcı değil. Katar, Türkiye ile güçlü ilişkileri nedeniyle Körfez’de bir istisna olduğunu kanıtladı ancak “Katar’ın bile” ihtiyatlı bir açıklama yapması, aslında sadece Körfez ülkelerinin Türkiye’nin PKK sorununa yönelik genel kayıtsızlığını değil aynı zamanda ABD ile YPG arasındaki güçlü bağları da somut bir şekilde yansıtıyor…

M5 Mart sayısına yurtiçinden ulaşmak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.

https://www.eflatunkitap.com/m5-dergisi-mart-2021

M5 Mart sayısına yurtdışından ulaşmak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.

https://www.tikla24.de/suche.html?verlag=Dolmabah%26%23231%3Be+Bas%26%23305%3Bn+Yay%26%23305%3Bn

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close