Jeffrey: Türkiye fırsatları kaçırdı, Biden döneminde iyileşme beklemiyorum - M5 Dergi
GündemÖne Çıkan

Jeffrey: Türkiye fırsatları kaçırdı, Biden döneminde iyileşme beklemiyorum

Abone Ol 

Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey, Türkiye ile ilişkilerde Biden döneminde iyileşme beklemediğini, Ankara’nın SDG konusunda da artık Ruslarla konuşması gerektiğini söyledi.

ABD-Türkiye hattındaki kritik dönüm noktalarına tanıklık etmiş olan Trump döneminin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Türk-Amerikan ilişkilerinin Biden döneminde karşı karşıya kalacağı sınamalar, SDG konusunda Ankara ile yaşanan güven bunalımı ve S-400 krizinin olası sonuçları hakkında önemli açıklamalar yaptı.

“Türkiye Trump dönemideki fırsatları kaçırdı. Biden döneminde iyileşme beklemiyorum” diyen Jeffrey, ikili ilişkilerde Trump döneminde yaşanan en büyük zorluğu da “Türkiye’yi ‘PKK devleti’ kurma niyetinde olmadığımız konusunda ikna edememekti en büyük güçlük” şeklinde aktardı.

Donald Trump’ın başkanlığı döneminde ABD’nin Suriye ve Türkiye politikalarında kritik rol üstlenmiş, Ankara-Washington hattındaki kriz anlarında müzakereler yürütmüş, ilişkilerdeki en büyük gerilimlere de tanıklık etmiş olan James Jeffrey, ABD’nin 2008-2010 yılları arasında Bağdat büyükelçisi, daha sonra da 2010-2012 yılları arasında Ankara büyükelçisi olarak görev yaptı.

Son olarak Washington merkezli düşünce kuruluşu Wilson Center’ın Ortadoğu Programı’nın başkanlığını üstlenen Jeffrey, DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı:

DW Türkçe: Son günlerde en çok tartışılan konulardan biri, Biden döneminde ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl şekilleneceği. Türk-Amerikan ilişkilerinin ağır krizlere sahne olduğu bir dönemde, ilişkilerin belki de en önemli ve en hassas gündem maddeleri arasında yer alan Suriye dosyası sizdeydi. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi olarak görev yaptığınız süreçte Ankara ile bu konuda yürüttüğünüz diyalogunuz nasıldı?

James Jeffrey: Ankara ile Suriye’deki genel duruma ilişkin ilişkimiz çok olumluydu. Türkiye ve ABD, Suriye’deki hedefler konusunda mutabık. İki taraf da Suriye’deki siyasi çözümün, Esad rejiminin temelden değişimini, İranlı güçlerin ülkeyi terk etmesini ve IŞİD’in kalıcı bir şekilde mağlup edilmesini sağlaması gerektiği konusunda görüş birliği içerisinde.

Ancak Suriye’nin kuzeyindeki Kürt gruplar konusunda derin anlaşmazlıklar var. ABD yönetimi, IŞİD ile mücadelede Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) müttefik olarak görüyor. Türkiye ise bunun ana omurgasını PKK’nın Suriye uzantısı YPG’nin oluşturduğunu söylüyor, sert itirazlarını sürdürüyor…

Biz bu konuda bir türlü Türkiye’yi inandıramadık. Bir türlü, Türkiye’nin bize inandığı bir noktaya gelemedik. Ve biz bundan ötürü çok ama çok mutsuz olduk.

Türkiye’den en üst düzeyde ABD’ye çok ciddi suçlamalar yöneltildi. Açıkça sorayım: ABD, PKK’yı destekliyor mu? SDG’ye verdiği destekle Suriye’de PKK’nın bir devlet kurmasının yolunu mu açıyor?

Bir dakika, burada bir durun…. ABD’nin, PKK’ya bir terör örgütü olarak muamele etmesinin, çok uzun bir geçmişi, bir tarihi var. Türkiye Cumhuriyeti’nin PKK ile mücadelesine, ABD’nin büyük bir bölümü gizli olarak sınıflandırılmış, çok ciddi ve kapsamlı bir desteği söz konusu. Bu mücadelede ABD, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarafındadır, bunda şüphe yok. Gerçek şu: Yaklaşık 80 ülkeden oluşan IŞİD’le mücadele koalisyonu 2014 yılında çaresiz bir durumdaydı, Suriye’nin kuzeydoğusunda, PKK’nın uzantısı olan YPG’ye destek verdi, çünkü onlar IŞİD’le savaşıyordu ve onlardan başka IŞİD ile savaşan da yoktu.

Türkiye de IŞİD ile mücadele koalisyonun üyesi…

YPG’ye IŞİD ile mücadele için destek verilen o dönemde, Türkiye ile de çok yakın işbirliği içindeydik, aynı saftaydık. Doğrusu Türkiye, 2017 boyunca Suriye’nin kuzeydoğusundaki operasyonlarımıza destek amaçlı askeri faaliyetlerimize imkan sağladı, bazı askeri faaliyetleri Türkiye üzerinden yapmamıza izin verdi. Ancak daha sonra, nedenini hiçbir zaman anlayalamadığımız bir şekilde, bizim yaptıklarımızın artık Türkiye için bir tehdit olduğu, bunun bir şekilde Suriye’nin kuzeydoğusunda bir ‘PKK devletinin’ oluşumuna yol açacağı kanaatine vardı. Bu gelişmelerin ardından Menbiç Yol Haritası, kuzeyde tampon bölge oluşturulması gibi pek çok çabamız oldu…Sonra da Türkler bölgeye girdi, Amerikan askerleri kuzeydoğunun büyük bölümünden çekildi ve bugün ise bölgenin büyük bir bölümü artık Rusların kontrolü altında. Biz Türklerin meselesini gerçekten anlamıyoruz. Ama şu açık, artık gelinen noktada SDG, YPG ile ilgili bir meseleleri varsa, işte o zaman öncelikle Ruslarla konuşmaları gerekecek.

Peki size göre önce işbirliği yapan Türkiye’nin daha sonra tutumunu değiştirmesinin nedeni neydi?

İki kelime ile yanıtlayacağım: İç siyaset.

Yani bu kadar basit mi?

Evet bu kadar basit.

İç siyasetle neyi kastettiğinizi açar mısınız?

Hayır, Türkiye’nin iç siyaseti ile ilgili bir yorum yapmak istemiyorum.

Peki ABD tarafından SDG’ye, YPG’ye verilen silahlar… Türkiye’nin dile getirdiği endişeler için ne diyorsunuz?

YPG’ye, SDG’ye, Türkiye’ye karşı harekete geçmelerine izin verecek herhangi bir silah verdiğimize dair tek bir kanıt var mı? Türk ordusunun Afrin’de ve daha sonra Suriye’nin kuzeydoğusunda YPG’ye yaptıklarına, yapabildiklerine bakın. Türkiye’nin, istese bunu tüm YPG’ye yapamayacağını mı düşünüyorsunuz? Biz onlara makinalı tüfek dışında hiçbir ağır silah vermedik. IŞİD’in El Bab’da Türk ordusuna karşı kullandığı türden, güdümlü tanksavar füzesi gibi silahlar vermedik. Ağır silahlar, toplar vermedik…Etkili bir askeri güçleri yok, Türkiye’ye saldırmaya dönük bir yetkinlikleri de yok, Suriye’nin kuzeydoğusundan Türkiye’ye herhangi bir saldırı düzenlemediler, bu konuya da çok dikkat ettik.

Türkiye’in Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar geçtiğimiz günlerde Bağdat ve Erbil’i ziyaret etti. Türkiye’nin Irak’ta, Sincar ve Mahmur’da, PKK’ya karşı geniş kapsamlı bir operasyona hazırlandığı, bu bağlamda hem Bağdat hem de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin desteğini istediği belirtildi…. Bu temasları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

ABD, Türkiye ile Irak arasında PKK’yı yenilgiye uğratmayı hedefleyen tüm girişimleri destekliyor. Türkiye’nin Sincar’da operasyon yapıp yapamayacağını bekleyip görmemiz gerekiyor. Ciddi bir mesafe var, lojistik güçlükler de var…

Trump’ın, Erdoğan’ı Barış Pınarı Harekatı’ndan vazgeçirmek için gönderdiği, “aptallık etme” ifadelerine yer verdiği, hatta “Türk ekonomisini tahrip etmekle” tehdit ettiği mektup, Türkiye kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı. Trump ayrıca mektubunun ekinde, SDG’nin Komutanı Mazlum Kobani’nin kendisine yazdığı mektubu da göndermiş, “General Kobani seninle müzakereye hazır ve geçmişte asla yapmayacakları tavizleri vermeye istekli” görüşünü kaydetmişti. Trump gerçekten de Erdoğan’dan, Türkiye’nin aranan teröristler listesinde Ferhat Abdi Şahin ismiyle yer alan Kobani ile müzakere masasına oturmasını mı istemişti?

Kobani son altı yılını Türkiye ile değil çok etkin bir şekilde IŞİD ile savaşarak geçirdi. PKK’nın üst yönetim kadrolarında çok da popüler olmadığı biliniyor. Trump, bu nedenle Ankara ile Kobani arasında bir mutabakat olabileceğini düşündü. Tıpkı 2016 öncesinde PKK ile Ankara arasında olduğu gibi. Ankara’da neden herkesin buna kızdığını ben bilmiyorum.

Trump’ın bu önerisine Ankara bir karşılık verdi mi?

Hayır olumlu bir sinyal almadık.

ABD ile Türkiye arasında büyük gerginliklerin yaşandığı bir dönemde görev yaptınız. Karşılaştığınız güçlükler, gelecek dönemdeki zorlu konuların da ipuçlarını veriyor. Sizin karşı karşıya kaldığınız en büyük zorluk ne oldu?

Türkiye’yi ‘PKK devleti’ kurma niyetinde olmadığımız konusunda ikna edememekti en büyük güçlük. Türkiye’yi böyle bir niyetimiz olmadığına inandıramadık, bugün de ikna edebilmiş değiliz. Halen gündeme getiriliyor. ABD’de kimsenin, 40 yılı aşkın bir süredir ayakta kalmayı sürdürebilmiş olan etnik devrimci sahte komünist gerilla gücü olan PKK’nın Türkiye için varoluşsal tehdit oluşturduğuna itirazı yok, kimse inkar etmiyor. Bu nedenle Türkiye’nin PKK’ya karşı attığı adımlara da büyük bir sempati duyuluyor. Suriye’de SDG’nin Türkiye’ye bir tehdit oluşturduğu görüşünde değilim. Yaklaşık 3 bin 500 metre yüksekliğindeki Kandil Dağı gibi değil, düz bir bölge…Kandil’in Türkiye’ye oluşturduğu tehdite benzer nitelikte Suriye’de de bir tür ‘PKK devleti’ kurmak ne Rusların ne bizim çıkarımıza. Ben bir Rus hayranı değilim, ama bunu Ruslar da yapmayacaktır. Gerçek şu ki, biz S-400 konusunu ne zaman gündeme getirdiysek, Türk tarafı da işte bu konuyu gündeme getirmeye başladı.

Son gelişmeler gösteriyor ki, S-400 gerilimi önümüzdeki haftalarda gündemde kalmaya devam edecek. ABD’nin yaptırım uygulama kararına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan geri adım atılmayacağını, hatta Rusya ile “ikinci paket S-400’ler” için görüşmeler yürütüldüğünü açıkladı…

S-400’ler Türk-Amerikan ilişkilerinde herhangi bir iyileşmenin önünde bir engeldir. Bunun ilişkilerimizde varoluşsal bir sorun olduğunu, ne kadar önemli ve hassas bir konu olduğunu defalarca Ankara’ya ilettik. Bizi dinlemediler, sözlerimizi yok saydılar… Ben şunu gerçekten anlamaya çalışıyorum: S-400’ler asıl Türkiye için de bir felaket. Bunların alınmış olunması tarihi bir hata. Türkiye beşinci nesil savaş uçağına sahip olamayacak. F-35’leri olmayacak. F-16’larla neler başarabildiğine bir bakması gerekiyor Türkiye’nin. Bunların üretimine katıldı. F-35’lerin de üretimine katılabilecekti. 2 milyar 500 milyon dolara satın alınan S-400’ler Türkiye’yi daha güvenli hale getirmiyor. Bu füze savunma sisteminden gerçekten fayda sağlayabilmek için Türkiye’nin ülke genelinde bir sistem inşa edilebilmesi bunun için de daha 100 milyar dolar harcaması gerekecek…

S-400 geriliminin çözümlenmesi sizce mümkün mü?

Bu ancak iki yolla çözümlenebilir. Birincisi Türkiye ya bunu başkasına satar ya da kutusunda tutar. Ya da Türkiye ile ABD arasında çok daha kötü bir ilişki ile sonuçlanır…Ben Kongre, Amerikan ordusu, aslında Türkiye’ye destek olan kesimlerle de konuştum. Yıllarca uğraştım. Ama yanıt aynı ve bu tutum değişmeyecek. S-400’ler ilişkilerin iyileşmesi önünde engel. Geldiğimiz nokta bu.

ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde kendisine yöneltilen soru üzerine, müttefik gibi davranmadığını söylediği Türkiye’yi “sözde müttefik” olarak nitelendirdi. Bu Biden yönetiminin Türkiye ile ilişkilerde izleyeceği tutum hakkında hangi mesajı veriyor sizce?

Bunun talihsiz bir tanımlama olduğu kanaatindeyim. Çünkü Türkiye bir müttefiktir. S-400 almanız sizi doğrudan müttefiklikten çıkarmıyor. Türkiye S-400 alarak, kendisini, yaptırımların muhatabı haline getirdi, çünkü bir ABD yasası, bunu öngörüyor. Ayrıca Türkiye kendisiyle daha az işbirliği yapılmasına yol açıyor. Normal koşullarda işbirliği yapılabilecek bir çok başlıkta, Suriye, İran, Rusya ya da göç gibi alanlarda kendisiyle daha az işbirliği sergilenmesine yol açıyor. Türkiye ne yazık ki Trump döneminde sunulan çözüm fırsatlarını kaçırdı…

Size göre Biden yönetiminde ilişkilerin daha ağır krizlere sahne olması muhtemel mi?

Bir iyileşme olmasını beklemiyorum. Türkiye, Trump döneminde sunulan fırsatları kaçırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hangi politikasında, Trump ile uzlaşmak için değişiklik yaptı ya da adım attı? S-400’lerde çözüme yönelik adım attı mı? Hayır. Aksine… Peki bizimle Suriye’nin kuzeydoğusunda bir mutabakat için herhangi bir şey yaptı mı? Hayır, Ağustos 2019’da sağlanmış bir mutabakatımız vardı ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu Ekim’de askerlerini Suriye’ye göndererek ihlal etti. Peki Trump, Erdoğan ile uzlaşmaya çalıştı mı? Evet, hatta defalarca. S-400 yaptırımlarını geciktirdik, sonra yine geciktirdik ve yine geciktirdik… Peki yol alabildik mi? Hayır tabii ki. İşte yeni Biden ekibinin devraldığı miras bu…

Kaynak: DW Türkçe / Söyleşi: Değer Akal

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close