Analiz: Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nda artan ağırlığı ve jeopolitik etkileri - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Analiz: Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nda artan ağırlığı ve jeopolitik etkileri

Abone Ol 

Türkiye’nin Somali ile anlaşması, 19 Şubat’ta Cibuti ile imzalanan Savunma Anlaşması ile birlikte değerlendirilecek olursa, Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki varlığının giderek büyüdüğü kesin biçimde söylenebilir. Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki artan varlığı ise orta vadede Somali veya Cibuti’de bir deniz üssü kurmasıyla sonuçlanma ihtimalini taşıyor.

8 Şubat 2024 tarihinde Türkiye ve Somali savunma bakanları arasında yapılan bir anlaşma; ulusal, bölgesel ve küresel siyaset açısından büyük ses getirdi. Ancak mevcut aşamada, bu anlaşmanın detaylarına ilişkin resmi bir açıklama bulunmuyor. Dolayısıyla duruma ve beklentilere ilişkin tahminlerde bulunmak, iddialı söylemlerden çok daha faydalı olacaktır.

Yine de Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud’un açıkladığı, “Türk kardeşlerimiz bu anlaşma çerçevesinde sadece 10 yıl boyunca denizlerimizi koruyacak. 10 yıllık iş birliğinden sonra biz de denizlerimizi koruyacak bir donanmaya sahip olacağız.” İfadesi, anlaşmanın içeriği hakkında önemli bir detayı ortaya koyuyor. Ayrıca, Türkiye’nin 2011’den bu yana Somali’deki varlığı ve Afrika Boynuzu’ndaki ağırlığının da karşılıklı iş birlikleri ile daha sağlam bir zemine oturduğu görülüyor.

Bu kapsamda, Türkiye’nin Somali ile anlaşması, 19 Şubat’ta Cibuti ile imzalanan Savunma Anlaşması ile birlikte değerlendirilecek olursa, Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki varlığı kesin biçimde artmış denebilir. Cibuti’de; ABD, İngiltere, Fransa, Çin, İtalya ve Japonya’nın askeri üsleri ve bölgede üssü olmasa da askeri varlıkları bulunan Almanya ve İspanya’nın mevcut olduğu biliniyor.

Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki artan varlığı, orta vadede Somali veya Cibuti’de bir deniz üssü kurmasıyla sonuçlanma ihtimalini taşıyor. Ayrıca Türkiye’nin son dönemde Batı ile yakınlaşması, Cibuti ile iyi olan ilişkileriyle birlikte düşünüldüğünde, Aden Körfezi ve Kızıldeniz’deki risk ve tehditlere karşı Türkiye’nin de katkı sağlaması beklenebilir. Ancak Türkiye’nin Aden Körfezi’nde güvenlik aktörü olması gerçekleşirse, bu durum muhtemelen İran’ı endişelendiren bir pozisyonu da beraberinde getirme potansiyelini barındırıyor. Yani, her ne kadar Türkiye-Somali arasında imzalansa da anlaşmanın bölgesel etkileri de bulunuyor.

Ayrıca Türkiye’nin Suudi Arabistan ile ilişki geliştirirken, masada önemli konulardan birisinin Husiler olması muhtemel. Kızıldeniz ve Aden Körfezi güvenliğine yönelik Husiler tarafından ortaya çıkarılan sorunun, şiddet içermeyecek bir hale getirilmesinin bir yolu, silah sevkiyatlarını durdurmaktan geçiyor. Dolayısıyla bu, doğrudan İran’ı ve Suudi Arabistan’ı ilgilendiren bir sonuç ortaya çıkarabilir.

Bu yüzden Somali ve Cibuti hamleleri, Aden Körfezi ve Kızıldeniz bağlamında da çok kritik bir hamle olarak görülüyor. Bilindiği üzere 19 Ekim’den bu yana Husilerin, Babu’l Mendeb Boğazı ve Aden Körfezi başta olmak üzere asimetrik saldırıları sürüyor. Bu saldırılarda daha çok İran menşeli silahlar kullanılırken, silah sevkiyatları da Aden Körfezi üzerinden gerçekleşiyor. Bu durumda olası bir şekilde bölgedeki silah kaçakçılığının önüne geçilirse Husilerin etkisizleşmesi muhtemel. Dolayısıyla bu durum İran için endişe haline dönüşebilir.

Somali ile yapılan anlaşma, Türkiye’nin Somali sularında daha sık deniz konuşlandırması yapmasının önünü de açıyor. Türkiye’nin Somali sularında bir varlığı olacaksa, bu durum yasa dışı olan, rapor edilmeyen ve İran ile Çin gibi ülkelerin düzensiz balıkçılık faaliyetleri ile birlikte Somali kıyılarında son dönemde yeniden canlanan korsanlığın engellenmesine yardımcı olabilecek durumu meydana getiriyor. Dolayısıyla orta vadeli durumun yanı sıra uzun vadede, Türkiye-Somali Anlaşması, muhtemelen Somali’nin donanmasını ve sahil güvenliğini güçlendirecek ve yasa dışı balıkçılık ile korsanlığı daha da azaltma ihtimalini beraberinde getirecektir.

Somali, sadece yasa dışı balıkçılık faaliyetleri nedeniyle yılda en az 500 milyon dolar gelir kaybına uğruyor. Yani yasa dışı balıkçılık faaliyetinden kaynaklanan dolaylı ekonomi sorunu, Somali’deki mevcut terör sorunu kadar önemli konumda. Zira Hasan Şeyh Mahmud, ikinci kez Somali Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Temmuz 2022’de SETA’ya yaptığı ziyarette konuşmasında, terörle mücadeleye çok ciddi bir şekilde yöneleceğini bizzat ifade etmişti. Ancak Somali’nin ekonomik olarak gelişmesi aynı zamanda ülkede eş-Şebab başta olmak üzere diğer konulardan da kaynaklı birçok güvenlik sorununu ortadan kaldıracaktır.

Somali ile Anlaşmanın Bölgesel Etkileri

Hatırlatmak gerekirse 2011’de Erdoğan, Somali’nin kaderine terk edildiği dönemde, bu ülkeye bir ziyaret gerçekleştirmişti. Ve 2011, Somali için yeni bir başlangıç niteliğindeydi. Şimdi bu anlaşma ile Somali’nin son dönemde yaşamış olduğu sorunlar konusunda Türkiye ile müttefiklik durumu, Somali’nin ikinci 2011’i olarak anılabilir.

Ayrıca Somali karasularının güvenliğine yönelik atılması muhtemel adımlar, Somali’ye yönelik yatırımların ve sahil kesiminde turizm faaliyetlerinin artmasına imkan tanıma potansiyeli de barındırıyor. Dolayısıyla Somali’de ekonomik refahın yükselmesi ve bu vesileyle güvenlik sorunlarının azalması beklenebilir. Aynı zamanda Türkiye’nin oluşturulmasına destek vereceği muhtemel güvenlik ortamı, bölgede yatırımların artmasına da fırsat sağlayacaktır.

Anlaşmanın Türkiye’yi ilgilendiren bir başka önemli yönü ise Mısır ile yürütülen normalleşme politikası içinde de dolaylı olarak yer alması. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Sisi görüşmesinin hemen ardından Mısır’ın Afrika işlerinden sorumlu dışişleri bakan yardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’na ziyaret gerçekleştirmişti. Ve bu ziyarette Türkiye ve Mısır’ın Afrika’da gerçekleştirebilecekleri iş birlikleri tartışılmıştı. Bu görüşme ile Mısır’ın Doğu Afrika’da Türkiye’nin varlığını kabullendiği artık görülüyor.

Bununla birlikte Türkiye-Somali Anlaşması, Afrika Boynuzu ve Doğu Afrika’da bölgesel rekabet konusunda Etiyopya Büyük Rönesans Barajı (GERD) bağlamında Mısır-Etiyopya-Sudan denklemine de etki etme potansiyeli barındırıyor. Anlaşma elbette doğrudan bu konuya tesir etmiyor. Ancak Mısır-Türkiye normalleşmesi ile aradaki iş birliğinin artış beklentileri, Mısır’ın Etiyopya ile baraj konusundaki tavrının güvenliğe yönelik bakış açısını etkileme ihtimaline sahip. Ancak Türkiye’nin Mısır-Etiyopya-Sudan arasındaki bu soruna doğrudan müdahil olması beklenmemeli.

Bununla birlikte Mısır’ın da Etiyopya-Somaliland memorandumuna karşı Somali hükümetine yönelik desteği mevcut. Bu noktada Türkiye ve Mısır, Somali’de Etiyopya’nın hamlesi karşısında uluslararası hukukun getirdiklerinin yanında yer aldıklarını ifade etmişlerdi. Ancak Türkiye’nin Somali ile yaptığı anlaşmanın, Etiyopya-Somaliland memorandumuna yönelik yapılmadığını da ifade etmek gerekiyor.

Bununla birlikte Türkiye’nin Etiyopya ile de iyi ilişkilere sahip olduğu bilinen bir gerçek. Nitekim Türkiye-Etiyopya arasındaki ekonomik ilişkilerin yanı sıra Etiyopya’da Çin’den sonra en fazla yatırıma sahip ikinci ülke olan Türkiye, bu ülke karşılıklı olarak ilişkileri olumsuz etkileyecek tavırlardan uzak kalıyor. Zira, Türkiye-Etiyopya arasında güvenlik iş birliği de bulunuyor.

Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki Varlığına Küresel Aktörlerin Tepkileri

Türkiye ile Somali savunma bakanlarının imzaladığı anlaşmadan sonra ABD ve İngiltere’nin de Somali’de girişimleri oldu ve bu kapsamda görüşmeler gerçekleştirdiler. Ancak bu ülkelerin öncesinde de Somali ile çeşitli iş birlikleri bulunuyordu. Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nda etkisini ve ağırlığını somut biçimde büyütmesi karşısında, küresel ve bölgesel aktörlerin çeşitli rahatsızlıklarının bulunması muhtemel. Bu olası rahatsızlık durumunun yanı sıra ABD’nin Türkiye ile iş birliği yapılması konusunda söylem ve beklentilerinin olduğu görülebiliyor.

Federal bir yapıya sahip olan Somali’de, ABD Puntland, İngiltere ise Somaliland yönetimleriyle yakın iş birliği ilişkisi içinde. Bu bağlamda Somaliland’a komşu olan ve hem Aden Körfezi’ne hem de Hint Okyanusu’na kıyısı bulunan Puntland’da ABD’nin güvenlik konusunda, polis güçleri ve deniz güvenliğine yönelik iş birlikleri var. Bu bağlamda Puntland deniz güvenlik güçleri, ABD tarafından eğitiliyor. Aynı şekilde İngiltere de Somaliland’da bu durumun benzerini gerçekleştiriyor.

Türkiye’nin Somali ile yaptığı anlaşma sonrasında, ABD’nin Türkiye ile yeni alanlarda iş birliği beklentisi mevcut. Halihazırda zaten Türkiye ve ABD, Somali’de eş-Şebab’a karşı iş birliği yapıyor. Ancak Türkiye’nin Somali sularında ve özellikle Somali’nin mavi ekonomisinde Somali ile birlikte elde edebileceği kazançlar, ABD’nin ekonomik çıkarlarını etkileme potansiyeline sahip. Bu noktada, doğrudan Türkiye ve ABD’nin Somali’de çatışma ve meydan okuma konusunda karşı karşıya gelmeleri beklenmemeli. Kısacası Türkiye ve ABD, Somali özelinde ve Afrika genelinde belirli dosyalarda iş birliği yapabilecek potansiyele sahip. Bu dosyaların başında Somali’de de olduğu gibi terörle mücadele geliyor.

Ancak unutulmamalıdır ki Türkiye ve ABD, NATO ittifak sistemi içerisinde iki müttefik ülke olsa da Afrika’ya yönelik olarak oldukça farklı politikalar izliyor. ABD’nin gerek Somali gerekse genel olarak Afrika kıtasında izlediği politikaların temelinde enerji ve ekonomi politikaları çok önemli rol oynuyor. Türkiye’nin ise Afrika’daki başarı öyküsünün bir yansıması olarak, Somali’de ve kıta genelindeki politikasının temelinde ise “önce insan”, birlikte kazanma ve ortaklık anlayışı bulunuyor. Dolayısıyla bu kapsamda Türkiye ve ABD’nin Afrika’ya yönelik farklı yaklaşımları mevcut.

Kaynak: Kriter Dergi / Tunç Demirtaş

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close