Miçotakis bir kez daha Batı Trakya’daki Türk Azınlığı yok sayıp ısrarla “Müslüman Azınlık” ifadesini kullanırken, Türklerin Yunanlılarla eşit hakka sahip olduğunu ve eşit muamele gördüğünü iddia etmesi ironi olarak kayıtlara geçti.
13 Mayıs’ta Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde iki liderin baş başa ve heyetler arası görüşmelerinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile ortak basın toplantısı düzenledi. Eroğan-Miçotakis görüşmesi yanıtı merakla beklenen pek çok soruyu yanıtsız bırakmakla birlikte gelecek dönemle ilgili bazı ipuçları vermesi açısından önemliydi.
Olumlu mesajlar
Öncelikle olumlu yönleri ele alırsak, Türkiye Cumhuriyeti Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu ve Yunan Ticaret Odaları Birliği arasında imzalanan Ortak İş Konseyi kurulmasına ilişkin anlaşma, 2023 yılında yaklaşık 6 milyar dolar olan iki ülke arasındaki ticari hacmin 10 milyar dolara çıkma hedefinin mümkün olduğunu gösterdi.
İlaveten, afet ve acil durum yönetimi alanındaki mutabakat zaptı, sağlık ve tıp bilimleri alanlarında işbirliği anlaşması ve FETÖ, PKK ve DHKP/C gibi terör örgütleriyle mücadelede Yunanistan ile anlayış birliğinin güçlendiği açıklaması, iki tarafın üzerinde mutabık kalabileceği pek çok konu olduğunu da gösterdi. Bunlara iki tarafın daha fazla işbirliği alanı keşfetme, düzenli görüş alışverişlerini sürdürme ve çeşitli düzeylerde etkili iletişim kanallarını muhafaza etme taahhüdü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Miçotakis’i, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyinin müteakip toplantısı için yeniden Ankara’ya davet etmesi ileriki dönem için umut verici gelişmeler olarak değerlendirilebilir.
Konuşulmayan konular
Öte yandan iki taraf arasında kronik hale gelen “gerçek” sorunlara değinilmemiş olması hiç kuşkusuz bu meselelerin var olmadığı anlamına gelmiyor.
İki ülkenin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de çakışan deniz yetki alanları, Lozan Antlaşmasına aykırı olarak silahlandırılan Yunan adaları, Adalar Denizinde aidiyeti belli olmayan ancak Yunanistan tarafından işgal edilen 152 ada, adacık ve kayalığın yasal statüsünün yeniden ele alınması, Karasuları 6 mil olmasına rağmen uluslararası hukuka aykırı olarak 10 mil şeklinde deklare edilen Yunan hava sahası ve belki de en önemlisi Yunanistan’ın Türkiye’nin taraf olmadığı 1982 Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesini öne sürerek karasularını 12 mile çıkarma hezeyanının Türkiye tarafından “savaş nedeni” (casus belli) olarak kabul edileceğinin açıklanması gibi meseleler hala daha masada duruyor.
Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın uluslararası hukuka göre yarı kapalı deniz statüsünde olan adaların kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) olduğu iddiasıyla izlediği yayılmacı siyaset, Türkiye ile Libya arasındaki anlaşmaları geçersiz sayması, nisan ayında Atina’da düzenlenen “Bizim Okyanusumuz-2024” konferansında Adalar ve İyon denizlerinde iki deniz parkı ilan etme niyetini açıklayarak MEB genişletme arzusuna kılıf hazırlaması, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminin dışında bırakmak için kurduğu ittifaklar da iki ülke arasında hala daha canlılığını koruyan önemli sorunlar olarak devam ediyor.
Fikir ayrılıkları
Olumlu ajandayı bozmamak adına basın açıklamasında bu hayati meselelere referans verilmese de iki ülke lideri bazı konulardaki derin fikir ayrılıklarını açıkça ifade etmekten de kaçınmadı.
Öncelikle, 17-18 Nisan 2024 tarihlerinde Brüksel’de gerçekleştirilen Avrupa Birliği (AB) Devlet ve Hükümet Başkanları Özel Zirvesi’nde Türkiye ile ilgili alınan kararlardan cesaretlenen ve Türkiye-AB müzakerelerini Kıbrıs meselesine bağlayarak taviz koparacağını hayal eden Rum tarafının hevesi bir kez daha kursağında kaldı. Rum liderliğinin ısrarlı ricasını kırmayarak Kıbrıs Türk tarafının rızasını çektiği tüketilmiş, ölmüş ve gömülmüş Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına atıfta bulunan Miçotakis, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı duruşuna “tosladı.”
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın daha önce de defalarca vurguladığı üzere Ada’nın eşit ve ortak sahibi olan Kıbrıs Türk tarafının özden gelen egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü tanınmadan ve maruz kaldığı hukuksuz ve insanlık dışı izolasyonlar sona ermeden Kıbrıs’ta herhangi bir resmi “sürecin” başlamasının mümkün olmadığı ve Ada’da adil ve sürdürülebilir tek çözümün “adadaki gerçekler temelinde” yani halihazırda var olan iki devletin işbirliği şeklinde olması gerektiğinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından vurgulanması önemliydi.
İki ülkenin Hamas’a bakış açısının da birbirinden tamamıyla farklı olduğu yine bu açıklamada ortaya çıktı. Miçotakis’in Haması “terör örgütü” olarak nitelemesi ve İsrail’in saldırıya uğramasından sonra Gazze’deki katliamların adeta meşru olduğunu ima eden ifadeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haklı tepkisini çekti. Hamas’ı bir “terör örgütü” değil Filistin halkının direniş örgütü olarak nitelendiren Erdoğan, Türkiye’nin İsrail’i ateşkese zorlamaya ve Filistin devletinin tanınırlığını artırmaya yönelik diplomatik temaslarını kararlılıkla sürdüreceğini açıkladı.
Azınlıklar sorunu
İki ülke arasında yıllardır gündemin ana maddelerinden biri olan azınlıklar sorunu da kaçınılmaz olarak bu görüşmede ses buldu. Miçotakis bir kez daha Batı Trakya’daki Türk Azınlığı yok sayıp ısrarla “Müslüman Azınlık” ifadesini kullanırken, Türklerin Yunanlılarla eşit hakka sahip olduğunu ve eşit muamele gördüğünü iddia etmesi ve zaten yüzlerce yıldır ibadet için kullanılan Kariye Camisi’nin yeniden ibadet yeri olarak işlev görmesinden üzüntü duyduğunu ifade etmesi ironi olarak kayıtlara geçti.
Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek Yunanistan için hayati öneme sahiptir. Özellikle enerji ve göç konularında Yunanistan’ın Türkiye’ye olan ihtiyacı göz ardı edilemez bir geçektir. Dünyanın en önemli hidrokarbon yataklarının ve geçiş yollarının üzerinde bir enerji koridoru olan Türkiye, aynı zamanda dünyadaki çok az ülkenin sahip olduğu arama ve sondaj gemileri ile Doğu Akdeniz ve Ege’deki hidrokarbon kaynaklarının çıkartılıp Avrupa pazarına aktarılmasında kilit role sahiptir. Avrupa’nın güvenli ve karlı bir şekilde enerji kaynaklarına erişimi ve Yunanistan iç siyasetinin en önemli öğelerinden olan ve Yunan deniz kuvvetlerinin yaptığı acımasız müdahalelerle de devamlı gündemde olan yasa dışı göç ile mücadele ve benzeri birçok kritik sorunun çözümünde Türkiye ile işbirliği yapmadan Yunanistan’ın bir sonuç elde etmesi mümkün değildir.
Sonuç olarak, yıllardır sadece iç siyasete yönelik söyleme dayanan Yunan dış politikasına, Türk tarafının sahadaki gerçeklere dayanan yapıcı işbirliği önerileri önemli bir fırsat sunuyor. Yunanistan, Türkiye ile olan ilişkilerini Rum tarafının “ipoteğinden” kurtarmayı başarıp, Türk tarafının egemenliğine dayanan hak ve yetkilerine saygı gösterdiği takdirde iki taraf arasında kazan-kazan prensibine dayalı çok önemli kazanımlar mevcuttur. Burada vurgulanması gereken nokta iki taraf arasındaki sorunların Atlantik ötesinden veya Brüksel’de değil, bu güzel coğrafyada yan yana yaşayan iki komşu ülke tarafından çözülecek olduğudur.
Kaynak: AA / Prof. Dr. Hüseyin Işıksal