Soğuk Savaş sonrası dönemde, ABD’nin Orta Doğu politikaları değişti ve İsrail’e olan desteğin temelinde artık stratejik çıkarlardan ziyade, daha çok iç politikanın ve lobilerin etkisi görülmeye başlandı.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden’ın talimatıyla, Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan 46 sayfalık Ulusal Güvenlik Memorandumu raporu (NSM-20) 10 Mayıs’ta Kongre’ye sunuldu. Rapor, İsrail’in Gazze’de uluslararası hukuk ihlallerini kabul etmesine rağmen Washington’un İsrail’e sürekli askeri yardım sağlamasındaki çelişkiyi vurguluyor.
Raporda, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarının uluslararası hukuku ihlal ettiğine dair değerlendirmenin “makul” bulunduğu belirtiliyor. Ancak aynı zamanda, İsrail’in savaş koşullarında ABD silah anlaşmalarını ihlal ettiğine dair somut kanıtlara ulaşılamadığı ifade ediliyor. Ayrıca, İsrail’in silahların yasal kullanımı konusundaki güvencelerinin “inandırıcı ve güvenilir” olduğu belirtiliyor. Bu açıklama, ABD’nin İsrail’e askeri yardımının devamına olanak tanıyor.
Biden Demokratların taleplerini karşılamaya çalışıyor
ABD’nin İsrail’e yönelik askeri yardım politikasını değerlendirmek, ABD’nin dış politikasını yönlendiren prensipler ile realpolitik arasındaki dengeyi anlamayı gerektirir. Raporun çelişkileri aslında ABD liderliğinin çatışan iç ve dış politika önceliklerini uzlaştırmaya çalışırken nasıl ince bir ip üzerinde yürüdüğünü gösteriyor.
Donald Trump’a karşı zorlu bir yeniden seçim kampanyası yürüten Biden, Demokratların İsrail’e silah akışını kesmesi yönündeki talepleriyle ve onu ihtiyaç anında İsrail’e destek konusunda tereddüt etmekle suçlayan Cumhuriyetçilerin kınamaları arasında sıkışmış durumda.
Anketler de bu ikilemi vurguluyor. Bir Economist/YouGov anketine göre, Amerikan halkının yüzde 32’si İsrail’e sempatiyle yaklaşırken Filistin’in yanında konumlananlar yüzde 15 oranında kalıyor. Ancak ankete göre, durum 30 yaş altındaki yetişkinler, Demokratlar ve Afrika kökenliler arasında tersine dönmüş durumda. Filistin destekli üniversite eylemlerine yönelik halkın görüşünün ortaya konduğu yine başka bir YouGov anketine göre ise Demokratların yüzde 46’sı Filistin yanlısı eylemleri destekliyor.
NSM-20 raporunda “Biden’ın geçtiğimiz ay başında, insani durumun düzelmemesi durumunda Washington’ın İsrail’e silah sevkiyatını kısmen durduracağı yönünde Netanyahu’yu uyardığı telefon görüşmesinin ardından yardım dağıtımını iyileştirmek için harekete geçtiği” ifade ediliyor. Bu açıklama, Biden’ın Filistin’deki durumdan endişe duyan Demokrat seçmenlerin kaygılarını gidermeyi amaçlayan bir hamlesi olarak yorumlanabilir.
Geçen hafta medyada yer alan Biden yönetiminin Refah’a yönelik saldırı tehditleri nedeniyle İsrail’e 3 bin 500 bomba sevkiyatını durdurmasıyla ilgili raporlar, aslında yönetimin İsrail’e askeri yardımı koşullandırmaya yönelik başka bir hamlesi olarak algılanabilir. Bu eylem, bölgedeki durumla ilgili Demokrat seçmenlerin endişelerine cevap vermek için atılmış bir adım olarak görülebilir.
İsrail lobisinin etkisi
Biden’ın iç politikadaki sıkışmışlığı sadece Cumhuriyetçi ve Demokrat seçmenler arasındaki görüş farklılıklarından değil, aynı zamanda ülkenin iç dinamiklerine etki eden İsrail lobisinden de kaynaklanıyor.
Soğuk Savaş döneminde İsrail, Orta Doğu’da Sovyet etkisine karşı dengeleyici bir faktör olarak algılanıyor ve bölgede ABD’nin başlıca müttefiklerinden biri olarak kabul ediliyordu. Bu dönemde İsrail’e askeri yardım stratejik önem taşıyordu. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde, ABD’nin Orta Doğu politikaları değişti ve İsrail’e olan desteğin temelinde artık stratejik çıkarlardan ziyade, daha çok iç politikanın ve lobilerin etkisi görülmeye başlandı. Böylesine etkili ve maddi gücü yüksek çıkar gruplarının tepkisini çekmeme korkusu, sıklıkla ahlaki düşünceleri göz ardı ederek pragmatik realpolitik lehine dış politikanın yönünü belirliyor.
Ayrıca benzer uluslararası hukuk ihlalleri söz konusu olduğunda ABD’nin yaklaşımında tutarsızlıklar gözlemlenebilir. Örneğin, 2021’de Başkan Biden, Yemen’deki şiddeti azaltma amacıyla Suudi Arabistan’a yönelik 760 milyon dolarlık hassas güdümlü mühimmat satışını süresiz olarak durdurmuştu.
Benzer bir gözlem stratejik düşmanlar söz konusu olduğunda da geçerlidir. Biden’ın kısa vadede Rusya’yı, uzun vadede ise Çin’i stratejik tehdit olarak önceliklendirmesine rağmen, her iki ülke de 7 Ekim’den sonra arka plana atıldı. Biden yönetiminin Netanyahu hükümetiyle bazı sorunları olmasına rağmen, bunlar Gazze’ye yönelik saldırıda biçimden ziyade esasla ilgilidir.
Bununla birlikte, seçim yılı olması nedeniyle, bu sürtüşmeler iç politikaya da yansıyor. Bu bağlamda Biden yönetiminin öncelikleri, Kongre’de çoğunluğu elinde tutan Cumhuriyetçilerin öncelikleriyle çatışıyor. Biden’ın Ukrayna’ya yardım konusunda Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçi üyelerinin desteğini kazanmak için İsrail’e yönelik yardım paketini güçlendirmesi gerekiyor.
Sonuç olarak, Biden yönetiminin İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerini kabul etmesine rağmen askeri yardımı sürdürmesi, ABD devlet yapısını saran jeopolitik çıkarlarla hukuki ve ahlaki ikilemler arasındaki karmaşık etkileşimi özetliyor.
Kaynak: Çağdaş Yüksel / TRT World Research Centre