Analiz: Ukrayna'daki savaş nükleer silahlanma yarışını nasıl tetikledi? - M5 Dergi
Öne ÇıkanSavunma Haberleri

Analiz: Ukrayna’daki savaş nükleer silahlanma yarışını nasıl tetikledi?

Abone Ol 

Soğuk Savaş’ın ardından atılan nükleer silahsızlanmaya eğilimi, Ukrayna savaşı ile tersine döndü. Putin’in nükleer tehditlerinin yanı sıra Çin ve Kuzey Kore’nin nükleer envanterlerini geliştirme girişimleri, uluslararası güvenlikte nükleer silahlara bakışı değiştirdi.

Nükleer silahlar fiilen kullanılmasa bile bir tehdit unsuru olarak ülkeler tarafından geliştirilmeye devam ediyor. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte Moskova’nın nükleer tehditlerinin artması, uluslararası güvenlik endişesi yaratıyor.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından yayınlanan son raporda, savaşın da tetiklediği uluslararası gerilim nedeniyle nükleer silah sayısının artabileceği belirtildi. Dünyadaki toplam nükleer savaş başlığının 12 bin 705’e düştüğü kaydedilirken, bu sayının giderek artacağı uyarısı yapıldı.

Soğuk Savaş’tan bu yana nükleer silah stokunun ilk kez artabileceğini vurgulayan uzmanlar, nükleer silaha sahip dokuz ülkenin silahsızlandırılması için acil ve somut adımlar atılması gerektiğini savundu.

Dünyadaki nükleer silahların yaklaşık yüzde 90’ı ABD ve Rusya’ya ait. Rusya, 5 bin 977 savaş başlığıyla en büyük nükleer güç olurken, ABD 5 bin 428 savaş başlığıyla onu takip ediyor. Diğer ülkelerde ise sırasıyla Çin’in 350, Fransa’nın 290, İngiltere’nin 225, Pakistan’ın 165, Hindistan’ın 160 ve İsrail’in 90 nükleer savaş başlığı bulunuyor. Ancak İsrail, nükleer silaha sahip olduğunu resmi olarak kabul etmiyor.

NÜKLEER SİLAHSIZLANMA GERİDE KALDI

Batılı ülkelerin Ukrayna’ya silah desteği arttıkça Moskova’nın nükleer söylemleri de ciddileşti. Rus lider Putin, birçok kez “nükleer çatışmanın hafife alınmaması” yönünde açıklamalarda bulundu. Savunma uzmanları, Rus ordusunun konvansiyonel güçlerinin düşündükleri kadar iyi olmadığı için Moskova’nı gelecekte taktik nükleer silahlara daha fazla yönelebileceğine dikkat çekiyor.

Nükleer silahsızlanma için atılan adımlar da Putin’in tehditleri doğrultusunda sekteye uğradı. The Economist’te yayınlanan bir makalede, Putin’in bu açıklamalarıyla “nükleer düzeni altüst ettiği” belirtildi. Ayrıca nükleer silah sahibi devletlerin Putin’i taklit ederek istediklerini elde edebilecekleri düşüncesinin hakim olacağı ifade edildi.

SIPRI raporunun yazarlarından Matt Konda da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in nükleer tehditleri sık sık dile getirmesi nedeniyle önümüzdeki yıllarda nükleer silahsızlanma konusunda ilerleme kaydetmenin oldukça zor olacağını ifade etti. Konda’ya göre Putin’in açıklamaları, diğer ülkelerin nükleer stratejilerini yeniden değerlendirmeye itiyor.

Enstitüye göre, Birleşmiş Milletler nükleer silah yasağı anlaşmasının geçen yıl yürürlüğe girmesi ve ABD-Rusya START anlaşmasının beş yıl daha uzatılmasına rağmen nükleer silahlanmada düşüş gözlenmiyor. ABD ve Rusya’nın haricinde nükleer silaha sahip ülkeler (İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore), yakın zamanda resmi veya gayri resmi olarak nükleer cephanelerini modernize etti ya da artırdı. Bu durum da savunma politikalarında nükleer silahların öneminin arttığı algısını yarattı.

Ukrayna’daki savaş nedeniyle en fazla tehlikede olan bölge Doğu Avrupa. Kanada’daki Waterloo Üniversitesi’nden Dr. Lauren Sukin ve Dr. Alexander Lanoszka, Polonya, Romanya, Letonya, Litvanya ve Estonya’daki vatandaşların nükleer silahlar hakkındaki görüşleri hakkında bir anket yaptı. Anket yanıtlarına göre, ulusal bir nükleer silah programına destek Polonya’da yüzde 66, Estonya’da yüzde 51, Romanya’da yüzde 45, Letonya’da yüzde 40 ve Litvanya’da yüzde 38 olarak kaydedildi.

Nükleer programlara verilen bu destek, nükleer silahların bir caydırıcılık aracı olarak kullanılabileceğinden kaynaklanıyor. Nükleer silaha sahip olmak, ulusal güvenlik için gerekli olarak görülüyor.

Öte yandan, ankete katılanların yüzde 85’i nükleer silahların kullanımını desteklemiyor ve ahlaki olarak haklı görüleceği hiçbir durumun olmadığını savunuyor.

ASYA’DAKİ NÜKLEER TEHDİTLER

Hindistan ve Pakistan arasında devam eden çatışmalar, Çin-Hindistan sınırında artan gerilim ve Kuzey Kore’nin nükleer testleri de nükleer silahlanma yarışını tetikliyor.

Raporda, Hindistan ve Pakistan’ın nükleer cephaneliklerini genişletmek için girişimlerde bulunduğu ileri sürüldü. Ayrıca Çin’e ait uydu görüntülerinde 300’den fazla yeni füze silosunun inşasını da içeren önemli bir nükleer silah cephaneliği bulunduğu belirtildi. Pentagon’a göre Pekin, 2027 yılına kadar 700 nükleer savaş başlığına sahip olabilir.

Çin Savunma Bakanı Wei Fenghe hafta sonu Shangri-La Diyalog zirvesinde ülkesinin yeni nükleer silah geliştirmede “etkileyici bir ilerleme” kaydettiğini söylerken, ABD ise Kuzey Kore’nin yedinci nükleer testini yakın zamanda gerçekleştirmeye hazırlandığından şüpheleniyor.

Kuzey Kore’nin kapalı sistemi, nükleer de dahil olmak üzere silah kapasitesi hakkında net bir bilgiye sahip olunmasını zorlaştırıyor. Ancak SIPRI raporunda ilk kez Kuzey Kore’nin 20 nükleer savaş başlığı olduğu belirtildi. Ayrıca Pyongyang’ın 50’den fazla savaş başlığı üretebilecek kapasiteye sahip olduğu kaydedildi.

Nükleer müzakerelerde kendisine karşı alınan karara tepki olarak nükleer tesislerdeki kameraları kapatan İran da tehdit olarak görülüyor. Uluslararası Atom enerjisi Ajansı’nın nükleer faaliyetleri izlemek için kullandığı kameraların kapatılması, nükleer müzakerelere “ölümcül bir darbe” olarak nitelendirildi.

İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine tepki gösteren ABD, Tahran’a karşı birçok yaptırım uyguladı. Ancak uzmanlar, İran’ın nükleer silah üretmek için gereken altyapıya ulaşmış olabileceğini öne sürüyor. İran’ın nükleer silaha sahip olması, hâlihazırda istikrarsız olan Orta Doğu’da bir nükleer silahlanma yarışı yaratabilir.

Kaynak: IntellStrategy

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close