“Ağ-merkezli harp” anlayışı, son dönem literatürde ve devam eden doktrin çalışmalarında, yerini “karar-merkezli harp” kapsamına bırakacak gibi görünüyor.
Türkiye, bundan birkaç hafta önce, Roketsan yapımı Tayfun Balistik Füzesi’ni denedi. Yaklaşık 560 kilometre menzilde başarılı gerçekleşen denemenin ardından, Tayfun’un 850 kilometrelik etkili bir menzile sahip olabileceği de dile getirildi. Türk savunma modernizasyonu için kritik bir eşik olan Tayfun Füzesi denemesi, birçok ana akım haber mecrasında, haritalar üzerinde düz bir çizgi, bir füze fotoğrafı ve deneme menzili ile birlikte yayımlandı.
Bora balistik füzesi ve Akıncı, stratejik SİHA muharip görevlerde yer aldı. Muhtemelen önümüzdeki süreçte ülkenin stratejik silah sistemleri kapasitesinin diğer bileşenleri ile ilgili daha çok veri bulabileceğiz.
Şimdi, bu yayınların ve yapılan değerlendirmelerin hepsini unutun. 1. Körfez Savaşı döneminin balistik füze anlayışından, 21. yüzyılın stratejik silah sistemleri manzumesine bir yolculuk yapacağız. Böylelikle, Tayfun, Kızılelma, Akıncı, SOM, Çakır gibi ismini ezberlediğimiz birçok kabiliyetin, bir arada ve modern konseptler kapsamında ne anlama geldiği açıklığa kavuşacak.
Türkiye’nin stratejik silah sistemleri kapasitesi ve savunma teknolojileri
Yemen’den Ukrayna’ya kadar 21. yüzyıl silahlı çatışmaları, stratejik silah sistemlerinin çok daha komplike konseptler çerçevesinde kullanıldığını gösteriyor. Çok daha isabetli sistemlerin, silahlı insansız hava araçları, gezici mühimmat (kamikaze dron), seyir ve balistik füzeler şeklinde, aynı taarruz paketinin içinde kullanıldığını görüyoruz.
Türk savunma sanayisindeki kapasite artışı da, Türk kurmay zekasına benzer imkanı tanıyor. Aynı taarruz paketinin içinde ve tam bir operasyonel uyum ile, mobil lançerlerden ateşlenen Tayfun ve Bora balistik füzelerinin; düşmanın hava savunma sistemlerinin etkili menziline dahi girmeden 200 kilometreyi aşkın etkili menzili ile SOM seyir füzelerini bırakan Baykar yapımı Akıncı SİHA’ların; yakın gelecekte yine Akıncı taarruzi SİHA sistemlerinden bırakılacak Alpagut kamikaze dronların ve düşman hava savunmasının işini bir hayli zorlayacak çok sayıda TB-2 ve ANKA’nın müşterek taarruzu artık hayal değil. Söz konusu taarruz paketinde, Tayfun ve Bora balistik füzeleri hedefe çok yüksek hızda ilerleyip, dik bir açıyla taarruz ederken, SOM seyir füzeleri ise hava savunma sistemlerinin sensör manzumesini zorlayacak şekilde, alçak irtifada ve arazinin arızalarından yararlanarak ilerliyor olacaktır. Akıncı SİHA’lar ise, harp yükünü bırakmanın yanı sıra, 40.000 ft. irtifada kalarak enformasyon üstünlüğü sağlama çabasında aktif rol almayı sürdürecektir.
Türk savunma modernizasyonu için kritik bir eşik olan Tayfun Füzesi denemesi, birçok ana akım haber mecrasında, haritalar üzerinde düz bir çizgi, bir füze fotoğrafı ve deneme menzili ile birlikte yayımlandı.
Şimdi seçenekleri biraz daha geliştirelim. Yukarıda belirtilen taarruz paketinin yanı sıra, Türk Hava Kuvvetleri (THK) 151. Filosunun, düşman hava savunmasının baskılanması karşısında, halihazırda geliştirme çalışmaları süren (AGM-88 füzelerine alternatif olarak envantere gireceği tahmin edilen) Akbaba anti-radyasyon füzelerinin de düşman hava savunma sistemlerini baskılamak üzere ateşlediğini varsayalım. Tüm bunlar olurken, harekat sahası yakınında seyreden TCG Anadolu amfibi taarruz gemisinden havalanan katlanır kanatlı TB-3’lerin, akıllı harp yükleri ile hedeflerine ilerlediğini de bu askeri zihin egzersizine ekleyelim.
Yukarıda aktarılan farazi harekat tasarısı kapsamında, havada aynı anda tüm sistemlerin toplamında 100’lerle ifade edeceğimiz, balistik füzelerin ve seyir füzelerinin, stratejik ve orta sınıf SİHA’ların ve çok sayıda gezici mühimmatın olacağını vurgulayalım. Söz konusu sistemlerin her biri, farklı radar görünürlüklerine, farklı uçuş karakteristiğine ve farklı hedefe yaklaşma paternlerine sahip. Böyle bir taarruz, bilinen hava ve füze savunma mimarileri için gerçek bir cehennem olacaktır.
Üstelik, bu noktaya kadar aktarılanları, Türk askeri kapasitesinin ileri modernizasyon planlarına taşımak da mümkün. İşin içine, ilerleyen varyantlarında transonik ve süpersonik nitelik kazanacak, Türkiye’nin ilk turbofan motorlu ve dahili silah istasyonuna sahip SİHA’sı Kızılelma’nın; Atmaca füzelerinin modifikasyonu ile kara hedeflerini vurma kabiliyeti kazanacak Reis sınıfı denizaltıların; “Türk Tomahawk ya da Kalibr yeteneği” olarak değerlendirebileceğimiz Gezgin seyir füzesinin girmesi, Türkiye’nin stratejik silah sistemleri kapasitesini farklı bir lige taşıyacak.
‘Karar-Merkezli Harp’, Mareşal Ogarkov’un kabusları ve Saddam’ın Scud Füzeleri
Stratejik silah sistemlerinin doktrin esaslarına uygun olarak, yukarıda aktardığımız askeri zihin egzersizinde öncelikli hedef grubu da, olası bir düşmanın stratejik hava üsleri, komuta-kontrol merkezleri, kuvvet, ordu ve kolordu düzeyindeki karargahları, ana ikmal merkezleri, radar altyapısı ile büyük birliklerin ilk ve ileri toplanma alanları vurulacaktır. Elbette, dikkat çekici olan bir diğer husus da, Türk robotik harp yeteneklerinin, stratejik silah sistemleri kapasitesinin organik bir parçası haline gelmesi. Bu durum, çok farklı konseptlerin de kapısını açıyor.
Bu satırların yazarı gibi, 21. yüzyılda askeri bilimler alanında eğitim görenlerin öğrendikleri ilk hakim paradigma, muhtemelen “ağ-merkezli harp” olmuştur. Ağ-merkezli harp anlayışı, son dönem literatürde ve devam eden doktrin çalışmalarında, yerini “karar-merkezli harp” kapsamına bırakacak gibi görünüyor.
“Karar-merkezli harp” konsepti, özü itibariyle, harp sahasında enformasyon üstünlüğünü hızla ele geçirirken, düşmanın komuta-kontrol ve keşif-gözetleme-istihbarat altyapısına taarruzu öngörmekte. Tüm bunları yaparken, dost kuvvetlerin hem dağıtık bir düzende olmaları, hem de sıkı bir ağ-merkezli yapıda görevlerini icra edebilmeleri gerekiyor. Sayılan nedenlerle, yapay-zeka, insansız sistemler ve elektromanyetik spektrumda üstünlük sağlanması, karar-merkezli harbin temel sütunlarını teşkil ediyor. Yine karar-merkezli harbin karakteristik niteliklerinden biri de, birçok sistemin sensör ve taarruz yeteneği kapsamında görev yapabilmesi [1].
Sovyetler Birliği Genelkurmay Başkanı Mareşal Nikolay Ogarkov, 1980’li yıllarda, NATO’nun yüksek teknolojiye dayanan keşif-taarruz kompleksi kabiliyetinin, Kızıl Ordu’yu “felç edebileceği” tehdidine vurgu yapmıştı. Söz konusu askeri mülahaza, daha sonra ABD’de ünlü istihbarat analisti ve stratejist Andrew Marshall ve ekibi tarafından “askeri meselelerde devrim” (Revolution in Military Affairs) kavramına dönüştürülecekti. Mareşal Ogarkov’un kabusları, 21. yüzyılın savunma teknolojileri ile birlikte gerçeğe dönüşüyor.
Günümüz stratejik silah sistemleri ve söz konusu silahlar etrafında şekillenen harekat tasarısı, 1990’ların başında Saddam Hüseyin’in savaşı Orta Doğu’ya yaymak için kullandığı Scud’lardan çok farklı. Son yıllardaki çatışma trendleri, balistik füzeler ve seyir füzeleri ile geniş bir spektrumda insansız sistemlerin, cephe gerisinde yüksek değerli hedeflere taarruz rollerinde ön plana çıktığını gösteriyor. Söz konusu stratejik silah sistemleri kabiliyeti, asimetrik etki oluşturma imkanını beraberinde getiriyor ve taarruz-dominant bir rejim ortaya koyuyor. Daha açık bir örnekle anlatalım: Ukrayna Savunma Bakanlığı verileri, hava savunma sistemlerinin, Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri’nin seyir füzeleriyle ve İran’dan alınan gezici mühimmatla (kamikaze dron) icra ettiği taarruzların büyük çoğunluğunu bertaraf ettiğini belirtiyor. Yine de, Ukrayna savunmasını geçen yüzde 20’lik taarruz paketleri bile, ülkenin yaklaşık üçte birini elektriksiz bırakmaya yetmişti. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri koalisyonu, İran destekli Husilerin füze ve SİHA tehdidi karşısında, ABD yapımı çok gelişmiş hava ve füze savunma sistemlerini konuşlandırdı. Buna karşın, 2019’da, enerji devi Aramco’nun Abkayk ve Hureys tesislerinin vurulması gibi sansasyonel taarruzların önüne geçemedi. Sadece belirtilen SİHA ve seyir füzesi taarruzu, uluslararası enerji piyasalarında bir deprem etkisi oluşturmuştu.
Ayrıca, Ukrayna’nın Rus cephe gerisini vurarak gösterdiği başarı ise, Soğuk Savaş dönemi NATO konseptlerinden olan, toplanma ya da intikal halindeki düşman takviye birliklerinin, cephe gerisindeki komuta-kontrol merkezlerinin ve ikmal hedeflerinin vurularak, esas savunma hatlarının yükünün azaltılmasını hedefleyen FOFA’nın yeniden önem kazandığını ortaya koyuyor. Yani, stratejik silah sistemleri, sadece düşmanın kritik altyapısının imhası için değil, düşman harekatının akamete uğratılması için de kritik önem kazanıyor.
Türkiye’nin stratejik silah sistemleri kapasite inşası
Bora balistik füzesi ve Akıncı, stratejik SİHA muharip görevlerde yer aldı. Muhtemelen önümüzdeki süreçte ülkenin stratejik silah sistemleri kapasitesinin diğer bileşenleri ile ilgili daha çok veri bulabileceğiz. Özellikle seyir füzeleri ile insansız sistemlerin entegrasyonu ve gezici mühimmat ile insansız sistemlerin entegrasyonu çok farklı ve esnek harekat tasarılarının önünü açabilecektir. Özellikle atışlı tatbikat ve denemelerde, farklı tiplerde füze, ağır çok namlulu roketatar (ÇNRA, örneğin Kasırga ve Kaplan), SİHA ve gezici mühimmatın aynı taarruz paketinde kullanıldığı senaryoların denenmesinde yarar var. Ancak mevcut trendler, Türkiye’nin milli stratejik silah sistemleri kapasitesini ciddi şekilde geliştirdiğini, teknolojik bağımsızlık marjını hızla yükselttiğini, tüm bunları yaparken de Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası konjonktürde NATO ittifakı için gerçek bir değer olduğunu ortaya koyuyor.
Son olarak belirtelim: Stratejik silah sistemleri kapasitesinde harekat bağımsızlığı ve alt-sistem devamlılığı elzem. Sektörel planlamanın, milli teknoloji perspektifiyle yapılması da bu nedenle önemli. Rusya’nın füze ve SİHA sistemlerindeki kritik alt-sistem bağımlılığından ders almakta yarar var.
[Dr. Can Kasapoglu, EDAM Savunma Programı direktörü ve Hudson Enstitüsü kıdemli analistidir.] [1] Bir referans çalışma için bkz. Bryan Clark et.al. Advancing Decision-Centric Warfare: Gaining Advantage Through Force Design And Mission Integration, Hudson Institute, 2021.Kaynak:AA