Türkiye’nin, iki ülkenin (özellikle İsveç’in) üyeliği konusundaki kaygı ve taleplerini açıklaması şimdi bütün NATO başkentlerinin odağında.
Ukrayna Savaşı, NATO’nun genişlemesi konusunu yeniden gündemin başköşesine oturttu.
J. Mearsheimer gibi bazı Amerikan stratejistleri Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra ABD ve Avrupa’nın NATO’yu Rusya’nın sınırına getirmesinin hata olduğunu söylediler.
Bu eleştirinin dinlenmemesinin Rusya’yı Ukrayna’ya 2014 ve 2022’de saldırmasının kritik sebebi olarak görenler var.
Rus lider Putin de NATO genişlemesini Rusya için büyük bir tehdit olarak değerlendiriyor ve Ukrayna işgalini meşrulaştırmak için bunu kullanıyor.
Hatta Batı ülkelerinin Ukrayna’ya verdiği destek (silahlar vs.) yaşanan savaşı kendi kamuoyuna Rusya ve Batı arasındaki savaş olarak sunuyor.
Ukrayna işgalinin ve Rus tehditlerinin NATO’nun genişlemesini durdurmak yerine tetiklediği açık.
Kremlin’in Finlandiya ve İsveç’e yönelik “sonuçları olur” tehditlerinin de sonuçsuz kalacağı anlaşılıyor. NATO üyeleri daha fazla dayanışmadan bahsediyorlar.
Doğu Avrupa ülkelerindeki NATO askerlerinin sayısının artışına ve Ukrayna’ya verilen ağır silahlara ek olarak haziran sonunda Madrid’de NATO’yu daha etkili kılmanın yolları aranacak. 2030 stratejik konsepti büyüyen Rus tehdidi ışığında yenilenecek.
Ancak Türkiye’nin bu iki ülkenin (özellikle İsveç’in) üyeliği konusundaki kaygı ve taleplerini açıklaması şimdi bütün NATO başkentlerinin odağında.
Her şeyden önce Ankara’nın kaygıları NATO dayanışmasını zayıflatmaya yönelik değil.
Yani Rusya’nın NATO’nun genişlemesini eleştirmesi ile uzaktan yakından alakası yok.
Aksine müttefiklerin birbirinin güvenlik (terörle mücadele) yaklaşımlarını ortaklaştırma arayışı ile ilgili. Yani Türkiye daha tutarlı ve dayanışması yüksek bir savunma politikası arzu ediyor.
Finlandiya ve İsveç’in PKK ve FETÖ ile ilgili politikalarının değişmesi gerektiği açık.
Bu iki ülkenin Türkiye’nin kaygılarını anladıklarını belirten ve müzakereye yönelen yaklaşımları olumlu olmuştur
Türkiye’nin içi boş vaatlerle geçiştirilemeyeceği de anlaşılmalı.
Suriye iç savaşında Rusya karşısında yalnız bırakılan ve terör örgütleri ile Suriyeli sığınmacılar meselesi ile büyük oranda kendi başına uğraşan Türkiye’nin bu yeni muhtemel genişleme sırasında NATO’dan ve ilgili ülkelerden olumlu adımlar atılmasını istemesi haklı ve adildir. NATO’nun iç bütünlüğünü ve etkinliğini artıracaktır.
Ankara’nın itirazının bazı Batı başkentlerinde Türkiye’yi sorun olarak görecek şekilde ele alınması ciddi bir hata olur
“Neden şimdi bu itiraz?” sorusu da anlamlı değil. Rusya’nın Ukrayna işgali Batı ve Rusya arasında yeni bir dönemi başlatıyorsa ve bu da NATO’yu güçlendirme yönünde gelişiyorsa Suriye’den Libya’ya, Karabağ’dan Karadeniz’e kadar birçok alanda Rusya gerçeği ile yüzleşen Türkiye’nin haklı talepleri müzakere edilmeli.
Krizlerin yeni fırsatları yakalama anı olduğu unutulmamalı.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batılı liderlere NATO’yu bütün üyelerinin güvenlik kaygılarına cevap veren bir örgüt olma fırsatı sunuyor.
Batı kamuoyları Türkiye üzerinde anlamsız ideolojik tartışmalar yapmak yerine buna odaklanmalı. Hazirandaki Madrid zirvesi bunu gerçekleştirmek için uygun bir platform olacaktır.
Kaynak: SETA / Burhanettin Duran