[ANALİZ] Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinde yeni jeoekonomik dönem

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Washington ziyareti, yedi yıl önce oluşan çok farklı atmosferin yeni bir evresini temsil ediyor. 2018’de dönemin ABD Başkanı Donald Trump ile yapılan görüşmede ilişki zemini; petrol, silah satışları ve İran karşıtı ortak duruş üzerine kuruluydu. Aynı yıl yaşanan Cemal Kaşıkçı cinayeti ise bu çerçeveyi derinden sarsmış, ABD’de Kongre’de yükselen tepkiler ve insan hakları tartışmaları nedeniyle Washington-Riyad hattında ciddi bir siyasi ve psikolojik mesafe oluşmuştu. Ancak özellikle Biden yönetimi döneminde, sert söylemlere rağmen, ilişkiler yapısal güvenlik ve enerji işbirliği çerçevesinde fiilen devam ediyordu.
Dolayısıyla, Beyaz Saray’da verilen fotoğraf kareleri ve üst düzey karşılama töreni, yalnızca diplomatik normalleşmeye değil; küresel enerji ve teknoloji rekabetinin ortasında Suudi Arabistan’ın yeniden “stratejik ortak” olarak konumlandırılmasına işaret ediyor. Washington’daki Kennedy Center’da düzenlenen Suudi Arabistan-ABD Yatırım Forumu da bu yeni sayfanın ekonomik ve jeoekonomik sahnesi oldu. “Büyüme İçin Liderlik: Suudi Arabistan ile ABD Ekonomik Ortaklığının Güçlendirilmesi” teması, ilişkilerin klasik enerji-güvenlik denkleminden daha geniş bir çerçeveye kaydığını açıkça gösteriyor.
Forum kapsamında açıklanan 242 anlaşma ve 557 milyar dolarlık yatırım taahhüdü, sadece hacmiyle değil, sektörel çeşitliliğiyle dikkati çekiyor. Enerji ve petrokimyadan kritik minerallere, yapay zeka ve veri merkezlerinden savunma sanayi, turizm, altyapı, sağlık ve eğitime uzanan bu paket, ABD’nin Suudi Arabistan’daki en büyük yabancı yatırımcı konumunu pekiştirirken, Suudi kamu fonları ve özel sermayesinin de ABD’de daha üretken alanlara kayacağını gösteriyor.
Bu çerçevede temel soru şu: Neden 557 milyar dolarlık paket sıradan bir ticari anlaşma seti değil? Yanıt, hem anlaşmaların sektörel bileşimi hem de bu bileşimin küresel güç rekabetiyle kesişiminde yatıyor. Yapay zeka ve veri merkezleri alanındaki işbirliği, ABD’nin teknoloji ve yarı iletken üstünlüğünü Körfez üzerinden tahkim ederken, Suudi Arabistan’ı Vision 2030 kapsamında bölgesel bir “dijital üsse” dönüştürmeyi hedefliyor. Kritik mineraller, enerji dönüşümü ve savunma projeleri ise ilişkiyi “petrol karşılığı güvenlik” formülünden çıkarıp, tedarik zincirleri ve yüksek teknolojiye dayalı çok katmanlı bir ortaklığa taşıma arzusu güdüyor. Dolayısıyla paket, ABD’nin küresel teknoloji ve tedarik zinciri stratejisi ile Suudi Arabistan’ın 2030 vizyonunun kesiştiği stratejik bir dönüm noktası niteliği taşıyor.
Yeni ekonomik ve teknolojik çerçeve
Ziyarete çerçeve sağlayan “Stratejik Ekonomik Ortaklık” Belgesi, iki ülke arasındaki yeni dönemin hukuki ve kurumsal omurgasını oluşturuyor. Enerji, savunma sanayi, yapay zeka ve dijital altyapı, madencilik ve kritik mineraller, ulaştırma ve lojistik, sağlık, eğitim ve turizm gibi başlıklar, önümüzdeki on yıla yayılan işbirliğinin ana sütunları olarak tarif ediliyor. Böylece 242 anlaşma, dağınık mutabakatlar değil; stratejik öncelikler etrafında kümelenen bir bütün haline geliyor.
Belgenin en kritik boyutunun, ilişkinin karakterine dair ima ettiği dönüşüm olduğu söylenebilir. Soğuk savaştan bugüne kadar ABD-Suudi Arabistan hattı çoğunlukla “petrol karşılığı güvenlik” formülüyle özetleniyordu. Son yıllardaki tartışmalar, bu modelin hem ABD iç siyasetindeki baskılar hem de küresel enerji dönüşümü nedeniyle sürdürülemez hale geldiği konusuna yoğunlaşıyordu. Bu anlamda, Stratejik Ekonomik Ortaklık Belgesi, ilişkiyi güvenlik merkezli denklemden ekonomi ve inovasyon merkezli bir çerçeveye taşıyan dönüşümü kurumsallaştırıyor.
Enerji işbirliği bile artık sadece ham petrol tedariki olarak tanımlanmıyor; yenilenebilir enerji yatırımları, hidrojen projeleri, enerji verimliliği, şebeke modernizasyonu ve kritik minerallerde ortak işleme kapasitesi gibi alt başlıklara yayılıyor. Bu, 2030 Vizyonu hedefleriyle paralel olarak, Suudi Arabistan’ı yalnızca petrol tedarikçisi olarak görmekten çıkarıp, enerji dönüşümü ve tedarik zinciri çeşitlendirmesi stratejisinin kilit ortağı olarak konumlandırıyor. Savunma ve güvenlik alanı tamamen geri plana itilmese de gelişmiş sistemler, siber güvenlik ve uzay projeleri giderek daha fazla iki ülkenin ortak teknoloji ve veri altyapısıyla iç içe tanımlanıyor.
Belgenin teknoloji ve dijital altyapı boyutu ise Riyad’ı, yalnızca sermaye ihracatçısı veya büyük bir pazar değil, bölgesel yatırım, veri ve inovasyon merkezi olarak çerçeveliyor. 2030 Vizyonu’ndaki dijital ekonomi ve yapay zeka hedefleri, ABD’nin küresel yarı iletken tedarik zincirini güvenli müttefiklerle çeşitlendirme ve yapay zeka liderliğini tahkim etme öncelikleriyle çakışıyor. Bu çerçevenin, bir yandan ilişkileri kişisel liderliklere ve kısa vadeli krizlere daha az bağımlı kılmayı, diğer yandan teknoloji, veri ve kritik mineraller üzerinden kurulan daha derin bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi yaratmayı hedeflediği söylenebilir.
557 milyar dolarlık yatırım sepeti
Açıklanan 242 anlaşma, aynı zamanda çok katmanlı bir yatırım sepeti sunuyor. Enerji ve petrokimya alanında üretim kapasitesinin modernizasyonu, rafineri ve depolama altyapısına dönük projeler; yenilenebilir enerji ve hidrojen mutabakatları; savunma sanayisinde gelişmiş sistemler ve bakım-onarım merkezleri; liman, demir yolu ve havaalanı yatırımları; turizm ve gayrimenkul projeleri; finans, sağlık ve eğitim ortaklıkları bu sepetin temel bileşenleri.
Bu tablo, ABD’nin Suudi Arabistan’a doğrudan yatırımlarının ölçeği ve niteliğinde belirgin bir değişime işaret ediyor. Halihazırda Suudi Arabistan’ın en büyük yabancı yatırımcısı olan ABD, yatırımlarını artık enerji ve savunmayla sınırlamıyor; yapay zeka, bulut bilişim, veri merkezleri ve yarı iletken ekosistemi gibi yüksek katma değerli alanlara taşıyor. Bunun, iki ülke arasındaki ticaret dengesi üzerinde de birkaç düzlemde etkisi olacaktır.
Kısa vadede, ABD şirketlerinin üstleneceği büyük projeler, ABD’nin mal ve hizmet ihracatını artırma potansiyeli taşıyor. Enerji ekipmanları, savunma ürünleri, makine-teçhizat, inşaat, mühendislik, yazılım ve bilişim hizmetleri gibi kalemlerde ABD lehine bir artış beklenebilir. Orta–uzun vadede ise Suudi sermayesinin ABD’de portföy yatırımlarından altyapı, yenilenebilir enerji ve teknoloji şirketlerine kayması, ilişkiyi sadece ticaret dengesi üzerinden değil, karşılıklı yatırım stokları ve kar transferleri üzerinden tanımlanan daha karmaşık bir yapıya dönüştürüyor. Suudi Arabistan açısından bakıldığında paket, turizm, lojistik, madencilik, yenilenebilir enerji ve yapay zeka gibi petrol dışı alanlara yönelen sermaye sayesinde, petrol fiyat döngülerine bağımlılığı azaltma çabasının önemli bir aracı haline geliyor.
Küresel piyasalar açısından paket; Suudi enerji altyapısına yönelik ertelenmiş yatırım riskini azaltarak arz güvenliği ve fiyat istikrarı beklentilerini destekliyor, Körfez’e doğru sermaye akımlarını hızlandırma potansiyeli taşıyor ve Avrupa Birliği, Çin, Hindistan gibi aktörleri bölgedeki konumlarını yeniden kalibre etmeye zorluyor. Böylece, Suudi petrol dışı dönüşüm hedefleri ile ABD’nin küresel jeoekonomik öncelikleri arasında güçlü bir kavşak noktası oluşuyor.
İkili bir yatırım paketinden fazlası
Sonuçta Washington’da açıklanan paket ve Stratejik Ekonomik Ortaklık belgesi, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerini klasik güvenlik paradigmasının ötesine taşıyan yeni bir karşılıklı bağımlılık katmanı inşa ediyor. Yapay zeka ve yarı iletkenler, veri merkezleri, kritik mineraller ve enerji dönüşümü üzerinden kurulan bu yapı, bir yandan jeopolitik dalgalanmalara rağmen ekonomik ve teknolojik işbirliği için bir “sigorta” işlevi görebilirken, diğer yandan büyük güç rekabetinin Ortadoğu ve Körfez’e daha yoğun yansıması riskini de beraberinde getiriyor.
Önümüzdeki dönemde bu mimarinin seyrini, bölgedeki jeopolitik gerilimler; ABD Kongresi ve Suudi iç dengelerinde yaşanacak tartışmalar ile Riyad’ın ABD ile derin entegrasyonunu BRICS ve Kuşak-Yol gibi alternatif platformlarla nasıl dengeleyeceği belirleyecek. 557 milyar dolarlık paket, bu açıdan iki ülke arasında riskleri tamamen ortadan kaldıran bir son nokta değil fakat enerji ve güvenlikten ekonomiye, petrolden veriye uzanan yeni bir ortaklık eşiği olarak, hem ikili ilişkiler hem de küresel jeoekonomik rekabet açısından yakından izlenmeyi hak ediyor.
Kaynak: AA / Doç. Dr. Recep Yorulmaz



