[Analiz] Savaş asla bir tiyatro değildir! Yaşanan İsrail'in bölgesel hegemon güç olmasıdır! - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

[Analiz] Savaş asla bir tiyatro değildir! Yaşanan İsrail’in bölgesel hegemon güç olmasıdır!

Abone Ol 
  • Yaşanılan esas olarak İran’ın “hegemon güç” olmasında yeni bir virajın dönüldüğünü göstermektedir. Plan bellidir: İsrail, “dev”(!) İran’a meydan okumuş ve 13 Haziran’daki ani baskınıyla istediği hedefe ulaşmıştır. Son 12 günde yaşanılanlar İran’ın özellikle 1990’lı yılların başlarından itibaren sergilediği “bölgesel savaş gücü” görüntüsüne kavuşamayacağını sergilemektedir.
  • Gazze soykırımı, bu planın bir parçasıdır. Lübnan’da Hizbullah ve Suriye’deki Şii milis güçlerin yok edilmesi veya savaşa hale getirilmesi önemli ataklardır. Kuşkusuz, bundan sonraki ana gelişmelerden biri, Irak’taki “anayasal kimlik taşıyan” Şii milis unsurların doğrudan Irak merkezi yönetiminin kontrolüne girmesi ve zaman içinde tasfiyelerinin sağlanması olacaktır.

Ardan ZENTÜRK

İsrail, kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği ilk “Arap olmayan devlet ile savaşta” yüksek kazanımlarla -şimdilik- ateşkes arası verdi. Ortadoğu’da ateşkesler kırılgandır, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşan tarafların ikisine de karanfil sunarak gerçekleştirdiği ve istediğine ulaştığı bir 48 saat yaşandı.

  1. Trump, kendi kamuoyu nezdinde iyice köşeye sıkışmış İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu, Amerikan bombardıman uçaklarını İran’ın Fordu, Natanz ve İsfahan nükleer tesislerine yönlendirerek rahatlattı. Bunu yaparken, Katar üzerinden İran’ı uyarmayı unutmadı. Amerikan B-2’lerden atılan 6 adet sığınak delici dev bombanın Fordu’da ne ölçüde hasara neden olduğu belli değil ama, belli olan gerçek açıktır: İran’ın nükleer programının zenginleştirilmiş uranyum ürünleri ve alt yapısı bir şekilde varlığını sürdürüyor.
  2. Trump, İran’la uzun süreli bir savaşı asla düşünmediğini net olarak sergiledi, bombardıman öncesinde yaptıklarının karşılığını, bölgedeki Amerikan üslerine dönük”danışıklı” İran saldırısıyla aldı. Zaten, bombardıman öncesi bilgiyi, Ortadoğu’daki 40 bin Amerikan askerinin büyük bir İran misillemesi altında kalmaması için yapmıştı, bu kez İran, Amerikan üslerine dönük “zayıf” misillemesini yine Katar üzerinden önceden duyurdu.Ulusal hava sahasını İsrail Hava Kuvvetleri’ne kaptırmış İran için acil bir ateşkes ihtiyacı vardı. İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakci, İstanbul ve Moskova’da yaptığı açıklamalarda, “İsrail durursa biz de dururuz” diyerek bunu göstermişti.

TANIK OLDUĞUMUZ TİYATRO DEĞİL, İLK TEMASTI…

Gözden kaçırılmaması gereken ana gerçek, İsrail’in, tarihinde ilk kez Arap olmayan, ordusu (Devrim Muhafızları dahil) iddialı, 1980’den günümüze doğrudan cephede veya vekil savaşçıları üzerinden savaş bir devlet ile ilk savaşının yaşanmasıdır.

İsrail ve Batı emperyal güçleri -şimdilik- İran’daki molla rejiminin hızlı bir süreçte yıkılmasına yol açacak düzeyde yıpranmasına izin vermediler. Bunun iki nedeni vardır: a- İran gibi 85 milyon nüfuslu, çok etnik gruplu bir devletin iç savaşa yönelip, nihayetinde parçalanma riski taşıması, bugün, küresel sistemin taşıyacağı bir risk değildir. Özellikle, böyle bir süreçte ülkenin Kürdistan olarak adlandırılan bölgesi ile Doğu-Batı Azerbaycan eyaletlerinde ortaya çıkacak tabloyu kimse tahmin edemez, b- İran bir süre daha İsrail’de kurumsallaşan, işgalci ve saldırgan kimliği ile yayılma stratejisini geliştiren ve Batı desteğinde “hegemon güç” olma yolunda ilerleyen İsrail için “kullanılabilir araç” kimliği taşımaktadır. “İran tehdidi” bölgedeki Arap devletlerinin İsrail’in kontrolü altına girmesine, yayılmacı siyaset karşısında reflekslerinin zayıflamasına neden olan sihirli bir kavramdır!.. İran’ın tırnakları söküldü, ama bu haliyle bir tehdit unsuru olarak kalması arzu edilen bir durumdur.

Yaşanılan bu süreçte ABD ile İran arasında atılan “temkinli adımları” hemen “tiyatro” olarak nitelemek ancak bir sosyal medya hastalığı olarak değerlendirilebilir. İnsanlar günümüzde çabuk karar veriyorlar, hızlı fikir değiştirebiliyorlar.

Yaşanılan esas olarak İran’ın “hegemon güç” olmasında yeni bir virajın dönüldüğünü göstermektedir. Plan bellidir: İsrail, “dev”(!) İran’a meydan okumuş ve 13 Haziran’daki ani baskınıyla istediği hedefe ulaşmıştır. Son 12 günde yaşanılanlar İran’ın özellikle 1990’lı yılların başlarından itibaren sergilediği “bölgesel savaş gücü” görüntüsüne kavuşamayacağını sergilemektedir.

Böyle bir İran, şu anda, bölgedeki bütün devletler için uygun bir İran’dır, ülkenin geleceği, artık, halkın eylem ve kararlarına bırakılmıştır. Dışarıda bu ölçüde ağır darbeler almış bir rejimin, geçmişte yaşanılanlara benzer şekilde kendi halkına karşı kanlı sokak baskınları ve seri idamlar geliştirip geliştirmeyeceği ayrı bir soru işaretidir.

Bu öyküde kazanan taraf, Trump’tır. Eğer ileri sürdüğü gibi, ateşkes kalıcı bir kimlik kazanırsa, Amerikan başkanı ilk kez, “güç kullanarak barış sağlama” teorisini gerçekleştirmiş olacaktır. Ne Netanyahu’nun ne de Ali Hamaney’in bu kadar yıkımdan sonra bir de Amerikan Başkanı ile zıtlaşmaya girmek istemeyecekleri beklenmelidir.

Gelişme, Hizbullah’tan sonra Hamas için de final kimliği taşımaktadır. Trump, kuşkusuz, en kısa zamanda Gazze’deki korkunç duruma noktayı koyan, orada açlık yaşayan 2 milyon insanı kademeli olarak ve kendisinin planları doğrultusunda hareket etmeye zorlayarak kurtaran Amerikan Başkanı olmayı seçecektir.

BATI, ORTADOĞU’YU İSRAİL İLE YÖNETMEK PLANINDA…

Tanık olunan gerçek, iktidarlar değişse bile Amerika Birleşik Devletleri-Avrupa Birliği-İngiltere hattında bir uzlaşma olduğunu ve bu planın 7 Ekim 2023 Hamas saldırısından bu yana kararlı şekilde uygulandığını işaret ediyor: İsrail’i hegemon güç yapmak!..

Gazze soykırımı, bu planın bir parçasıdır. Lübnan’da Hizbullah ve Suriye’deki Şii milis güçlerin yok edilmesi veya savaşa hale getirilmesi önemli ataklardır. Kuşkusuz, bundan sonraki ana gelişmelerden biri, Irak’taki “anayasal kimlik taşıyan” Şii milis unsurların doğrudan Irak merkezi yönetiminin kontrolüne girmesi ve zaman içinde tasfiyelerinin sağlanması olacaktır.

Yemen’deki Husiler için zor günlerin yaşanacağı ayrıca açık bir gerçektir.

Suriye, artık, “hegemon güç” İsrail ile ana destekçisi Amerika’nın kontrolündedir. Ahmed el-Şara’nın iktidarı, artık “ehlileşmiş eski bir cihadçı” kimliğini güçlendirmesine ve ülkenin kapılarını İsrail’e açmasına bağlıdır.

13 Haziran sabahı İran’ın Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı ve dini lider Hamaney’in askeri başdanışmanını öldüren bir güç karşısında Şam’daki rejimin kadrolarının yapabileceği çok fazla bir şey yoktur.

Plan, “Gazze için dökülen timsah gözyaşları” ile yürümekte ve hedefine ulaşmaktadır.

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’ün bu plan karşısında sergiledikleri acziyet, giderek “eğitimli çaresizliğe” dönmektedir. Bir dönemin İsrail’e dönük ana tehdit unsurları Irak, Suriye, Libya ve Sudan artık devre dışıdır. Magrip ülkelerinden Fas’ın teslimiyeti, Tunus’un kendi iç çatışmasını çözememiş olması, ayakta kalma şansı yakalamış Cezayir’in tek başına bir eylem yapamaması sonucunu doğurmaktadır.

Arap dünyasının durumu, tümüyle İslam coğrafyasını kilitlemektedir.

Ortadoğu, Benyamin Netanyahu’nun sergilediği “kurumsal faşizmin” talepleri doğrultusunda “hegemon güç” İsrail ile yaşamaya alıştırılmaktadır.

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close