Orta Afrika Cumhuriyeti’nde yıllardır süren şiddetli çatışmalar, kara mayınları ve el yapımı patlayıcılarının yaygın bir şekilde kullanılmasıyla yeni bir boyut kazandı. Rusya’nın mühimmat ve paralı askerlerle desteklediği hükümet ise isyancıları kontrol edemiyor.
Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC), 1960 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanmasından bu yana istikrarsız bir ülke profiline sahip.
Elmas, altın, petrol ve uranyum bakımından zengin olan ülkenin nüfusu, dünyadaki en fakir nüfuslardan biri.
2013’te Seleka grubundan Müslüman isyancıların, çoğunluğu Hristiyan olan ülkede iktidarı ele geçirmesiyle karışıklıklar başladı. Anti-balaka olarak adlandırılan, çoğunluğu Hıristiyan milislerden oluşan bir grup, Seleka’ya karşı çıkmak için ayaklandı.
Seleka, uluslararası baskı sonucu 2014 yılında iktidarı geçiş hükümetine devretti. Ancak ülkede şiddet olayları kendini göstermeye devam ediyor.
ÇATIŞMALARDAN EN ÇOK ZARAR GÖREN SİVİLLER OLDU
OAC’de artan şiddet olayları nedeniyle 2014 yılından bu yana Birleşmiş Milletler (BM) barış gücü misyonu bulunuyor.
BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephanre Dujarric, OAC’de barış gücü misyonunda görev yapan Gabonlu askerlere yönelik cinsel istismar suçlamaları üzerine 450 askeri geri çekeceklerini açıkladı. Şimdiye kadar 30’un üzerinde cinsel istismar iddiası bulunduğunu söyleyen Dujarric, Gabon’u söz konusu karara ilişkin bilgilendirdiklerini ifade etti.
Ülkedeki şiddet olaylarıyla mücadele etmek amacıyla bulunan tek grup BM barış misyonu değil. Ağustos 2018’de Rus yetkililer ile OAC’nin imzaladığı anlaşmaya göre Rus güçleri, OAC askerlerine güvenlik konusunda eğitim verme yetkisine sahip oldu.
Rus Wagner paralı askerleri, yerel orduları eğitmek, isyancı gruplarla mücadele etmek, üst düzey yetkili isimleri korumak ve özellikle sıcak bölgelerdeki altın, elmas gibi madenlerin güvenliğini sağlamak amacıyla faaliyet gösteriyor.
Rusya, kıtadaki diğer ülkelerde olduğu gibi OAC’de de etkisini artırmak için hükümete silah, mühimmat ve paralı asker desteği veriyor. Rusya’nın yardımıyla ülkenin silahlı kuvvetleri isyancı grupları geri püskürtüyor.
Geçtiğimiz haftalarda OAC yerel basınında çıkan haberlerde, Wagner grubu askerlerinin ülkenin kuzeybatısındaki Nana-Mambere şehrinde düzenlediği operasyonda 40 sivili öldürdüğü iddia edildi. Fulani kampına düzenlenen operasyondan kurtulanların ise sınırı geçerek Kamerun’a sığındığı belirtildi.
BM insan hakları uzmanlarının 31 Mart’ta yayınladığı raporda, yaklaşık bir senedir ülkede devam eden şiddetli saldırı ve insan hakkı ihlallerinin arkasında hükümetle hareket eden Wagner grubunun olduğu belirtilmişti. OAC’de 27 Aralık 2020’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında şiddet olayları daha da artmıştı.
MAYIN KULLANIMI ÇATIŞMALARIN ŞİDDETİNİ ARTIRDI
Bu ayın başlarında OAC’nin kuzeybatısını geçen bir konvoy, patlayıcı bir cihaza çaptı ve Danimarka Mülteci Konseyi’nden bir yardım görevlisinin hayatını kaybetmesine neden oldu.
Ülkede artan kara mayınları ve el yapımı patlayıcı tehdidi, yeni ve gelişmekte olan bir gerilla savaşının işaretini veriyor. Küresel Koruma Sorumluluğu Merkezi’nden Christine Caldera, “Kapalı kapılar ardında çatışmalar yaşanıyor” dedi ve artan patlayıcı kullanımının bedelini sivillerin ödediğini ifade etti.
Öte yandan, çatışmalarda kullanılan mayın ve patlayıcı maddeler, insanların yerlerinden kaçmasına neden oluyor. Ülke çapında 1,4 milyondan fazla insanın yerinden edildiği kaydedildi. Mayıs ayında Nana-Mambere bölgesindeki bir patlamanın ardından yaklaşık bin kişi köylerinden kaçtı.
OAC’deki isyancıların kullandığı mayınlar arasında 1970 ve 1980’lerden kalma Belçika yapımı güçlü bir patlayıcı olan PRB-M3 olarak bilinen bir tür tanksavar mayın olduğu tespit edildi. Silah uzmanları, bu mayınların muhtemelen Libya stoklarından kaçırıldığını söyledi.
El yapımı IED patlayıcıların yapımının 35 dolara mal olduğu belirten uzmanlar, 500 bin dolarlık bir zırhlı aracın bu patlayıcı ile imha edilebileceğini vurguladı.
Hükümet güçleri ise isyancıları yalnızca çevre bölgelere itebiliyor. OAC Devlet Başkanı Faustin-Archange Touadera, Rusya ile ittifak kurduğuna ilişkin eleştirileri yanıtlamazken, isyancılarla diyaloğa açık olduğunu söyledi.
Uzmanlar, çatışmaların sona ermesi için askeri çözümün çare olmadığını vurguluyor. Devletin Müslüman nüfusa karşı uzun süredir devam eden ayrımcılığı ise isyancı grupların ortaya çıkmasındaki temel neden olarak görülüyor.
Kaynak:IntellStrategy