[ANALİZ] Önemli olan İsrail’in durdurulmasıdır! İran çökerse sıra Pakistan-Türkiye’ye gelir
ARDAN ZENTÜRK
İsrail’in İran’a karşı başlattığı askeri saldırının, tahminlerin ötesinde uzun bir süreyi kapsayacağı ve esas olarak, her iki taraf için de ölüm-kalım mücadelesine dönüşeceği çabuk anlaşıldı.
İran füze kuvvetlerinin İsrail’in efsanevi Demir Kubbe’sini alt etmesi ve Tel Aviv ile Kudüs’te sağladığı askeri/psikolojik üstünlük, saldırıya karar veren gücün tahminlerinin ötesinde bir direnişle karşılaşacağını ve İsrail toplumu ile ekonomisinin taşıyamayacağı büyük bir cephenin açılmasına yol açtı.
İsrail ordusu, dün akşam itibariyle, iki önemli cephede savaşa girdiğini kabul etti ve bu iki cephede Gazze’yi geriye alırken, ana savaş cephesinin İran olduğunu kararlaştırdı. İsrail Savunma Bakanı İsrael Katz’ın açıklamasında “İran sivil yerleşim birimlerini hedef alan füze saldırılarına devam ederse Tahran büyük bir ateşle karşılaşacak” demesi, Tel Aviv’de yaşanılan panik havasını göstermesi bakımından önemlidir.
İsrail uzun savaşlara alışık bir toplum değildir. Tarihinde ilk kez, Gazze’de 1.5 yılı aşan bir savaşı sürdürüyor, arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin tam desteği olmasa, bu savaşı bile sürdürmesinin büyük bir soru işareti olduğu görülüyor. Kendini saldırı cephesinden uzak tutmayla çalışan fakat işin başından bu yana planlamanın içinde olduğu son açıklamalar ile belli olan Amerikan yönetiminin saldırı öncesi olağanüstü hacimde Hellfire füze sistemi sevkiyatını İsrail ordusuna gerçekleştirmiş olması, bu durumu açıkça ortaya koyan kimlik taşımaktadır.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimiri Zelenski, 5 gün önce, Joe Biden döneminde alımı hakkında anlaşma imzalanmış 20 bin füzenin Trump tarafından son anda Ortadoğu’ya yönlendirilmesini sert bir şekilde eleştirmişti.
İRAN HALKI İÇTEN CEPHE AÇAR MI?..
İsrail’in İran’ın nükleer çalışmasını bu ülkeyi sürekli bombalayarak durduramayacağı, harekatın ilk günü anlaşıldı. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ilk gün itibariyle yaptığı açıklamada İran halkını “molla rejimine” karşı harekete geçmeye çağırması dikkat çekti. İsrail ve bağlantısında Amerika’dakei neocon/Siyonist lobinin savaşın devamında İran rejimini çökertmeyi hedeflediği açık gerçektir.
Konu, Türkiye veya İran olduğunda bir savaş halinde halkın, sevmediği yönetime karşı ayaklanma seçeneğini kullanmasının hayli zor bir senaryo olduğu açık gerçektir. Doğu toplumları, kendi aralarındaki sert tartışmaları bir dış tehdit karşısında askıya alma ve bütünlük içinde mücadele etme refleksine sahiptirler.
Bununla birlikte, İran sosyal medyasındaki bir çok hesabın toplumun rejime dönük muhalif düşüncelerini taşıyan düşünceleri taşıması önemliydi. İran halkının özellikle, ordu ve devrim muhafızlarının üst düzey komutanlarının Tahran’ın en lüks semtlerinde oturduğunu öğrenmesi, toplumun belirgin bir kesiminin İsrail saldırısı ile rejimin çökme sürecinin başlayıp başlamadığı analizlerini yapması önemle not edilmesi gereken gelişmeler olarak görülüyor.
Rejimin, uzun sürecek bir savaşta ayakta kalmasının zorlaşacağını bilerek hareket edip etmediği zamanla anlaşılacak.
TÜRKİYE İÇİN ZOR BİR SÜREÇ…
Türkiye’nin İran’a dönük saldırıyı, uluslararası hukuk ve devletlerin egemenlik hakları açısından değerlendirerek sert bir şekilde kınaması tuturlı bir siyasettir. Bununla birlikte, özellikle Irak-Suriye coğrafyasında yaklaşık 20 yıldır Türkiye’nin milli beka hassasiyetlerini hiçe sayarak politika üreten Tahran’a dönük politikanın ince ayarlı olması gerektiği de açıktır.
Türkiye, nüfusunun yarısını Türkler’in oluşturduğu İran yönetimi ile ne kadar derin siyasi anlaşmazlık ve çelişkiler yaşasa da bu ülkeyi İsrail’in pervasızlığına terk edecek bir ülke olmamalıdır. Türk toplumunda İran rejimine dönük -haklı- tepkilerin güçlü varlığı, İsrail’in yayılmacı ve saldırgan politikasına dönük reflekslerin yumuşamasına yol açmamalıdır.
Bu aşamada önemli olan İsrail’in durdurulmasıdır.
İsrail’in İran cephesinde kazanacağı bir zafer, yakın gelecekte Pakistan ve Türkiye’nin de benzer baskılar ve kumpaslar ile karşılaşmasının yolunu açacaktır.
1982 Oded Yinon Siyonist Planı, esas olarak, İsrail’in kalıcı güvenliği için çevresindeki büyük ve güçlü ordulara sahip Müslüman nüfuslu devletlerin parçalanmasını öngörür. Bu plan; şu ana kadar Irak-Suriye-Lübnan hattında, Libya, Sudan ve Yemen’de net bir başarıya ulaşmış görünüyor. İsrail’in komşusu olan güçlü gözüken Arap devletleri Mısır ve Suudi Arabistan, bütünlük, egemenlik ve varlıklarının ancak İsrail ile kayıtsız-şartsız anlaşma çizgisinde garanti altına alınabileceğini kabul ediyorlar.
Mısır tarihinde seçimle iş başına gelmiş ilk ve halen son cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi, Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri tarafından açıkça desteklen, perde arkasında İsrail’in olduğu bir darbe ile deviren Abdülfettah el-Sisi’nin Gazze’ye ulaşmaya çalışan vicdan sahibi konvoy üyelerine karşı sergilediği tutum açık örnektir.
Gazze soykırımı, İsrail tarafından gerçekleştirildi, ortakları ise, ellerindeki askeri gücü kışlalarına kilitleyip İsrail askerlerinin elini rahatlatan komşu Arap devletlerinin yöneticileridir.
İSRAİL, HEGEMONİK GÜÇ OLMA STRATEJİSİNDE…
Beşer Esed rejiminin yıkılmasından sonra Suriye’de yaşanılanlar, Amerika’da hakim güç olan neocon-Siyonist siyasetin İsrail’i bütün yönleriyle Ortadoğu’da hegemon güç yapma yönünde olduğunu gösterdi.
Bunu önleyebilecek tek devlet; Pakistan ile olan ittifakını daha da güçlendirmesi halinde Türkiye olduğu açıktır. Türkiye’nin yeni kurulmuş Suriye hükümetine ve bağlantısında bu ülkede sürmekte olan yapılanmaya verimli katkı yapmayı ikinci palana alması, esas olarak, “etkili güç” konumunu yakalaması gerekmektedir.
Ortadoğu, İsrail’e karşı özellikle Suriye coğrafyasında “kırmızı çizgilerini” net olarak çizmiş ve bunu uygulamakta kararlı bir Türkiye’yi beklemektedir. İsrail Başbakanı, geçtiğimiz mart ayının başında Washington’a doğru yola çıkarken, “Başkan Trump ile yeni Ortadoğu haritasını görüşmeye gidiyorum” demişti, bu, İsrail’in Ortadoğu’nun yeni siyasi coğrafyasını belirleyecek hegemon güç olma stratejisini benimsediğini gösteriyor. Nitekim, Başkan Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi olarak atadığı Ankara’daki Amerikan Büyükelçisi Thomas Barrack’ın işi, İngiliz-Fransız sömürgecilerin Sykes-Picot ile çizdiği haritaları eleştiriden Sevr ve Lozan anlaşmalarını kadar taşıyan açıklamalar yapması, bölge haritasının Amerikan çıkarları doğrultusunda yeniden çizileceğinin yeni işaretlerini verdi.
İran artık kilit ülkedir, bölgenin geleceğini ise şu anda savaşan İsrail ve İran’dan hangisinin geri çekilmek zorunda kalacağı belirleyecektir.