Analiz: İstihbaratın değişen doğası ve istihbarat diplomasisi
Ankara’da gerçekleştirilen CIA ve Rus istihbaratı toplantısı üzerinden Türkiye’nin istihbarat diplomasisi.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Devlet Başkanı Joe Biden, geçen ay Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Ukrayna’da nükleer silah kullanabileceğini ve bu konuda blöf yapmadığını” açıklamasının ardından 1962 Küba Krizi’nde yaşanan nükleer savaşa atıfta bulunarak dünyanın “Armageddon’un” eşiğinde olduğunu açıklamıştı.
Soğuk Savaş’ın artık neredeyse unutulmuş olan nükleer savaş ihtimali 21. yüzyılın ilk çeyreğinde geçmişin hayaleti olmaktan çıkarak günümüzün gerçekliğine dönüşmüş görünüyor.
Dünyanın en büyük nükleer silah stokuna sahip ülkesi Rusya ile nükleer silahı tarihte ilk kez kullanan ABD’nin, nükleer silah kullanım ihtimali üzerinde oynadıkları siyaset, emsali görülmemiş bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu işaret ederek bir kez daha yüreklere korku verdi. Bu korkunun bir nedeni de iki ülkenin üst düzey yetkililerinin, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna saldırısının ardından yüz yüze temaslarının olmamasıydı. Uluslararası krizlerde üst düzey temasların yüz yüze gerçekleşmesinin önemi, çatışma ihtimalinin yüksek olduğu anlarda iletişim kanalları açık tutularak yanlış anlamalara geçit vermeyecek sağlıklı bir mekanizmanın gerekliliğini bir kez daha hatırlattı.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, CIA Başkanı Bill Burns ve Rusya Dış İstihbarat Servisi Başkanı Sergey Narişkin’in 14 Kasım’da MİT’in ev sahipliğinde Ankara’da bir araya geldiğini teyit etti.
Türkiye’nin arabuluculuk misyonunda MİT’in rolü
Bu süreçler yaşanırken Ukrayna Savaşı’nın başından bu yana gerek savaşan taraflar gerekse de savaşın dolaylı tarafları arasında dengeleyici bir diplomasi yürütmeyi başaran Türkiye’den gelen bir haber Armageddon’un önlenmesi anlamında uluslararası medyanın gündemine düştü.
Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Reuters’e verdiği demeçte, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Başkanı Bill Burns ve Rusya Dış İstihbarat Servisi Başkanı Sergey Narişkin’in 14 Kasım’da MİT’in ev sahipliğinde Ankara’da bir araya geldiğini teyit etti.
MİT, son yıllarda istihbarat diplomasisi olarak adlandırılan süreçte geleneksel diplomasinin uygulanmasında gerek iç gerekse dış politikada hassasiyet doğurabilecek alanlarda aktif bir şekilde yer alıyor.
Altun, Türkiye’nin bu görüşmeyle küresel barışa sunduğu katkıya değinerek toplantıda “nükleer silahların kullanımı başta olmak üzere uluslararası güvenliğe yönelik tehditlerin ele alındığını” belirtti. Amerikan Milli Güvenlik Konseyi kaynakları görüşmede, Rusya’da tutuklu bulunan iki Amerikan vatandaşının esir değişiminin de gündeme geldiğini ifade ettiler. Bu durum iki istihbarat başkanı arasındaki görüşmenin yalnızca küresel güvenlik tehdidi ile sınırlı olmadığını, öte yandan ikili ilişkileri ilgilendiren hususlarda da iletişim kanalı olarak Ankara’nın kolaylaştırıcı etkisini gösterdi.
Nitekim nisan ayında da Rus pilot Konstantin Yaroşenko ile Amerikan deniz piyadesi Trevor Reed’in yine MİT’in eşgüdümü ve gözetiminde Türkiye’de takası gerçekleştirilmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle de Türkiye’nin bu takasa aracılık etmesi barış, diyalog ve iş birliği açısından önemliydi. Ayrıca Türkiye’nin arabuluculuk misyonu açısından da anlamlıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın takasla ilgili vurgusu bununla da sınırlı değildi: MİT’in üstlenmiş olduğu rol “istihbarat birimleri arasındaki eşgüdüm ve yakın diyaloğun devam ettirilmesi açısından gerekli” ve “insani trajedilerin önüne geçilmesine ve istikrar ortamının sağlanmasına katkı” sağlıyordu.
Büyük güç rekabetinin 21. yüzyılı şekillendireceği küresel sistemde Türkiye’nin milli güvenliğinin tesisinde geleneksel istihbaratın yanında diplomatik istihbaratın da hayati önemi haiz olacağı görülüyor.
İstihbarat teşkilatlarının ülkelerin özellikle dış politika yapım ve uygulama süreçlerinde üstlendikleri rolle ilgili önemli bir literatür bulunuyor. Teşkilatların doğaları gereği geleneksel diplomasiden farklı olarak, sahip oldukları haber toplama ve bilgileri değerlendirme araçları siyasi liderlik yapılarıyla yakın mesai içindedir. İstihbarat teşkilatları bu anlamda karar alma mekanizmalarında istisnai bir görev ve sorumluluğa sahiptir. İstihbarat, günümüzde artık salt karar destek mekanizmasının yanı sıra ülkelerin siyasi hedeflerine ulaşma konusunda da icra safhalarında yer alıyor.
MİT’in istihbarat diplomasisi
Bu gelişmeler paralelinde MİT de özellikle son yıllarda, istihbarat diplomasisi olarak adlandırılan süreçte geleneksel diplomasinin uygulanmasında gerek iç gerekse dış politikada hassasiyet doğurabilecek kimi alanlarda oldukça aktif bir şekilde yer alıyor. MİT’in 2018 Faaliyet Raporu’nun sunuş yazısında istihbarat diplomasisine yapılan vurgu, Türk servisinin dış politikadaki rolünü de vurgulaması açısından önemliydi.
Raporda uluslararası sistemin ortaya koyduğu gerçeklikler çerçevesinde Hakan Fidan’ın ifadesiyle teşkilat “tehditler karşısında öngörülebilirliği artırmayı, hızlı hareket etmeyi ve doğru bilgiyi zamanında ilgili mercilere ulaştırmayı” ön plana çıkartırken “Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası görünürlüğüyle etkinliğini artırma amaçlı klasik istihbari faaliyetlerin yanı sıra istihbarat diplomasisi çalışmaları”na da önem atfediyordu. MİT’in siyasi karar alıcılar açısından vazgeçilmez nitelikleri özellikle anlık gelişmelere bağlı olarak geleceğin belirsiz ve muğlak küresel jeopolitik alanlarında siyasi otoritenin önünü aydınlatabilme kabiliyetleriyle ön plana çıkıyor.
Türkiye’nin hayli girift bölgesel jeopolitik sınamalardan geçtiği günümüzde MİT’in, Ankara’nın dış politik hedeflere ulaşmasında neredeyse kilit roller üstlendiği hassas süreçler yaşanıyor. Levant, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu coğrafyasında bölge ülkeleriyle yürütülen istihbarat diplomasisinde, özellikle ilişkilerin sorunlu olduğu başkentler nezdinde milli güvenliğin yeniden mimarisinde ilginç bir sürece tanıklık ediliyor.
Resmi açıklamalara göre iç savaşın devam ettiği Şam yönetimiyle, Mısır ve İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesinde MİT’in, muhatabı olan teşkilatlarla istihbarat diplomasisini yürüttüğü anlaşılıyor. Öte yandan kamuoyunda çok dikkat çekmeyen ancak MİT’in Türk dış politikasında etkisinin ne olduğuyla ilgili bir haber-analiz istihbarat teşkilatının ne denli etkin bir araç olabileceğinin de göstergesi oldu.
Aslında bu durumun anlaşılabilir bir yanı da var. İstihbarat teşkilatları, görevleri gereği milli güvenlikle ilgili konularda daimi tehdit algısını izleme, bilgi toplama ve analiz süreçleriyle ilgili diğer kurumlara nazaran daha fazla bilgiye sahip. Dolayısıyla hasımlarının dış politikada niyetlerinin ne olduğu ve mevcut siyasi karar alıcıların gerek iç gerekse dış politikada hangi hususlarda hassasiyet gösterdikleri teşkilatların doğrudan ilgi alanına girer.
Bu çerçevede hasımların siyasi liderlik yapılarının karar alma şekillerini ve liderliklerin psikolojik yapılarını anlık takip etmek istihbaratın olağan görevleri arasında yer alır. Madrid örneğinde de MİT’in müzakere masasının diğer tarafındaki ülkelerin hassasiyetleri konusunda anlık bilgi akışına sahip olduğu ve dolayısıyla krizin bertaraf edilmesinde Türk siyasi karar alıcılarına doğrudan bilgi verme konumunda olduğu akılda tutulmalıdır. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “istihbarat diplomasisi alanındaki başarılarımız sayesinde, diğer çalışmalarımızı da daha güçlü ve kararlı şekilde yürütebiliyoruz” değerlendirmesi siyasi karar alıcı ile teşkilatlar arasındaki uyuma örnektir.
MİT’in istihbarat diplomasisinde dikkat çeken uygulamalarının, siyasi liderlik ve teşkilatın dış politika hedeflerine ulaşılmasında araç-amaç birlikteliğindeki uyumunun ve “ortak dil” kullanımının sağladığı etkinin neredeyse bir kaldıraç etkisi yarattığı ortadadır. Jeopolitik sınamaların şiddetini arttırdığı, büyük güç rekabetinin 21. Yüzyılı şekillendireceği küresel sistemde Türkiye’nin milli güvenliğinin tesisinde geleneksel istihbaratın yanında diplomatik istihbaratın da hayati önemi haiz olacağı görülüyor.
Kaynak: AA / Dr. Kaan Kutlu Ataç