Analiz: BM 78. Genel Kurul Toplantısı ve ‘Türkiye Yüzyılı'nın diplomasi kodları - M5 Dergi
DünyaÖne Çıkan

Analiz: BM 78. Genel Kurul Toplantısı ve ‘Türkiye Yüzyılı’nın diplomasi kodları

Abone Ol 

Türkiye’nin Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona erdirilmesine yönelik çabaları, küresel gıda krizini önlemeye yönelik girişimleri, Libya’ya yaptığı insani yardım ve Sıfır Atık Hareketi, Erdoğan’ın yaklaşımının sadece söylem düzeyinde kalmadığını eylem düzeyinde de karşılık bulduğunu göstererek Türkiye’nin uluslararası toplum nezdindeki itibarını artırmaktadır.

19 Eylül 2023 tarihinde başlayan BM 78. Genel Kurulu Toplantısı’nın temasının “Güvenin Yeniden Tesisi ve Küresel Dayanışmanın Yeniden Canlandırılması” olarak seçilmesi, BM’deki yönetsel açmazlara ve uluslararası sistemdeki sorunlara çözüm üretme isteğini yansıtmaktadır. 11 Eylül saldırılarından Rusya-Ukrayna savaşına kadarki süreçte meydana gelen krizler uluslararası sistemde belirsizliğin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiş, bu da devletleri küresel yönetişimi öncelemek yerine tek taraflı politika uygulamaya sevk etmiştir. Bu süreçte BM’nin örgütsel yapısı sebebiyle işlevsiz kalması, uluslararası sistemde rekabet ve çatışmanın yoğunlaşmasını beraberinde getirmiştir. Uluslararası ilişkilerde rekabet ve çatışmanın yoğunlaşması ise Kuveyt’in işgal edilmesi sonrasında BM Güvenlik Konseyi’nin Irak’a karşı kuvvet kullanma kararı alması ve 11 Eylül saldırıları sonrasında uluslararası toplumun terörle mücadelede dayanışma sergilemesi örneklerinde görülen “güvenin ve küresel dayanışmanın” büyük ölçüde aşınmasına neden olmuştur.

Nitekim ABD’nin Irak’ı işgal etmesi (2003), Rusya-Gürcistan Savaşı (2008), Arap Baharı (2010), Ukrayna Krizi (2013), Covid Pandemisi (2019), pandemi ile derinleşen enerji ve gıda krizi ile Rusya-Ukrayna Savaşı (2022) BM’nin uluslararası sistemdeki yönetişim sorunlarının üstesinden gelemediğini göstermiştir. Aynı zamanda Suriye, Libya, Lübnan, Afganistan, Somali ve Irak gibi ülkelerin “başarısız devlet” haline gelmeleri de uluslararası sistemdeki güveni ve küresel dayanışmayı olumsuz yönde etkilemiştir. Bunlara ek olarak sistemdeki büyük güçlerin bizatihi istikrarsızlaştırıcı aktör olarak hareket etmeleri de uluslararası sistemde güven bunalımını ve küresel dayanışmanın sarsılmasını hızlandırmıştır. Öyle ki ABD’de Biden’ın göreve gelmesi sonrasında uygulanan özelde Atlantik ilişkilerini genelde Batı merkezli liberal düzeni onarma politikası, ABD-Çin ve ABD-Rusya olmak üzere iki boyutlu büyük güç rekabetinin yoğunlaşmasına yol açmıştır. Biden yönetiminin Asya-Pasifik bölgesinde stratejik ittifaklar kurarak Çin’i çevreleme politikası ABD-Çin rekabetine sebebiyet vermiş, NATO’nun doğuya doğru genişleme süreci ve Rusya’nın Putin liderliğinde yayılmacı politika izlemesi ise ABD-Rusya rekabetini görünür kılmıştır. Söz konusu rekabet Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla sıcak çatışmaya evrilmiştir.

Güç rekabeti

Büyük güç mücadeleleri ekonomik alanda da rekabetin ve bölünmenin gün yüzüne çıkmasına sebebiyet vermiştir. Öyle ki, 9-10 Eylül 2023 tarihinde gerçekleşen G20 Zirvesi’nde Hindistan’ı Orta Doğu üzerinden Avrupa’ya bağlayacak olan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru Projesi’nin (IMEC) açıklanması büyük güç rekabetinin ekonomi alanına yansıdığını gösteren bir gelişmedir. Zira IMEC, 2013 yılında Çin tarafından tarihi ipek yolunu canlandırma ile ülkeler ve bölgeler arasında altyapı, ticaret, finans ve kültürel bağları güçlendirme hedefleriyle başlatılan Kuşak ve Yol Projesi’yle benzer amaçlara sahip olması nedeniyle bu projenin muadili olarak görülmektedir. Proje rekabetine ek olarak BRICS’in üye sayısını arttırması ve ortak para birimi oluşturma girişimi, ekonomi alanında çok kutupluluğa dayalı bir sistem kurulması istenci bağlamında dünyadaki ayrışmayı ifade etmektedir. Covid Pandemisi döneminde devletlerin kolektif insani politikalar uygulamaktan ziyade bencil çıkarları doğrultusunda hareket ederek örneğin başka ülkelere ait maske, dezenfektan gibi tıbbi malzemelere el koyması, son yıllarda iyice artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve kutsal kitaplara yönelik saldırılara karşı ülkelerin ortak tutum benimseyememesi gibi gelişmelerle birleşince uluslararası sistemdeki güven ve küresel dayanışma bunalımı daha da belirginlik kazanmıştır. Özetle 21. yüzyılda güvenin yerini güvensizlik ve belirsizlik, küresel dayanışmanın yerini ise bölünmüşlük ve bloklaşma almıştır.

Türkiye Yüzyılı’nın diplomasi kodları

İşte; belirsizlik, istikrarsızlık ve çatışma ile nitelendirilebilecek olan 21. yüzyılın bu uluslararası sisteminde, izlediği dış politika ve küresel vizyonuyla Türkiye’nin özgül ağırlığı daha fazla önem kazanmaktadır. Zira Türkiye yaklaşık son çeyrek asırlık süreçte akıllı, normatif ve istikrarlaştırıcı gücü ile hem yakın coğrafyasını hem de uluslararası toplumu ilgilendiren meselelerde sistemsel güveni ve dayanışmayı tahkim edecek adımlar atmıştır. Bu sebeple Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki konuşması uluslararası ilişkilere dair önemli hususları içermektedir. İlk kez 2005 yılında Başbakan sıfatıyla BM Genel Kurulu’nda konuşma yapan Erdoğan, 19 Eylül 2023 tarihinde BM Genel Kurulu’na 13. kez hitap etmiştir. 2007 yılındaki 62. Genel Kurul’da terörle mücadeleye, 2014 yılındaki 69. Genel Kurul’da “dünya beşten büyüktür” söylemiyle BM reformuna, 2019 yılındaki 74. Genel Kurul’da Aylan bebeğin fotoğrafını göstererek düzensiz göç sorunu ile Batının ikircikli göçmen politikasına ve 2021 yılındaki 76. Genel Kurul’da iklim değişikliğiyle mücadeleye vurgu yapan Erdoğan bölgesel ve küresel sorunlara kayıtsız kalmayan bir lider olduğunu defaatle göstermiştir. Konuşmalarında hem sorunlara hem de bu sorunlara yönelik çözümlere vurgu yapan Erdoğan’ın BM Genel Kurul konuşmaları Türkiye’nin uluslararası meselelere bakışını yansıtması bakımından ayrıca önemlidir. Dolayısıyla Erdoğan’ın BM 78. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma uluslararası sistemde yerleşik hale gelen güven kaybına ve küresel dayanışmanın zayıflamasına yönelik çözüm önerilerine işaret etmesi nedeniyle anlamlı olduğu kadar “Türkiye Yüzyılı”nda Türk diplomasisinin kodlarını içermesi bakımından da önem arz etmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından yapılacak çıkarımları sıralamak gerekirse;

i) Özelde Güvenlik Konseyi’nde genelde BM’de reform yapılması gerekliliği artık su götürmez bir gerçek haline gelmiştir. Genel Sekreter António Guterres’in II. Dünya Savaşı sonrasında inşa edilen BM’nin yapısının günümüzün gerçekleriyle uyuşmadığını ifade etmesi ve 78. Genel Kurul’un gündem maddelerinden birinin BM reformu olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM reformuna yönelik görüşlerinin gün geçtikçe daha çok kabul gördüğünü ortaya koymaktadır. Nitekim 5 daimi üyenin kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları veto yetkisi uluslararası alanda güvenin azalmasına ve küresel dayanışmanın zayıflamasına yol açmaktadır. Bu minvalde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genel Kurul’daki konuşmasında Güvenlik Konseyi’nin temel görevi olan uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması hususunda işlevsiz kaldığını vurgulamıştır. Böylesi bir uluslararası konjonktürde dünyanın hiçbir bölgesinde güvenliğin sağlanamayacağını belirten Erdoğan, dünyadaki tüm kökenleri, inançları ve kültürleri temsil etme yeteneğine sahip bir küresel yönetişimin inşa edilmesi gerekliliğini bir kez daha tekrarlamıştır. Özetle “dünya beşten büyüktür” mottosuna bağlı kalınarak yapılacak bir BM reformuyla “adil bir dünyanın mümkün” olduğunu vurgulayan Erdoğan 21. yüzyıldaki Türk diplomasisinin sacayaklarından birini de ortaya koymuştur: Türkiye Yüzyılı’nda Türk diplomasisi adil bir küresel yönetişimin ve bu yönetişimin uluslararası örgütsel platformlarının tesisi için çabalayacaktır. Böylesi bir çaba ise adil bir küresel yönetişim tesis edildiğinde Türkiye’yi bunun vazgeçilmez bir paydaşı haline getirecektir.

Küresel dayanışma

ii) Güvenin yeniden tesisi ve küresel dayanışmanın canlandırılması hususunda önemli unsurlardan biri de uluslararası sistemdeki temel ilke ve kurallara saygı gösterilmesidir. Egemenlik başta olmak üzere uluslararası sistemdeki temel ilkelerin ve kuralların ihlal edilmesi ve Filistin ile Dağlık Karabağ örneklerinde görüldüğü şekliyle işgallere karşı devletler tarafından verilen tepkilerin yetersiz kalması uluslararası düzeyde güveni ve küresel dayanışmayı baltalamaktadır. Bu bağlamda Erdoğan, Doğu Akdeniz’de barış ve güvenliğin sağlanması ile işbirliğinin geliştirilmesi için bölgede bulunan ve faaliyet gösteren devletlerin Türkiye’nin yaptığı gibi diğer devletlerin hak ve hukukuna saygı göstermesi gerektiğini vurgulamıştır. Yine Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi’nin 1967 yılındaki kararı çerçevesinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla bölgede barış, huzur ve güvenin tesis edilebileceğini, Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu ve bundan başka bir statünün dayatılmasının kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Erdoğan’ın bu vurgu ve örnekleri küresel güven ve dayanışmanın tesisi için uluslararası hukuk ve ilkelere uymanın gerekliliğini işaret ettiği kadar Türk diplomasisinin 21. yüzyıldaki ikinci sacayağını da açığa çıkarmaktadır: Türkiye Yüzyılı’nda Türk diplomasisi uluslararası hukuk ile ilkelere olan bağlılığını uluslararası kriz süreçleri de dâhil olmak üzere sürdürecektir. Nitekim Türk diplomasisi uluslararası toplum nezdindeki itibarını ve meşruiyetini buna borçludur.

iii) Terör örgütlerinin desteklenmesinin bir dış politika aracı olmaktan çıkarılması, güvenin yeniden inşası ve küresel dayanışmanın canlandırılması hususunda devletler tarafından benimsenmesi gereken elzem bir politikadır. Öyle ki, büyük güçlerin kendi nüfuz alanlarını genişletmek amacıyla terör örgütlerini bir araç olarak kullanması, çeşitli bölgelerde terör örgütlerinin etkinliğini ve devletlere yönelttikleri tehditleri arttırmaktadır. Erdoğan da Genel Kurul’daki konuşmasında Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine yönelik en büyük tehdidin PKK/PYD’ye verilen destek olduğunu belirtmiştir. Suriye’ye benzer şekilde Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sahel bölgelerinde çeşitli ülkelerin teröre karşı ikircikli tutum sergilediklerini vurgulayan Erdoğan, bahse konu ülkelerin terörle bağlantılı sorunlardan şikâyet etme hakları olmadığı şeklinde sert bir mesaj da vermiştir. Zira siyasi ve ekonomik çıkarlar için terör örgütlerine büyük güçler tarafından verilen destekler, diğer ülkeler için varoluşsal tehditler üretmektedir. Erdoğan’ın bu vurgusundan 21. yüzyıl Türk diplomasisine dair çıkarsanabilecek olan üçüncü sacayak açıktır: Türkiye Yüzyıl’ında Türk diplomasisi kategorik olarak bütün terör örgütlerine karşıdır ve bölgesel/ küresel terörle mücadele Türk diplomasisinin öncelikli faaliyet alanlarından biridir.

iv) Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve kutsal kitapları yakma girişimlerinin engellenmesi, küresel dayanışmanın canlandırılmasında hayati unsurlar arasındadır. Son yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve kutsal kitapları yakma girişimleri insan onurunu zedeleyen faaliyetlerin başında gelmektedir. İfade özgürlüğü kisvesi altında gerçekleştirilen bu faaliyetler ülkeler ve bölgeler arasında kin ve nefreti arttırmakta, başka bir ifadeyle küresel dayanışmayı sekteye uğratmaktadır. Öyle ki, kutsal kitapları yakma girişimleri hususunda uluslararası alanda ortaya çıkan tepkiler sonrasında BM Genel Kurulu, 25 Temmuz 2023 tarihinde kutsal kitaplara yönelik şiddeti uluslararası hukukun ihlali olarak tanıyan yasa tasarını kabul etmiştir. Bu anlayışla Erdoğan, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve kutsal kitapları yakma girişimlerini teşvik eden zihniyetin uluslararası toplumunun geleceğini karartmakta olduğuna dikkat çekerek, söz konusu girişimlerin engellenmesinin küresel dayanışma bağlamındaki önemini vurgulamıştır. Dolayısıyla her türlü ayrımcılığın ve nefret suçunun karşısında her yönü ile insani hususları önceleyen bir yaklaşım benimsemek Türkiye Yüzyılı’ndaki Türk diplomasisinin dördüncü temel sacayağıdır.

Yaşanabilir bir dünya bırakmak

v) Bir diğer önemli konu ise gelecek kuşaklara yaşanılabilir bir dünya bırakma anlayışının uluslararası ilişkilerde yerleşik hale getirilmesidir. Son yıllarda iklim değişikliğinin dünyanın neredeyse tamamını olumsuz yönde etkilemesi ile gıda ve su krizinin derinleşmesi, gelecek kuşakların kıt kaynaklar üzerinde çatışmalar yaşama ihtimalini giderek attırmaktadır. Bu kapsamda güvenin ve küresel dayanışmanın sürekli hale getirilmesinin gelecek kuşaklara daha iyi yaşanılabilir bir dünya bırakma ile eşlenik olduğu ileri sürülebilir. Bu düşünceden hareketle Erdoğan, Genel Kurul’daki konuşmasında su ve toprak kaynaklarının kullanımında sürdürülebilirlik çağrısını yinelemiştir. Ayrıca Erdoğan tüm devletleri, uluslararası kurumları ve sivil toplum kuruluşlarını Sıfır Atık Hareketi’ne destek vermeye davet etmiştir. Bu bakımdan tüm insanlığı ilgilendiren sorunlara kayıtsız kalmamak ve bu sorunların çözümü noktasında küresel yönetişimi işlevselleştirmeye çalışmak Türkiye Yüzyılı’nda Türk diplomasisinin beşinci sacayağı olarak görülebilir.

Türkiye’nin Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona erdirilmesine yönelik çabaları, küresel gıda krizini önlemeye yönelik girişimleri, Libya’ya yaptığı insani yardım ve Sıfır Atık Hareketi, Erdoğan’ın yaklaşımının sadece söylem düzeyinde kalmadığını eylem düzeyinde de karşılık bulduğunu göstererek Türkiye’nin uluslararası toplum nezdindeki itibarını arttırmaktadır. Nitekim Erdoğan’ın konuşması uluslararası kamuoyunda geniş yankı bulmuş Türkiye Yüzyılı, Türk Yüzyılı, Türk’ün Yüzyılı gibi ifadeler örneğin Fransız ve Alman basınında yer almıştır. Hatta yapılan bir değerlendirmeye göre Atatürk’ün yüzyıl önce inşa ettiği modern Türkiye Erdoğan’ın liderliğinde gerçek istikametinde ilerlemektedir. Ancak bu değerlendirmeyi yalnızca Türkiye iç politikası özelinde yapmak yukarıda vurgulanan tüm hususlar ışığında yetersiz kalmaktadır. Zira Erdoğan’ın ortaya koyduğu “dünya beşten büyüktür”, “daha adil bir dünya mümkün”, “Türkiye Yüzyılı” gibi vizyon ve projeksiyonlar Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin küresel siyasetin içerik ve gidişatını da şekillendirdiğini göstermektedir.

Kaynak: Star/Açık Görüş / Prof. Dr. Metin Aksoy

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close