[Analiz] ABD-Çin arasında enerji ve teknoloji rekabeti: Kritik mineraller neden önemli? - M5 Dergi
Öne ÇıkanSavunma Haberleri

[Analiz] ABD-Çin arasında enerji ve teknoloji rekabeti: Kritik mineraller neden önemli?

Abone Ol 

Yeşil ve dijital dönüşümün hızlanmasıyla birlikte kritik mineraller, küresel ekonominin en stratejik girdileri haline geldi. Uluslararası raporlar ve son zamanlarda yaşanan devletler arası gelişmeler bu minerallerin modern enerji ve teknoloji altyapıları için vazgeçilmez nitelikte olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu nedenle kritik mineraller, 21. yüzyılın yeni petrolü olarak tanımlanırken, tedarik zincirindeki kırılganlıklar jeopolitik rekabeti derinleştiriyor. Küresel ekonominin düşük karbonlu sistemlere geçiş hızı arttıkça, bu minerallere yönelik talep yükseliyor ve tedarik zinciri riskleri daha fazla görünür hale geliyor.

Kritik mineral rezervleri ve üretimi dünya genelinde az sayıda ülkede yoğunlaşmış durumda. Bu tablo, enerji dönüşümünün geleceğinin siyasi istikrarsızlık, ihracat kısıtlamaları ve piyasa manipülasyonları gibi faktörlere açık olduğunu bariz şekilde gösteriyor. Arz bu kadar dar bir coğrafi çerçevede yoğunlaştığında, küresel tedarik zinciri tek bir siyasi veya jeopolitik sorunla tehlike altına girebiliyor. Batarya teknolojilerinin hızla yayıldığı bir dönemde kritik minerallerin fiyatlarındaki sert yükselişler, bu kırılganlığın ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Nitekim uluslararası enerji ajanslarının son değerlendirmeleri de yüzde 5,5’lik yıllık üretim artışına rağmen arz güvenliği riskinin her geçen gün büyüdüğünü gösteriyor.

Nadir toprak elementleri: Kritik minerallerin daha stratejik alt grubu

Kritik mineraller geniş bir kategori oluştururken, nadir toprak elementleri (REE) (rare earth elements) bu kategorinin daha stratejik bir alt bölümünü temsil ediyor. REE’ler bataryadan ziyade yüksek teknoloji ve savunma sanayisi için kritik önem taşıyor. Bu elementler modern savunma teknolojilerinin temel bileşenleri oldukları için çok kıymetli. Bu nedenle nadir elementlerin üretimi ve işlenmesi, kritik minerallerden daha yüksek bir jeopolitik kırılganlık unsuru oluşturuyor. Küresel REE rezervlerinin yaklaşık yüzde 40’ı ve üretimin yüzde 69’u Çin’de bulunuyor. Üstelik asıl avantaj sadece rezervlerde değil; nadir elementlerin ayrıştırılması ve rafine edilmesi gibi son derece karmaşık işlemlerin neredeyse tamamının Çin’in kontrolünde olmasında yatıyor. Pekin bu nedenle REE alanında küresel tedarik zincirinin baskın aktörü konumunda ve bu üstünlüğünü ABD ile müzakerelerde stratejik bir koz olarak kullanıyor.

ABD–Çin arasında geçici ateşkes

Son yıllarda Çin ve ABD arasında yaşanan ticaret savaşları, Çin tarafından kritik mineraller ve nadir elementlerin masaya sürülmesiyle farklı bir boyut kazandı. Washington ile Pekin arasında kritik mineraller ve nadir toprak elementleri üzerinden yaşanan gerilim, karşılıklı adımlarla 2025 yılı Ekim ayı sonunda geçici bir yumuşamaya dönüştü. Çin Ticaret Bakanlığı’nın çift kullanımlı ürün ve maddelerin ABD savunma sanayisine ihracatını yasaklayan kararı ve nadir element ihracatına yönelik kısıtlamaları askıya alması bu çerçevede değerlendirilebilir. ABD de buna karşılık, ihracat kontrol rejimindeki geniş kapsamlı düzenlemeleri erteledi. Busan’daki ABD Başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping görüşmesinin ardından gelen bu karşılıklı jestler, kritik minerallerdeki gerilimi geçici olarak sakinleştirse de rekabetin özünü değiştirmiyor. ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick’in “Onlar gönderdiği anda biz de karşı önlemleri kaldıracağız” açıklaması, bu alanda masada kimin daha güçlü olduğunu çok açık biçimde ortaya koyuyor. Washington’ın kritik minerallerde ve özellikle nadir elementlerde Çin’e bağımlılığının sürmesi, bu alandaki diplomatik manevra alanını sınırlıyor ve ticaret savaşlarında da şimdiye kadar olduğundan daha yumuşak davranmasına yol açıyor.

ABD ve AB’nin yeni stratejileri işe yarar mı?

Teknik olarak “ABD veya AB gibi büyük aktörler neden kendi üretimini yapamıyor?” sorusu sıkça gündeme geliyor. Bu sorunun cevabı Çin’in devlet aklını çok iyi kullanmasında, uzun yıllar boyunca yaptığı planları yılmadan uygulamasında ve pek çok Batılı ülkenin de çevresel endişeler ve ucuz iş gücü, hammadde fiyatları gibi günübirlik nedenlerle bu işi Çin’e devretmesinde gizli. Çin düşük maliyetli üretimde üstünlük sağladıkça Batılı şirketler piyasadan çekildi. Günümüzde ABD veya AB’nin zayıf halkası sadece kaynaklara sahip olma noktasında değil; aynı zamanda bu madenleri işleme zinciri ve teknolojisindeki eksiklikleridir. Bu nedenle Washington ve Brüksel, yalnızca yerli madenciliği değil, ileri aşama işleme süreçlerini de yeniden kurma arayışına giriyor.

Trump yönetimi kritik minerallerde Çin’e olan bağımlılığı azaltmak için çok yönlü bir strateji izliyor ve hem fiyat tabanları belirlemeyi hem de stratejik mineral rezervleri oluşturmayı planlıyor. Ayrıca ABD, kritik mineral şirketlerinde hisse alımı ve tedarik zincirinin kilit noktalarında doğrudan yatırım yapma gibi önlemler de alıyor. En belirgin hamlelerden biri ise Avustralya’nın Iluka Resources’a sağladığı krediyle büyük bir rafineri kurma kararı oldu. Bu tesisin 2030’a kadar Batı ülkelerinin kritik mineral ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılaması planlanıyor. Trump ve Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’nin Washington’daki görüşmesinde bu alanda anlaşmaya varıldığının açıklanması, ABD’nin tedarik zincirini Çin dışına taşımak için güçlü bir ortaklık stratejisi izlediğini gösteriyor. Avrupa Birliği de RESourceEU planı ile kritik minerallerde ortak alım, stoklama ve Avrupa içinde işleme kapasitesini artırmayı amaçlayan projelere stratejik destek sağlıyor. Ancak bu hamlelerin kısa ve orta vadede Çin’e olan bağımlılığı azaltma ihtimali düşük. Muhtemelen Çin bu hamleleri pek de ciddiye almayarak yoluna devam ediyor

Rekabetin geleceği: Yumuşayan ton, sertleşen mücadele

ABD ve Çin arasında yaşanan geçici ateşkes, kritik mineraller alanındaki rekabetin uzun vadeli doğasını ve kırılgan ilişkileri değiştirmiyor. Mevcut dengeler, Washington’ın Pekin’in işleme üstünlüğünü kısa vadede kırmasının çok zor olduğunu gösteriyor. Yeşil ve dijital dönüşümün hızlanması ve elektrikli araç pazarının büyümesi, kritik mineralleri önümüzdeki on yılın da en belirleyici jeoekonomik ve jeostratejik unsuru haline getiriyor. Dolayısıyla bugün birkaç geçici anlaşma ile kurulan dengeler her an yine bozulabilir. Öyle ki, bu alandaki güç mücadelesi çok daha uzun süre devam edeceğe benziyor. Diğer yandan kritik minerallerdeki tekelleşme ve tedarik zincirlerindeki kırılganlık elektrikli araçlar başta olmak üzere özellikle alternatif teknolojilerin mümkün olduğu alanlarda geriye dönüşü tetikleyebilir ve Çin’e bağımlı olmak istemeyen ülkeler yeşil ve dijital dönüşümde yavaşlamak zorunda kalabilir.

Kaynak: AA / Prof. Dr. Elif Nuroğlu

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close