CER Düşünce Kuruluşu Analiz: "Erdoğan, Türkiye'yi Bağımsız Bir Bölgesel Güç Yapmak İstiyor" - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

CER Düşünce Kuruluşu Analiz: “Erdoğan, Türkiye’yi Bağımsız Bir Bölgesel Güç Yapmak İstiyor”

Abone Ol 

“Türkiye, kendisini Türk halklarının hamisi olarak konumlandırdı. Ankara güçlü bir savunma sanayii inşa etti ve askeri kuvvetlerini, özellikle donanmasını genişletti.”

Centre For European Reform düşünce kuruluşu tarafından hazırlanan raporun Türkiye Dış Politika bölümü M5 tarafından çevrilmiştir.

“Türkiye’nin son on yılda daha askeri ve iddialı bir dış politikaya geçişinin arkasında birbiriyle bağlantılı üç itici güç var. 

Birinci faktör; Erdoğan’ın göreli olarak gerilediğini düşündüğü Batı’dan bağımsız şekilde büyük bir bölgesel güç olarak Türkiye’yi yeniden kurma hırsı. Ankara güçlü bir savunma sanayii inşa etti ve askeri kuvvetlerini, özellikle donanmasını genişletti. Irak, Libya, Katar, Somali ve Suriye’de askeri üsler kurdu ve askeri dronları kullanma konusunda oldukça yetenekli hale geldi.

Türkiye, Batı ile bağlarını dengelemek isteyen Rusya ve daha az derecede de olsa Çin ile yakın ilişkiler kurdu.

Erdoğan’ın bu hırsı hem milliyetçilik hem de din ile renklendirilmiştir. Türkiye, kendisini Türk halklarının hamisi olarak konumlandırmış, Ermenistan’a karşı savaşta Azerbaycan’ı desteklemiştir. Örneğin Filistin davasını üstlenmek ve Ayasofya’yı camiye dönüştürmek gibi adımlar atmıştır.

Erdoğan Orta Doğu’daki sıradan vatandaşlar arasında popüler oldu ama aynı zamanda Ankara’nın Müslüman Kardeşler’e desteğini rejimleri için bir tehdit olarak gören Mısır, BAE ve Suudi Arabistan ile rekabete yol açtı.

Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki geniş bir deniz bölgesi ve doğalgaz kaynaklarının bir payı üzerindeki iddiasını ortaya koyma arzusu, bölgedeki çatışmaların itici güçlerinden biri olmuştur. Doğu Akdeniz’de kendine ait doğalgaz rezervi olmayan Türkiye, bölge kaynaklarının kalkınmasına dahil olmak istiyor. Bölgesel rekabet ve deniz anlaşmazlıkları Libya’da iç içe geçmiş ve Türkiye, rakiplerinin iddialarını sağlamlaştırmasını önlemek için Libya’daki çatışmalara müdahil olmuştur.

İkinci faktör; 2011’den bu yana ortaya çıkan daha tehditkar bölgesel ortamdır. Suriye ve Irak’taki çatışmaların bölgesel etkisinin en ağır yükünü Türkiye çekti.

Aynı zamanda Rusya ve İran, Türkiye’nin güney sınırındaki Suriye’deki etkilerini pekiştirdiler. Ankara, Batılı müttefiklerinin güvenlik kaygılarını tam olarak anlamadığını ve kendisine yeterli desteği sağlamadığını düşünüyor. 

Aynı zamanda Ankara kendisini giderek daha fazla Kıbrıs, Mısır, Yunanistan, İsrail ve BAE tarafından kuşatılmış olarak görüyor. ABD’nin bölgeden çekilmesi, Washington’un Libya’daki çatışmayı ele alma konusundaki eksikliği, bu rekabetleri keskinleştiren bir boşluk yarattı. Türkiye’nin sınırlarında tehditlerin çoğaldığı algısı, Ankara’yı militarize bir dış politika izlemeye teşvik ediyor. 

Türkiye’yi daha iddialı bir dış politikayı yönlendiren üçüncü güç ise Türk iç politikasıdır. 

Daha güçlü bir politikaya geçiş, PKK ile barış sürecinin başarısız olması ve AKP’nin aşırı milliyetçi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile ittifak yapmasıyla aynı zamanda gerçekleşti.

AB’nin odak noktası, Yunanistan ve Türkiye’yi farklılıkları üzerinde müzakere etmeye teşvik etmek, Kıbrıs’ta diyaloğu teşvik etmek ve Türkiye ile bölgedeki diğer devletler arasındaki gerilimi azaltmaya çalışmak olmalıdır.

AB ayrıca Ankara ile göç alanında işbirliğini daha istikrarlı bir temele oturtmaya çalışmalıdır. Türkiye’nin AB’nin komşuluğunda bir dış politika oyuncusu olarak önemi göz önüne alındığında birlik; Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve Ukrayna’da Ankara ile çalışmaya açık olmalıdır.

Son olarak, Avrupa, en azından 2023’teki bir sonraki Türkiye seçimlerine kadar katılım sürecini canlı tutmalıdır. Bunu sona erdirmek, Türkiye’yi yalnızca Batı’dan uzaklaştıracaktır. “

Kaynak: M5
Çeviri/Analiz: Adem KILIÇ

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close