[ANALİZ] ŞİÖ Zirvesi: Türkiye ve yeni küresel dönüşüm dinamikleri - M5 Dergi
GündemÖne Çıkan

[ANALİZ] ŞİÖ Zirvesi: Türkiye ve yeni küresel dönüşüm dinamikleri

Abone Ol 

Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), küresel siyasetin çok kutuplu yapıya evrilme sürecinde stratejik bir kavşakta yer almaya devam etmektedir. Artan jeopolitik gerilimler, küresel ticaret savaşları, bölgesel çatışmalar ve uluslararası örgütlerin dönüşen doğası bağlamında, ŞİÖ hem mevcut sistemin içinden konuşan hem de bu sisteme eleştirel alternatifler sunmaya çalışan ancak kendi içinde de oldukça karmaşık ve parçalı bir yapıda olan bir kurumdur. Çin ve Rusya gibi büyük güçlerin öncülüğünde şekillenen bu yapı, aynı zamanda Hindistan, Pakistan, İran gibi bölgesel aktörleri ve Türkiye gibi diyalog ortaklarını bir araya getirerek çok taraflı bir platform olma iddiasını taşımaktadır. Bu bağlamda, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 31 Ağustos 2025 tarihinde Çin’in kuzeyindeki Bohai Denizi kıyısındaki Tianjin kentinde düzenlenen ŞİÖ Devlet Başkanları Konseyi Zirvesi’ne katılımı, sembolik olduğu kadar stratejik bir anlam da taşıyor.

ŞİÖ 2025 Zirvesi: Gündem, imkanlar ve kısıtlar

Bu yılki Zirve, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın devam ettiği, Gazze’de İsrail’in yürüttüğü soykırımın sürdüğü, Güney Asya ve Asya-Pasifik’te güvenlik gerilimlerinin arttığı ve ABD’nin özellikle Trump liderliğinde yeniden başlattığı küresel ticaret savaşlarının gündemi meşgul ettiği bir dönemde gerçekleştiriliyor. Çin’in ev sahipliğindeki Tianjin Zirvesi’ni, Pekin’in küresel güneyi birleştirme ve Batı’ya karşı dengeleyici bir aktör olarak öne çıkma stratejisinin bir sahnesi olarak da değerlendirmek mümkündür. Nitekim ŞİÖ’nün çok taraflılığa (multilateralism) olan vurgusu, bu örgütü tek taraflı müdahaleci eğilimlere karşı normatif bir alternatif haline de getiriyor.

ŞİÖ bugün dünya nüfusunun yüzde 43’ünü ve küresel Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYİH) yaklaşık yüzde 28’ini temsil ediyor. Aralarında Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan ve İran olan 10 tam üye, 14 diyalog ortağı ve gözlemci ülke ile birlikte ŞİÖ etki alanını genişleten bir kurum olarak öne çıkmaktadır. ŞİÖ üyeleri arasındaki artan ticaret hacmi ve yatırımlar, örgütün yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda ekonomik bir kurum olarak da etkisini artırdığını göstermektedir.

Ancak bu geniş katılım ve potansiyel, bazı zorlukları da beraberinde getiriyor. ŞİÖ bünyesindeki ülkeler arasındaki derin tarihsel ve jeopolitik farklılıklar, özellikle büyük krizlerde ortak bir tutum alınmasını zorlaştırıyor. Örneğin Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda üyeler arasında derin görüş ayrılıkları yaşanırken, Hindistan-Pakistan gerilimi ve İran-İsrail çatışması gibi meselelerde ortak ses üretilemiyor. Bu durum, ŞİÖ’nün bir kolektif güvenlik örgütünden ziyade, üyeler arası koordinasyonu sağlayan esnek bir platform olarak kalmasına neden oluyor.

Türkiye ve ŞİÖ: Stratejik yakınlaşmanın dinamikleri

Türkiye 2012’den bu yana ŞİÖ nezdinde diyalog ortağı statüsündedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Zirve’ye katılımı, Türkiye’nin Asya merkezli bir diplomatik çeşitlendirme stratejisi çerçevesinde değerlendirilebilir. Türkiye açısından ŞİÖ, bir yandan Rusya, Çin ve İran gibi önemli aktörlerle çok taraflı diyalog imkânı sunarken, diğer yandan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve NATO gibi örgütlerle kurulan çok boyutlu dış politikanın tamamlayıcı bir ayağına dönüşmektedir.

Rusya ile enerji, savunma ve diplomatik düzeyde yoğun ilişkiler yürüten Ankara, Çin ile de Kuşak ve Yol Girişimi üzerinden ekonomik bağlantılarını derinleştirmeye çalışmaktadır. ŞİÖ bünyesinde bu iki ülkeyle eş zamanlı temas kurabilmek, Türkiye için hem stratejik dengeleme hem de ekonomik fırsatları çeşitlendirme açısından anlamlıdır. Ayrıca Türkiye’nin varlığı, Batı karşıtı bir blok olarak tanımlanmak istenen ŞİÖ’nün bu algısına karşı bir denge unsuru niteliğindedir.

Bu çerçevede Zirve’nin marjında gerçekleşen son yılların en kapsamlı Türkiye-Çin görüşmesine her iki ülkenin de en üst düzey siyasi ve bürokratları katılmıştır. İlk izlenimler her iki tarafın da ilişkileri konjonktürel olarak karşılıklı kazanç çerçevesinde tutmak istediklerini ve mümkün olduğunca ortak çıkar alanlarını çeşitlendirmek istediğini göstermektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çin’in en büyük gazetesi olan Halkın Günlüğü (Peaople’s Daily) gazetesinde yayımlanan makalesinde de belirttiği gibi, Türkiye’nin mevcut küresel sistem içindeki adaletsizlikler ve kırılganlıkların ortadan kalkması için Çin’in öncülüğünde gerçekleştirilecek girişimlere destek vereceğini açıklaması iki ülke arasında gelişen ilişkileri daha ileri taşımayı amaçlayan bir mesaj içermektedir.

ŞİÖ ve küresel sistem: Tamamlayıcılık mı, alternatif mi?

ŞİÖ kapsamında hem akademik hem de siyasi çevrelerde sıklıkla dile getirilen bir diğer tartışma, ŞİÖ’nün NATO veya Avrupa Birliği (AB) gibi yapılara alternatif bir blok olup olmadığı sorusudur. Bu soruya verilecek yanıt, ŞİÖ’nün kurumsal doğasına ve stratejik hedeflerine bağlıdır. NATO gibi askeri bir ittifak ya da AB gibi yüksek düzeyde kurumsallaşmış bir entegrasyon örneği olmayan ŞİÖ, bugün için üyeleri arasında kolektif güvenlik taahhüdü içermemekte ve belirgin bir siyasi birlik vizyonu sunmamaktadır.

Bunun yerine, ŞİÖ çok taraflı düzen arayışında olan devletler için esnek bir işbirliği zemini sağlamaktadır. Bu yönüyle Türkiye gibi orta büyüklükteki ülkeler için önemli fırsatlar sunmaktadır. Ankara’nın NATO üyeliği ile ŞİÖ’deki diyalog ortaklığı arasında bir çelişki aramak, Soğuk Savaş sonrası dönemin yeni jeopolitik doğasını gözden kaçırmak olur. Türkiye gibi ülkeler, bu tür örgütleri karşıtlık üzerinden değil, tamamlayıcılık üzerinden değerlendirme eğilimindedir. Dolayısıyla ŞİÖ gerçek anlamda bir blok/kutup tartışması değil mevcut küresel düzenin eşitsiz ve adaletsiz yapısı içinde bir tür gruplaşma olarak okunabilir.

Türkiye’nin çok yönlü dış politikasında ŞİÖ’nün yeri

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tianjin Zirvesi’ne katılımı, Türkiye’nin bölgesel gücünü küresel ölçekte yansıtma çabalarının bir parçası olarak okunmalıdır. NATO ve AB gibi Batılı kurumlarla yakın ilişkilerini sürdüren Ankara, ŞİÖ gibi çok taraflı platformlara da katılarak dış politikasını çeşitlendirmekte ve küresel etki alanını genişletmektedir. Bu durum, çelişkili değil aksine mevcut küresel siyasetin doğasına uygun bir stratejik yönelimi yansıtmaktadır. Günümüzün çok boyutlu krizlerini aşabilmek için ülkelerin birden fazla platformda yer almaları, farklı normatif yapılarla diyalog içinde olmaları ve esnek dış politika araçları geliştirmeleri artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Türkiye’nin ŞİÖ’deki varlığı da bu çerçevenin anlamlı bir bileşenidir.

Kaynak: AA / Kadir Temiz, ORSAM Başkanı ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close