İsrail’de diğer yayın organlarına rakip olarak kağıt baskısı Temmuz 2007’de gerçekleştirilmiş İsrael Hayom gazetesi İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun yol arkadaşı olarak adlandırılan Amerikalı kumarhaneler sahibi milyarder Yahudi asıllı iş adamı Sheldon Adelson tarafından yaşama geçirildi. İsrail merkez sağının sesi olarak ve adeta Netanyahu’nun partisi Likud’un yayın organı gibi yayın hayatına başlayan, devamında biraz daha bağımsızlaşan ama esas olarak İsrail’in aşırı sağının düşüncelerine de geniş yer veren bir gazete olarak tanınıyor.
Bu gazetede, Düşmanımın Düşmanı: İsrail Kürtleri Türkiye’ye Karşı Desteklemeli mi? başlığıyla yer alan yorum, İsrail ana akım medyasında süren “Türkiye’nin Suriye’de nüfusunu kırmak için PKK/YPG unsurlarına destek verelim” görüşüne aykırı kimlik taşıyordu.
Yorumu kaleme alan Noa Lazimi, Siyonist Stratejiler Enstitüsü’nde uzman olara görev yapıyor. Söz konusu enstitü, İsrail aşırı sağ kanadından önemli isimlerin girişimiyle, 2005 yılında kurulmuş, “radikal Siyonist” fikirleri desteklemesi ile öne çıkan kimlik taşıyan bir kurum.
Böyle bir gazete ve böyle bir stratejik araştırma merkezinden “Türkiye ile çatışmaktan uzak durmalıyız” yorumu gelmesi dikkat çekti.
ERDOĞAN’IN HAMAS DESTEĞİNE KARŞI KÜRT DESTEĞİ İYİ FİKİR Mİ?
İsrael Hayom’daki yorum şöyle:
“İran’ın ‘direniş ekseninin’ Irak-Suriye-Lübnan hattında yaşanılandomino etkisi ile çökmesinin yarattığı iyimserliğin yanında , özellikle Şam’dak iyeni yönetimin nasıl bir karaktter taşıyacağına ilişkin endişeler de tırmanıyor. Bu, Suriye rejiminin mevcut Türkiye yapılanmasına olan yakın ilişkisinden kaynaklanan doğru bir endişedir.
Esed’in çöküşü, Ankara’ya Suriye coğrafyasında ellerini kirletmeden güçlü bir siyasi zeminin doğmasına neden oldu. Yaklaşık 10 yıldır eğitip donattığı muhalefet güçlerinin Suriye’deki ana çıkar alanlarında durumun güçlendirdi. Türkiye’nin ana hedefleri ülkedeki Kürt otonomisini zayıflatmak ve sınırları içinde yaşayan milyonlarca Suriyeliyi gönderme noktasında düğümleniyor. “Kürt terörü” (PKK/YPG-editör notu) Türkiye sınırında Afrin örneğinde olduğu gibi bir güvenlik koridoru oluşturdu. Bu bölgeler, artık, Türkçe’nin konuşulduğu yollar ve hastaneler gibi sürmekte olan alt yapı yatırımları ile güçlenen bölgelere dönüştü.
Türkiye şu anda Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni-Osmanlıcı hedefleriyle uyum içinde çalışacak Türkiye yanlısı bir hükümeti oluşturarak Suriye’yi Sünni İslamcı güç merkezine dönüştürmeye çalışıyor. Ankara hiç vakit kaybetmedi. Suriye’nin yeniden yapılanmasında görev alacağını , ticari, enerji, güvenlik alanlarında Şam’la ilişkilerini güçlendireceğini açıkladı. Hatta, Ebu Muhammed El-Colani (Ahmet eş-Şara-editör notu) liderliğindeki hükümetin askeri güçlerini eğitmeyi de önerdi.
Türkiye son olarak Amerikalılara örgütün arkasındaki desteklerini geri çekmeleri yolunda uyarı şeklinde YPG’nin ( Suriyeli PKK bağlantılı Kürt hareketi) kontrolündeki bölgeyi işgal tehdidini de gündeme getirdi.
Erdoğan’ın 7 Ekim saldırısından sonra Hamas’a verdiği desteği göz önünde bulunduran İsrail’deki belirli odaklar Kudüs’ün bunu Erdoğan’a ödetmek için Suriye alanındaki Kürt hareketine destek vermesi gerektiğini savunuyorlar. Bu fikri savunanlar ahlaki yanı bir yana, bu yaklaşımın pratik akılcı bir yönü olduğunu da söylüyorlar. Türkiye düşmanı Kürt otonom yönetimini desteklemek Türkiye’nin Suriye’deki varlığını zayıflatması, Türkiye yanlısı unsurların İsrail sınırlarına yaklaşmasını önlemek açısından önemlidir. Bu fikri savunanlar, bu yolla Erdoğan’ın anti-İsrail politikasının güçlenmesine Kudüs’ün izin vermeyeceğini anlayacağını da ifade ediyorlar. Bunun da ötesinde cihadçı unsurları kullanarak İsrail’ e doğrudan işgal amaçlı bir saldırı gerçekleştirmesinin de önünü kesecektir. Kürt hareketinin zaten çok güçlü bir Amerika askeri desteği bulunmaktadır.
TÜRKİYE İLE ÇATIŞMADAN ÇEKİNENLER DE VAR
Buna karşılık bir grup insan, bu yolu tercih etmenin Türkler’le çatışmanın yükselmesine ve İsrail’in çıkarlarının zarar görmesine yol açacağı endişesini taşıyorlar. İsrail’in Kürtlere vereceği açık bir destek Türkiye tarafından doğrudan kendi toprak bütünlüğüne yapılmış saldırı olarak görülecek, bundan yalnız Türk toprakları içindeki Kürt coğrafyası değil, Irak Suriye ve İran’daki alanlar da etkilenecektir. Unutulmaması gereken ana nokta, Türkler’in sabit bir fikre sahip olduklarıdır. Onlar YPG’ye desteği doğrudan PKK’ya destek olarak görüyorlar.
Ankara’nın şu anda sürmekte olan İsrail’ edönük düşmanca yaklaşımı, ki bunun çok ciddi olduğunu hepimiz görüyoruz, daha da sertlik kazanabilir. Erdoğan’ı bu yola zorlamamak gerekir. Örneğin Türkiye, İsrail’e karşı koyduğu ticari ambargoya rağmen, Azerbaycan’dan gelen petrolün İsrail’e ulaşmasının önünü kesmedi. Bunun da ötesinde eğer Türkiye, kendisi için riskli bulduğu bölgeye dönük bir askeri harekat düzenlemesi halinde oradaki Kürt varlığının başarı ve var olma şansının çok zayıf olduğu açıktır. Böyle bir senaryoda İsrail yanlış ata oynamış olacaktır.
Bu yaklaşım, Türkiye ile genel bir çatışmayı değil, İsrail’in çıkarlarını ilgilendiren her gelişmede o konuyla ilgili tek tek ilgilenmeyi hedeflemektedir. Filistin meselesinden kaynaklanan ilişkilerdeki iniş-çıkılara rağmen Erdoğan her zaman ekonomik çıkarları İslamcı ideolojisinin önünde gören bir karakter. Gerçekte, geçtiğimiz dönemde yaşanılmış olan gerginliklere rağmen Türkiye, İsrail ile ticareti geliştirme, özellikle de enerji alanında işbirliği yapma niyetini sergilemiş bir devlet.
Akılcı bir politika ile, İsrail, tıpkı son 10 yılda Rusya ile yaptığı gibi, Suriye alanında Türkiye ile karşılıklı anlayışa dayalı ve iki tarafın da çıkarlarını kollayan bir ilişki kurabilir. İyimser bir yaklaşımla bu iki devlet Suriye’yi kendi aralarında topluca bir tampon bölgeye dönüştürebilirler. Ürdün günümüzde Irak ile İsrail arasında benzer bur rolü oynamaktadır.
“İSRAİL SURİYE’DEKİ KÜRT HAREKETİNDEN UZAK DURMALI”
“Bu aşamada, Şam’da yapılanmakta olan yeni rejim hakkında konuşmak için erkendir. Bu rejimin Ankara ile yakınlığının boyutunu, İsrail’e dönük politikasını zaman gösterecektir. Bu nedenle, İsrail Suriye’deki Kürt hareketine açık/örtülü destek olmaktan, özellikle, bu bölgeye savunma araçları göndermekten geri durmalıdır.
İsrail’e düşman kimlik taşıyan bir Sünni İslamcı harekete karşı Kürtler’e olan desteğin önemli çıkarlar sağlayacağına ilişkin düşüncelerin yanında bu tür bir adım, Türkiye ile doğrudan çatışmayı da beraberinde getirir. Bu çok tehlikeli bir durumdur. İsrail’in Türkiye’nin kendisine dönük gücünü kırmak amacıyla yapacakları, çok büyük bir çatışmayı beraberinde getirebilir.
Unutulmaması gereken, Ankara ile Kürtler arasındaki çatışmada, mucize sonucu doğurabilecek bir kabiliyet Kürt tarafından yaşanmadan oradaki dengenin sarsılmayacağını ve durumun Kürtler açısından belli olduğunu gösterdiğidir. Bu ne Amerika ne İsrail için gerçekçi bir senaryo değildir. Trump’ın Suriye’deki Amerikan askeri varlığını güçlendirmek gibi bir düyüncesi olmayacağını ilk dönemdeki kararlarından biliyoruz. İsrail ise, kaynak ve kabiliyetleri öncelikli olarak Gazze, Lübnan ve İran için kullanmak durumundadır. Golan’daki güvenliği sağlamak da birincil önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, örtülü olarak yapılması halinde düşünülse bile, İsrail, Suriye’deki Kürt meselesine yaklaşımında çok dikkatli olmalı ve Kürtlere dönük desteği yeri ve zamanı geldiğinde canlandırmak üzere bu aşamada kesmelidir. Bu tutum Hıristiyanlar ve Dürziler gibi diğer azınlıkları kapsamamalıdır, çünkü onlar İsrail’in sınırına yakın bölgelerde bulunmaktadırlar.
KAYNAK: M5, HABER MERKEZİ