"AB EastMed'den desteğini çekmeli" - M5 Dergi
Strateji Analiz

“AB EastMed’den desteğini çekmeli”

Abone Ol 

Jeopolitik, siyasi, ekolojik ve ekonomik sebeplerden dolayı, AB’nin EastMed doğalgaz boru hattı projesinden desteğini çekmesi rasyonel bir tutum olacaktır.

Bugüne kadar Doğu Akdeniz’de keşfedilen rezervler genel olarak Kıbrıs adasının doğu ve güney bölgelerinde bulundu. Akdeniz’in diğer bölgelerinde hidrokarbon rezervi bulunup bulunmadığı ise bilinmiyor. Yeni araştırmalar ve yeni teknolojilerin kullanımı ile yeni bölgelerde keşif yapılması veya mevcut rezervlerin büyümesi muhtemel görünüyor. Doğu Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon rezervleri bir yandan sevinç meydana getirirken, öte yandan da sahildar ülkeler arasında yeni tartışmalara ve gerilimlere neden oluyor. Özellikle deniz yetki alanları konusunda devletler tarafından ileri sürülen iddiaların farklılık göstermesi dikkat çekiyor.

EastMed boru hattı projesinde nihaî kararın 2022 yılında verilmesi bekleniyor. Avrupa Komisyonu bu projeye maliyet, rezervin sınırlı olması ve yeşil enerjiye verilen öncelik politikaları sebebiyle olumsuz bakıyor. Çünkü bu kategoride bir boru hattı projesini desteklemek, aynı zamanda AB’nin küresel iklim değişikliği ile mücadele programına de aykırı.

Bölgedeki devletler arasındaki karasuları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge (MEB) gibi anlaşmazlıkların teorik olarak iki çözüm yolu var: Bunlardan ilki, anlaşmazlıkların Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesi, ikincisi ise ikili veya çok taraflı müzakereler veya uluslararası bir konferans ile uzlaşma sağlanması. Deniz yetki alanları konusundaki bir anlaşmazlığın Uluslararası Adalet Divanı’na taşınması halinde, verilecek karar tüm taraflar bakımından bağlayıcı hale gelecektir. Bir başka ifadeyle, devletler Adalet Divanına gitme kararı vermekle, mahkemenin vereceği kararı önceden kabul etmiş oluyorlar. İkili veya çok taraflı müzakereler seçeneğinde ise devletlerin görüş birliği ve uzlaşma sağlamaları ehemmiyet taşıyor.

Doğu Akdeniz’de coğrafi konumları karşı karşıya veya yan yana olan sahildar ülkelerin deniz yetki alanları bakımından birbirleriyle gerilim ve çatışma yaşadıklarına kuşku yok. Esasında deniz yetki alanları sorunu, Doğu Akdeniz’de önceden beri varlığını sürdüren anlaşmazlıkların sayısının artması anlamına geliyor. Bölgenin en kadim anlaşmazlıkları Arap-İsrail çatışması, Kıbrıs meselesi ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki kökenleri tarihe uzanan sorunlar.

Arap Baharı ile birlikte bölgedeki sorunlara, başarısız devletler, iç savaş, sığınmacı akını, tedhiş ve terör eylemlerinin yaygınlaşması da eklendi. Öte yandan, Doğu Akdeniz küresel ve bölgesel aktörlerin askeri güçlerini sergiledikleri gösteri alanı haline geldi. Eskiden beri Akdeniz’de konuşlanan ABD’nin ünlü 6. filosu varlığını korurken yeni dönemde Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin gibi ülkeler de bölgeye deniz unsurları yığınağı yaptı. Küresel ve bölgesel aktörler bölge devletlerinde yeni kara, deniz ve hava üsleri oluşturdular, yahut eskiden beri var olan üslerinin kapasitesini genişlettiler.

Doğu Akdeniz’de şu ana kadar keşfedilen doğalgaz ve petrol rezervlerinin ilgili ülkeler bakımından hayati derece ehemmiyet taşıdığına kuşku yok. İlgili devletlerin iç taleplerinin çok üzerinde bir keşif söz konusu. Bununla birlikte, keşfedilen rezervlerin çıkarılması ve uluslararası piyasalara arz edilmesi amacıyla yeni boru hatlarının inşa edilmesi, mevcut koşullarda rasyonel ve rantabl görünmüyor.

EastMed boru hattı rasyonel ve rantabl değil

Amerikan Jeolojik Araştırmalar Kurumu’na göre, Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgaz ve petrol rezervleri sırasıyla 3,45 trilyon metreküp ve 1,7 milyar varil şeklindedir. Bölgede şu ana kadar keşfedilen rezervler (Kalipso ve Afrodit) Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), (Leviathan ve Tamar) İsrail ve (Zohr ve Noor) Mısır deniz yetki alanları içinde bulunuyor. Doğu Akdeniz’in diğer bölgelerinde de arayış ve keşif faaliyetleri devam etmekte. Bölge ülkeleri arama için genel olarak enerji şirketlerine imtiyaz sahası tahsis ediyorlar. Türkiye ise bu bakımdan farklılaşıyor, denizdeki faaliyetlerini yürütürken, mülkiyeti devlete ait sismik araştırma ve sondaj gemilerini kullanmayı tercih ediyor.

Doğu Akdeniz’de şu ana kadar keşfedilen doğalgaz ve petrol rezervlerinin ilgili ülkeler bakımından hayati derece ehemmiyet taşıdığına kuşku yok. İlgili devletlerin iç taleplerinin çok üzerinde bir keşif söz konusu. Bununla birlikte, keşfedilen rezervlerin çıkarılması ve uluslararası piyasalara arz edilmesi amacıyla yeni boru hatlarının inşa edilmesi, mevcut koşullarda rasyonel ve rantabl görünmüyor. Zira keşfedilen rezervler yeni boru hattı inşa edilmesini gerektirecek boyutta değil. Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgazın toplam rezervi 3,45 trilyon metre küp civarında. Bu rakam ilk anda çok büyük görünse de, diğer ihracatçı ülkelerle kıyaslandığında son derece sınırlı/cüzi kalmaktadır. En son verilere göre, Rusya’nın doğalgaz rezervi 38,9 trilyon metreküp, İran’ın ve Katar’ın rezervleri ise sırasıyla 31,9 trilyon ve 24,7 trilyon metreküp düzeyinde. İran ile Katar arasında bulunan Basra körfezi içindeki Güney Pars sahasının rezervi ise 40 trilyon metreküpü geçmiş durumda.

2019 yılının Ocak ayında Kahire’de Mısır’ın ev sahipliğinde bir araya gelen ülkeler, doğalgaz sektöründe Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) benzeri bir örgütlenme, bir enerji karteli olarak Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu kurdular. Türkiye ve Lübnan’ın dışlandığı oluşumda Mısır, İsrail, GKRY, Filistin Özerk Yönetimi, Ürdün, İtalya ve Yunanistan kurucu ülkeler olarak yer aldı. Bu olaydan kısa bir süre sonra da Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgazın uluslararası piyasalara ihraç edilmesi ve bu amaçla güzergâh tespiti gündeme geldi. GKRY ve Yunanistan’ın baskıları ile Doğu Akdeniz doğalgazının İsrail, Kıbrıs, Girit, Yunanistan ve İtalya üzerinden Avrupa piyasasına ulaştırılması için Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı (EastMed) projesi ortaya atıldı. Yapılan hesaplamalara göre, boru hattının toplam uzunluğu bin 900 kilometre ve maliyeti de 6 milyar dolar olacaktı. Boru hattı inşa maliyetinin tamamının AB tarafından karşılanması için Yunanistan ve GKRY tarafından girişim başlatıldı. Yunanistan’ın bu konudaki ısrarı, Almanya başta olmak üzere, Kuzey Avrupa ülkelerini tedirgin etti. Zira Yunanistan’ın Avrupa Birliği’nin (AB) zengin ülkelerine olan borcu, toplam gayrisafi millî hasılasının iki katından daha fazla. Buna rağmen kesif bir propaganda faaliyeti başlatıldı. EastMed doğalgaz boru hattının AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltacağı ileri sürülüyordu.

EastMed Doğu Akdeniz’de yeni gerilimlere neden olacak

AB’nin Türkiye ile Yunanistan arasındaki ihtilaflarda çoğu zaman arabulucu rolü oynama misyonu üstlendiği, böyle bir role soyunduğu bilinen bir durum. 1-2 Ekim 2020 tarihinde yapılan toplantıda da benzeri bir durumun yaşanması bekleniyordu. AB’nin Ege denizindeki ihtilaflarda ve Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda objektif bir çözüm önerisi ortaya koyup kayamayacağını zaman gösterecek. Ama bu aşamada AB’nin yapması gereken en rasyonel davranış EastMed boru hattı projesinden desteğini çektiğini açıklamak olmalı. Bu yapıldığı takdirde, daha soğukkanlı yaklaşımlar gündeme gelecek ve işbirliğini güçlendirecek gelişmelerin kapısı aralanmış olacaktır. Mevcut koşullarda jeopolitik tansiyon ve gambot diplomasisi Doğu Akdeniz’de gündemi belirlemeye devam etmektedir. Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması’nın ardından Türkiye tarafından yapılan açıklamada anlaşmanın yok hükmünde olduğu (keenlemyekün) ifade edilmiştir. Türkiye bu anlaşmayı tanımadığını herkese göstermek için sahaya da inmiştir. Savaş gemileri ve helikopterler desteğinde, sismik araştırma ve sondaj gemileri, Türkiye’nin kıta sahanlığı içeinde kalan yerlerde araştırma yapmışlardır. Bu amaçla denizcilere birçok kez duyurular (Navtext) yayınlanmıştır. Türkiye’nin bu kararlılığı karşısında Yunanistan’ın sınırlı kalan engelleme çabaları, NATO ve Almanya’nın araya girmesiyle geçici olarak yatıştırılmış durumda.

Bu arada, Avrupalı liderler birbirinin peşi sıra Türkiye’ye çağrı yapmış ve “uluslararası hukuka uymasını” talep etmiştir. Uluslararası hukuktan zımnî olarak Sevilla haritasını mı anladıkları sorulduğunda ise onun AB’nin resmî belgesi olmadığını söylemişlerdir. 16 Ağustos 2020’de AB’nin ortak dış politika yüksek temsilcisi Josep Borrel, Türkiye’ye bir çağrı yaparak “Doğu Akdeniz’deki yasadışı faaliyetlerine” son vermesini istemiştir. Aslında Türkiye’nin yaptığı, kıta sahanlığı hakkını korumaktan başka bir şey değildir. Devletler hukukuna göre kıta sahanlığının sahildar devletin başlangıçtan beri var olan bir hakkıdır (ab initio) ve bu hakkın da kendiliğinden (ipso facto) sonuç doğurduğu kabul edilmiştir.

Akdeniz’deki deniz yetki alanları tartışmasında, Fransa uçak gemisi göndererek Yunanistan’a desteğini ortaya koyarken, benzer bir tutum ABD’den geldi: Washington yönetimi, GKRY’ye 1974’ten beri uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı. Bu arada, Türkiye ve KKTC Akdeniz’de ortak askeri tatbikat yaptılar. AB’nin Türkiye’yi işbirliğine zorlamak için “havuç ve sopa” politikası uygulayacağını öne sürenler oldu. AB’nin Türkiye üzerinde müzakerelerin başlangıç döneminde güçlü olan etkisinin, içinde bulunduğumuz dönemde eskisi kadar güçlü olmadığı bir vakıa. Fakat Türkiye bir iyi niyet göstergesi olarak sismik araştırma faaliyetleri yürüten Oruç Reis’in çalışmalarını geçici olarak durdurdu ve gemi Antalya limanı açıklarına çekildi.

Bu koşullarda AB’nin yapacağı en doğru hareket, EastMed boru hattı inşa faaliyetlerinden çekilmek olmalıdır. Zira böyle bir kararın açıklanması Doğu Akdeniz’de işbirliği ve diyalogun kapılarını aralayacaktır. Bunu yapmak yerine boru hattına desteğini sürdürürse, bu, haksızlığın tescili anlamına gelecektir. Çünkü GKRY tarafından çıkarılacak doğalgaz üzerinde adanın kuzeyinde yaşayan Türklerin de hakkı vardır. Türkiye bu hususu birçok kez dile getirmiştir. Kıbrıslı Türkler, Londra ve Zürih anlaşmalarına göre, adanın iki kurucu unsurundan biridir ve enerji kaynakları üzerindeki haklarının tek başına GKRY’ye bırakılması hakça bir tutum değildir.

İkinci olarak, EastMed boru hattı güzergâhı Türkiye’nin Akdeniz’deki MEB sahasından geçmektedir. Türkiye her ne kadar Akdeniz’de münhasıran MEB ilan etmemiş olsa da, 27 Kasım 2017’de Türkiye ile Libya arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının koordinatları ve bunun kıta sahanlığı ile örtüşmesi Türkiye’yi bu konuda söz sahibi yapmaktadır. 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre, bir devletin MEB sahasında haberleşme kablosu ve boru hattı döşenmesi izne tabidir.

Üçüncü olarak, Doğu Akdeniz topografyasının engebeli vaziyeti nedeniyle buraya boru hattı inşa edilmesi uygun değildir. Kıbrıs ve Girit üzerinden Yunanistan’a ulaşması öngörülen boru hattı güzergâhında aniden derinleşen, ardından yükselen denizaltı alanları, maliyetin olağanüstü ölçüde artmasına neden olacaktır. Birçok bağımsız kuruluş tarafından yapılan araştırma ve fizibilite çalışmalarında, 3,45 trilyon metreküp için bin 900 km boru hattı inşa edilmesinin israf olduğu ve rantabl olmadığı tescil edilmiş durumda. Bu hattan Avrupa’ya ulaşacak doğalgaz hem sınırlı kalacak hem de ekonomik olmayacaktır. Avrupa’ya Rus doğalgazı Ukrayna, Türkiye ve Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 güzergâhları üzerinden gitmekte. Eğer inşa edilirse EastMed doğalgaz boru hattı üzerinden ulaşacak gazın fiyatı, diğer güzergahların en az 2 katı pahalı olacaktır.

Jeopolitik, siyasi, ekolojik ve ekonomik sebeplerden dolayı, AB’nin EastMed doğalgaz boru hattı projesinden desteğini çekmesi rasyonel bir tutum olacaktır. Eğer bu yapılabilirse, AB aynı zamanda çevreye duyarlı ve tutarlı olduğunu gösterecek, yeşil enerji /yenilenebilir enerji kaynaklarının teşviki ve küresel iklim değişikliği ile mücadele konularındaki samimiyet ve kararlılığını teyit edilecektir.

EastMed ekolojik yaklaşımlarla da çelişiyor

AB’nin Yunanistan ve GKRY’nin baskı ve şantajı sonucunda yüksek maliyeti ödemeyi kabul etmesi halinde bile sorunlar bitmeyecektir. Çünkü bu politika, AB’de yeşil enerjiye geçilmesi, küresel iklim değişikliğiyle mücadele ve eylem planı ile de çelişiyor. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, EastMed projesinde ısrar edilmesi, AB’nin fosil kaynaklara bağımlılığın tedricen azaltılması politikasına aykırılık teşkil ediyor. Projede ısrar edilmesi halinde, enerji sektöründe faaliyet gösteren ticari işletmeler de negatif yönde etkilenecektir. Zira AB’nin desteğinin devam etmesi, Türkiye’yi Doğu Akdeniz ve Ege’de sertlik yanlısı bir çizgiye sevk etmek anlamına gelmektedir. ExxonMobil, Eni ve Total gibi Batılı petrol şirketleri, Türkiye’nin sahaya inmesi nedeniyle boru hattı güzergahına ilişkin tüm faaliyetlerini ertelemişlerdir.

EastMed boru hattı projesinde nihaî kararın 2022 yılında verilmesi bekleniyor. Avrupa Komisyonu bu projeye maliyet, rezervin sınırlı olması ve yeşil enerjiye verilen öncelik politikaları sebebiyle olumsuz bakıyor. Bu kategoride bir boru hattı projesini desteklemek, aynı zamanda AB’nin küresel iklim değişikliği ile mücadele programına de aykırı. Bununla birlikte EastMed doğalgaz boru hattının inşa edilmesi halinde, bu hat üzerinden Avrupa’ya ulaşacak doğalgazın fiyatı diğer tüm güzergâhlardan daha yüksek olacaktır. Alternatif enerji kaynaklarının teşvik edildiği, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle ekonomik faaliyetlerin sınırlandığı ve enerji talebinin düştüğü koşullarda, bu projenin desteklenmesi rasyonel değildir. Tüm bunlara rağmen desteklenirse, bu irrasyonel bir siyasi karar anlamına gelecektir.

Netice olarak, jeopolitik, siyasi, ekolojik ve ekonomik sebeplerden dolayı, AB’nin EastMed doğalgaz boru hattı projesinden desteğini çekmesi rasyonel bir tutum olacaktır. Eğer bu yapılabilirse, AB aynı zamanda çevreye duyarlı ve tutarlı olduğunu gösterecek, yeşil enerji /yenilenebilir enerji kaynaklarının teşviki ve küresel iklim değişikliği ile mücadele konularındaki samimiyet ve kararlılığını teyit edilecektir.

[Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger Kocaeli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanıdır]

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close