Gazze İnsanlık Mahkemesi'nin, soykırımın fikri temelleri hakkında öğrettikleri - M5 Dergi
Dünya

Gazze İnsanlık Mahkemesi’nin, soykırımın fikri temelleri hakkında öğrettikleri

Abone Ol 

Gazze Mahkemesi’nin İstanbul Üniversitesi’ndeki final oturumu, İsrail ve destekçilerinin soykırım suçunu delilleri ile gösterirken, Filistin halkının korunması ve onlara destek çağrısı yapan bir küresel sonuç bildirgesi ile sonuçlandı.

Gazze Mahkemesi’nin İstanbul Üniversitesi kampüsünde gerçekleşen final oturumu, İsrail ve destekçilerinin soykırım suçunu uzmanlar, şahitler ve Vicdan Jürisi’nin delilleri ve beyanları ile gösterirken, Filistin halkının korunması ve onlara destek çağrısı yapan bir küresel sonuç bildirgesi ile sonuçlandı. İsrail’e yöneltilen soykırım suçlaması çerçevesinde, ABD ve Almanya gibi destekçilerine ilişkin sunulan uluslararası hukuki deliller incelenirken, İsrail’in gerçekleştirdiği soykırımın Avrupa ve ABD’li müttefikleri tarafından hangi ideolojik temellere dayandırılarak meşrulaştırıldığı da ele alındı.

Gazze Mahkemesi, İsrail’in Filistin halkına yönelik gerçekleştirdiği ve tüm dünyanın canlı yayınlarda tanık olduğu soykırımı meşrulaştırmak için tarihsel mitleri, yalanları ve çarpıtılmış ahlaki ve felsefi kavramları nasıl birer silaha dönüştürdüğüne dair önemli dersler sunuyor.

Gazze Mahkemesi’nin Bize Öğrettiği Dersler

Gazze Mahkemesi’nin vurguladığı ilk husus, Gazze’deki soykırımın 7 Ekim’de başlayan bir olay değil, Filistinlileri insan olarak görmeyerek başlayan ve nihai olarak yok etmeye kadar varan, yüzyıllık bir süreç olduğudur. Bu yüzyıllık süreç içerisinde değişik şiddet, saldırı, toplumu ayrıştırma ve tecrit etme ile hedef alınan halkı sistemli biçimde güçsüzleştirme, kitlesel imha, inkar ve toplumsal hafızadan silme çabaları bu aşamalara örnektir. Bu nedenle soykırım, yalnızca uluslararası hukuk açısından değil, devletin kendi amaçları uğruna işlediği insan hakları ihlallerini merkeze alan bir “devlet suçu” bakış açısıyla ele alındığında çok daha net anlaşılabilir.

İkinci önemli nokta, İsrail devletinin, Osmanlı İmparatorluğu’nun sahip olduğu Arap vilayetlerine yönelik Avrupa emperyalist yayılmacılığı sonucunda kurulmuş bir yerleşimci-sömürgeci proje olduğu. Bu durum, özellikle 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’nun Britanya tarafından ilan edilmesi ve hayata geçirilmesiyle somutlaştırıldı. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudi Araplardan oluşan kozmopolit Filistin toplumu, Osmanlı İmparatorluğu’nun eşit haklara sahip denk vatandaşlarıydı. Filistin’de farklı dini topluluklar arasında bir çatışma yoktu ve Siyonizm, yerli Filistinli Yahudiler tarafından benimsenen bir ideoloji değildi. Gazze Mahkemesi’nin uzmanları, İsrail’in yerleşimci-sömürgeci anlayışının işgal altındaki topraklarda yaşayan yerli halklara yönelik içsel bir soy­kırım mantığına dayandığını vurguluyor. Bu mantık, Siyonist propagandanın yıllardır tekrarladığı en büyük yalanla beraber ortaya konuyor: “Filistin, toprağı olmayan bir halka vaat edilmiş, halkı olmayan bir topraktır.” Herkesin bildiği gibi bu hiçbir zaman doğru olmadı. Bu düşünceye göre, Siyonistlerin kurmayı hedeflediği devlette çoğunluğu sağlamak için yerli Filistinlilerin sürülmesi ve ortadan kaldırılması gerekli görülüyor. Bu soykırım mantığı, yaklaşık bir asırdır, Britanya’nın Filistin üzerindeki sömürge yönetiminin başlangıcından bu yana devam etmiş ve zamanla “normalleştirilmiştir.”

Mahkemenin bize öğrettiği üçüncü önemli nokta, İsrail ve ortaklarının soykırımın nedenini ve suçunu Filistinli mağdurların üzerine yıkma girişimidir. Bu yaklaşımda Filistinliler, Britanya İmparatorluğu ve ardından İsrail yönetimleri tarafından kendilerine dayatılan yerleşimci-sömürgeci düzene karşı meşru savunma ve direnme hakkı olmayan yerli bir halk olarak gösteriliyorlar. İsrail rejimi, gerçekleştirdiği soykırım eylemlerini devletin geleceğini “mutlak güvenlik” altına alma zorunluluğu olarak sunarak, Gazze’deki soykırımı ve büyük ölçekli yıkımı mecburi “zayiat” şeklinde meşrulaştırıyor. Bu nedenle “İsrail devletinin meşru müdafaa hakkı” ifadesi, soykırımı haklı çıkarmak için en çok tekrarlanan söylem haline gelmiştir. Soykırım uzmanlarının çoğunluğu da, soykırımlarının sebebinin bir ırkçı cehaletten çok böyle bir güvenlik saplantısına dayandığını belirtmektedir. Mahkeme üyeleri, evlerin, okulların, üniversitelerin, hastanelerin, altyapının ve kültürel mirasın tamamen yok edilmesinin, Filistin kimliğini ortadan kaldırmaya yönelik soykırım sürecinin merkezinde yer aldığını ortaya koydu. İsrail’in sömürü politikasının yıkıcı boyutuna ek olarak, Gazze Mahkemesi üyeleri İsrail’in Filistin’i Yahudileştirme stratejisine de dikkat çekti. Bu strateji, binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan yerli Arap halkının tarihini silmek amacıyla arkeolojinin araçsallaştırılmasını içeriyor.

“Kural temelli uluslararası düzen”in ihaneti

Gazze Mahkemesi’nin dördüncü fikri tespiti, İsrail’in ahlaki ikiyüzlülüğüne işaret ediyor. İsrail, Avrupa ve Amerika’dan gelen Siyonist yerleşimciler için Filistin’de bir yurt inşa etmeyi savunurken, bunu yerli Filistinlilerin evlerini sistemli biçimde yok ederek, yani evsizleştirme (domicide) yoluyla yürütmektedir. Mahkeme üyeleri, Siyonist yerleşimciler için yeni yaşam alanları kurma mantığı ile Filistinlilerin evlerini yıkma politikası arasındaki bağlantıyı ortaya koyuyorlar. Bunun yanı sıra Filistin üniversitelerinin, eğitim kurumlarının, kütüphanelerinin, arşivlerinin, aydınlarının ve gazetecilerinin hedef alınması da sistemli bir eğitimsel tasfiye olarak nitelendi. Buna rağmen İsrail, kendi üniversiteleri için Batı’dan destek almaya devam ediyor. Gazze Mahkemesi, Gazze’deki toplu katliamların, II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan “kural temelli uluslararası düzen”in ihanetiyle olduğunu ortaya koydu. Ayrıca Mahkeme, Filistinlilerin “silinmeyi hak eden” bir halk olarak sunulmasının ve buna verilen uluslararası desteğin süreci beslediğini vurguladı.

Gazze Mahkemesi’nin beşinci önemli dersi, İsrail’in işgal altındaki Filistin’deki soykırımı inkar stratejisinin nasıl işlediğinini ifşa etmesidir. Bu strateji, Filistinlilerin hayatlarını ve tarihini yok etme deneyiminin yarattığı olumsuz tabloyu; değişim, kalkınma ve yeniden canlandırma gibi sahte anlatılarla yan yana getirerek etkisizleştirmeyi amaçlıyor. Bunun en bilinen örneği, İsrail’in “çöle çiçek açtırdık” şeklindeki söylemi. Bu söylem, Filistin topraklarının sömürgeci işgalden önce var olan zengin tarım ve toplumsal hayatı tamamen görmezden geliyor ve inkar ediyor. Bu yaklaşımın en çarpıcı örneklerinden biri, İsrail’in 1948’deki Nakba sırasında etnik olarak temizlenen Filistin köylerinin üzerine ağaç dikerek orman oluşturmaya çalışmasıdır. Filistinlilerin hafızasını silme amacına ek olarak, bu bölgenin yakınına, soykırım mağduru olan Avrupa Yahudileri için bir müze inşa ederek tarihsel anlatıyı kendi lehine şekillendirmeyi de hedefliyor.

Gazze Mahkemesi’nin altını çizdiği altıncı husus, İsrail ve onu destekleyen ülkelerin, Filistinlilere yönelik soykırımı savunmak için Holokost’un “eşsiz ve biricik” olduğu iddiasını siyasi bir silaha dönüştürmesidir. İsrail yönetimi ve Almanya gibi destekçileri, Nazi Almanyası’nın Avrupa Yahudilerine uyguladığı soykırımın tarihte tek ve benzeri olmayan bir kötülük olduğunu ileri sürerek, İsrail’in benzer suçları işleyemeyeceğini iddia ediyorlar. Oysa soykırım alanında çalışan araştırmacıların büyük bölümü bu görüşe karşı çıkıyor. Bu uzmanlara göre Holokost ile 1948’de Filistinlilerin yaşadığı Nakba arasında ve Avrupa imparatorluklarının Afrika, Asya ve Amerika’daki sömürgelerinde uyguladığı ırka dayalı kitlesel şiddet biçimleri arasında dikkat çekici benzerlikler bulunuyor. Avrupa Yahudilerinin mağduriyetini modern dünya tarihinin tek ve benzersiz örneği gibi sunan İsrail rejimi ve onu destekleyen çevreler, Filistinli yerli Arapların hayatlarını ve topraklarını, Siyonist yerleşimcilere Avrupalıların günahının bir tür kefareti ve telafi olarak bırakmalarını talep ediyorlar. Üstelik Filistinlilerin Avrupa’daki antisemitizmle ya da II. Dünya Savaşı sırasında Alman devletinin işlediği suçlarla hiçbir bağlantısı yokken, onlardan Avrupalıların suçlarının tazminatını kendi hayatlarını ve topraklarını fedakarlık ederek ödemeleri beklentisi Holokost’un eşsizliği iddiasını kötüye kullanmaya dayanıyor. Yahudi inancını İsrail devleti ve Siyonizm ideolojisiyle özdeşleştiren bu söylem, İsrail’in işlediği soykırıma yönelik her türlü eleştiriyi antisemit nefret olarak damgalayarak susturmayı amaçlıyor.

Gazze Mahkemesi’nin yedinci fikri tespiti, Gazze’deki soykırımı “medeniyet ile barbarlık arasındaki bir savaş” gibi gösterme çabasının taşıdığı kasıtlı kötülüğe dikkat çekiyor. Bu, tarih boyunca Amerikalı yerlilere ve Afrikalılara karşı yürütülen sömürgeci soykırımlarda sıkça kullanılan bir söylemin devamı gibidir. Mahkeme, Gazze’deki güncel soykırımın İslam ve Yahudilik arasında bin yıllardır süren bir çatışmanın devamıymış gibi sunulmasını ya da iki uygarlığın çarpışması olarak kurgulanmasını da reddediyor. Aslında “medeniyetler çatışması” söyleminin kendisi, Bernard Lewis tarafından formüle edildiği şekliyle, Filistinlilerin adalet ve insan hakları taleplerini geçersiz kılmak amacıyla üretilmişti. Mahkeme, “medeniyet” ile “barbarlık” karşıtlığının, eski sömürgeci ırka dayalı ideolojilerin yerine geçen bir söylem olduğunu, Filistinli kurbanları insan olarak görmeyerek onların acılarını ve ölümlerini önemsizleştirdiğini vurguluyor.

Gazze Mahkemesi, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde uluslararası toplumun bir soykırımı ahlaken mahkum etme, yargılama ve durdurma konusundaki başarısızlığının entelektüel boyutlarını incelemek açısından son derece önemli bir platform haline geldi. Öyle ki, bu soykırım, Aralık 1948’de kabul edilen Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nden bu yana dile getirilen “soykırımı durdurma” kararlılığına rağmen yaşanıyor. Mahkeme bize, soykırıma dair insanlığın temel ahlaki ilkesi olan “bir daha asla” sözünün, kurbanların kim olduğu ve faillerin kim tarafından temsil edildiği fark etmeksizin, hiçbir soykırıma izin vermemek anlamına geldiğini hatırlatıyor.

Kaynak: AA / Prof. Dr. Cemil Aydın

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close