Analiz: "Netanyahu hükümeti, ABD’nin İsrail politikasını nasıl değiştirdi?" - M5 Dergi
DünyaÖne Çıkan

Analiz: “Netanyahu hükümeti, ABD’nin İsrail politikasını nasıl değiştirdi?”

Abone Ol 

ABD’li uzmanlara göre Netanyahu, İbrahim Anlaşmalarını ve Washington’un bölgesel ve uluslararası önceliklerini sabote ediyor.

Bazı taraflar, Filistin Yönetimi ve Mescid-i Aksa topraklarındaki son gerginliği, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin maruz kaldığı iç ve dış baskıları savuşturma girişimlerine bağlıyor. Öyle ki yargı reformu yasalarının kabulünü dondurma konusunda uzlaşı sağlamasına rağmen bunları daha sonra yürürlüğe koyma ısrarı ise bir sır değil.

Bununla birlikte ABD Başkanının İsrail’e yönelik ender ve açık kamuoyu eleştirisi, bu durumun demokratik bir ABD yönetimi ile bir İsrail sağcı hükümeti arasında ‘sadece tartışmalı bir yaklaşım’ olup olmadığı veya İsrail’de olup bitenlerle ilgili ABD siyasi kurumunun endişelerini yansıtıp yansıtmadığı konusunda soru işaretleri uyandırdı.

Netanyahu planlarını açıkladığından beri, ABD basını ve Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerden düşünce kuruluşları, ABD’nin İsrail ile ilişkisi hakkında nadiren tanık olduğu tartışmalarla çalkalanıyor. Bazıları, Joe Biden yönetiminin şu anda sadece iç siyasette değil, dış politikada da başka bir sınavla karşı karşıya olduğuna inanıyor. Onlara göre Biden’ın teslim aldığı bu miras, 2024 seçimlerine aday olup olmayacağına etki edecek. ABD kuvvetlerinin bu ülkeden çekilmesinden sonra Afganistan’da bocalamasına ve bunun Orta Doğu bölgesinin istikrarı üzerinde yarattığı etkiye rağmen, Çin’in bakış açısını değiştirerek ve küresel çatışmayı demokratik ve otoriter güçler arasında tasvir ederek Rusya’nın Ukrayna’daki savaşına karşı dünyayı harekete geçirmeyi başardı.

Demokratlar ve Cumhuriyetçiler değişiyor

İsrail tarihindeki en sağcı ve radikal olarak tanımlanan Netanyahu liderliğindeki hükümetin yargı sistemini değiştirmeye çalışmasıyla birlikte pek çok kişi, bunun İsrail’in totaliterliğe doğru kaymasının başlangıcı olmasından korkuyor. İsrail’e desteği yıllardır azalan ve şimdilerde Biden yönetimini daha katı bir tutum almaya zorlayan ABD solunda bu görüş hakim olsa da aynı çerçevedeki Cumhuriyetçi itirazlardan da uzak değil.

Son zamanlarda ‘Gallup’ şirketi tarafından gerçekleştirilen bir anket, ABD’lilerin İsrail’e verdiği desteğin artık geçerli olmadığını gösterdi. Cumhuriyetçiler İsrail’i daha çok desteklese de anket, İsrail’i eleştiren Cumhuriyetçilerin sayısında bir artış ve İsrail ve Filistinlilere sempati konusunda Demokratların konumunda bir artış yaşandığını ortaya koydu. Öyle ki geçen yıla göre yüzde 11 artışla, ABD’lilerin yüzde 49 Filistinlilere, yüzde 38’i de İsraillilere sempati duyuyor.

2022 yılındaki bir başka Pew anketi, 30 yaş altındaki çoğu ABD’linin İsrail hakkında olumsuz bir görüşe sahip olduğunu ve ABD Yahudilerinin bile İsrail’e eskisi kadar sadık olmadığını ortaya çıkardı. 2021 yılında yapılan başka bir anket de ABD Yahudilerinin yaklaşık dörtte birinin (ve 40 yaş altındakilerin yüzde 38’inin) İsrail’i bir apartheid devleti olarak gördüğünü ortaya koydu.

Netanyahu’nun Trump’la yakın ilişkisi ve şimdi de Biden ile büyüyen anlaşmazlığı nedeniyle ABD’nin İsrail’e karşı ilgisizliğinin yalnızca ilericiler arasında değil, liberal demokratlar arasında da arttığı aşikâr. İsrail’in en önde gelen destekçilerinden biri olan eski New York belediye başkanı Demokrat Michael Bloomberg, büyük Amerikan Yahudi örgütlerinin liderlerinin yaptıkları gibi, yargı tasarısıyla ilgili endişelerini dile getirdi. Ancak Cumhuriyetçiler endişelerini dile getirdiler. Trump’ın eski İsrail büyükelçisi David Friedman da yargı reformuna karşı çıkarken, bunu ‘mahkemelerin nasıl faaliyet göstermesi gerektiğine dair fikrine karşı bir saldırı’ olarak nitelendirdi. Milyarder Sheldon Adelson’un eşi ve tanınmış bir sağcı hayırsever olan Miriam Adelson da aynı şeyi dile getirdi.

“İsrail bir ABD’nin iç meselesidir”

Netanyahu, Biden’in tutumunu ‘İsrail’in egemenlik işlerine karışmak’ olarak nitelendirirken, gözlemciler ise bu durumun herhangi bir ABD yönetimi için geçerli olmadığını, İsrail’in bölgedeki dış politikanın değişmezlerinden biri olduğu gibi ABD’nin de iç meselesi olduğunu belirtti. Bununla birlikte var olan mevcut anlaşmazlık, İbrahim Anlaşmalarını uygulamaya ve genişletmeye devam etmek,

Filistinlilerle gerginliği azaltmak, İran meselesi, kendini Ukrayna savaşına adamak ve Çin nüfuzuna karşı koymak da dahil olmak üzere Washington’un bölgedeki planlarını, önceliklerini ve politikalarını etkilemiş görünüyor. Bakan Smotrich’in Huvara kasabasının ‘yok edilmesine’ ilişkin açıklamalarından ve öncesinde de Şarm eş-Şeyh toplantılarının sabote edilmesinden bu yana Filistin topraklarında yaşanan gerginliğin, Netanyahu hükümetinin baskıları hafifletmesi için acil bir gereklilik oluşturduğuna inanılıyor.

Demokrasileri Savunma Vakfı Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer, ABD’nin İsrail’in içişlerine müdahale ettiğinin inkâr edilemez olduğunu söyledi. Bu, normdan büyük bir sapma değil, ancak özellikle İsrail sağı, bunu İsrail’in iç süreçlerine saygısızlık olarak görecek ve İsrail solu ise en azından şimdilik, bu müdahaleyi memnuniyetle karşılıyor gibi görünüyor. Schanzer, Şarku’l Avsat’a yapılan açıklamada ABD ile İsrail arasındaki ilişkinin çok çeşitli konuları içeren büyük bir derinliğe sahip olduğunu ve siyasi karışıklığa dayanabilecek şekilde tasarlandığını dile getirdi. Ona göre iki ülke şu anda Çin ve Ukrayna ile olan durum konusunda oldukça uyumlu. Bununla birlikte Beyaz Saray’ın İran’ın nükleer ilerlemesini yavaşlatmak için önerdiği ‘aza karşılık az’ anlaşması sorunlu hale gelebilir. Böyle bir anlaşmaya çok çeşitli İsrail güvenlik kuruluşları karşı çıkacaktır ve bunun sonucunda gerilimlerin artmasını bekleniyor.

Washington’daki Orta Doğu Enstitüsü’nde İsrail meseleleri üzerine kıdemli bir araştırmacı olan Nimrod Goren, Biden yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasındaki mevcut gerilimin ‘sadece bir görüş ayrılığından daha derin’ olduğunu söyledi. Goren, tarihsel olarak İsrail ile ABD arasındaki özel ilişkilerin merkezinde yer alan ortak demokratik değerler kavramına değindi. Washington, İsrail liderliğine ve kamuoyuna verdiği mesajlarda, demokrasiyi korumanın bir zorunluluk olduğunu ve onsuz ilişkilerin her zamanki gibi devam etmeyeceğini açıkladı. Yani Netanyahu’yu Beyaz Saray’a davet etmemek, temelde yanlış bir şey yaptığı anlamına geliyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan Goren, ABD’nin yaklaşımının tamamen meşru olduğunu ve İsrail demokrasi yanlısı kampta ABD’nin daha fazlasını yapmasını isteyen pek çok kişi olduğunu dile getirdi. Netanyahu hükümetinin mevcut politikaları, İsrail ile komşuları arasında istikrarsızlığa neden olarak ve Filistinlilerle gerilimi tırmandırarak ABD’nin bölgedeki çıkarlarını tehlikeye atıyor.

Yanlış İran değerlendirmesine karşı korku

Biden yönetiminin, İran’ın nükleer programına karşı askeri seçeneği devreye sokma konusunda Netanyahu ile aynı fikirde olmadığı açık. Ancak ABD’nin eski İsrail büyükelçisi Martin Indyk, İran’ın İsrail’deki durum değerlendirmesini yanlış anlaması ve uranyum zenginleştirmeyi artırmaya devam etmesi halinde, artan bir İsrail askeri saldırısı riskinin mevcut olduğunu söylerken, “Çünkü Netanyahu, İsrail’in yeteneğinin kendi iç farklılıkları nedeniyle zayıflamadığını kanıtlamak isteyecektir” dedi.

Başkan Bill Clinton’un ve Michael Bloomberg’in 2020 başkanlık kampanyasının eski siyasi danışmanı Douglas Schoen’e göre Netanyahu ile kırk yıllık bir ilişkisi olan Biden, ABD başkanının İsrail ile ilgili sözlerinin büyük bir ağırlığı olduğunun farkında. İsrail’deki bu çalkantılı dönemde Biden’ın reel politikaya öncelik vermesinin kritik olduğunu belirten Schoen’e göre, İsrail’i zorla kınamak veya daha kötüsü ABD desteğini kalıcı olarak azaltmak için Biden, ‘Tüm Avrupa’da ardışık bir etkiye sahip olabilecek daimi olmayan bir hükümet yüzünden’ kendi partisi içinden karşı karşıya kaldığı siyasi baskıya boyun eğmemeli.

Geçmiş aylarda ilişkileri düzenlemek ve iki müttefikin öncelikleri üzerinde anlaşmak amacıyla ABD’nin İsrail’e yönelik mekik ziyaretleri damgasını vurdu. Amaç, yeni İsrail hükümetinin planlarını anlamak, İran nükleer dosyası da dahil olmak üzere çeşitli konularda ABD kırmızı çizgilerini netleştirmek ve Filistinlilerle gerginliği tırmandırmamaktı. Ancak Netanyahu hükümetinin bir engel haline geldiğini söylemeye gerek yok. Aksine hükümet, Washington’un bölgedeki politikaları ve karşılaşılan tehditleri azaltma iddiaları üzerinde bir yük.

Fetih liderlerinden Nebil Amr, ABD- İsrail ilişkilerinin ‘derin devlet düzeyi ve hükümetler arasındaki ilişkiler düzeyi’ olmak üzere iki düzeyde olduğunu söyledi. Washington, Oslo Anlaşmalarından bu yana ılımlı İsrail hükümetleriyle iş yapmayı tercih etmeye başladı. Ancak buna rağmen eski Başkan Barack Obama ile Netanyahu arasındaki anlaşmazlık, Netanyahu’nun Kongre ve ‘AIPAC’ grubu ile ilişkilerini istismar etmesine rağmen bu ilişkinin çökmesine yol açmadı. Çünkü sabitlere dokunmamıştı.

Amr, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Bugünkü sorun, Washington’un, İsrail ordusunun ‘İbranice konuşan bir Amerikan ordusu’ olması başta olmak üzere sabitlerinin ihlal edildiğini görmesidir. Amr, (durumu ele almak için son zamanlarda İsrail’e yaptıkları yoğun ziyaretlerde bir kısmıyla iletişim kurduğu) Amerikalı yetkililerin, iki sağcı bakan Ben Gvir ve Smotrich’in isteklerine boyun eğen Netanyahu’nun İsrail’deki ve Filistinlilerle olan durumdan sorumlu olduğuna inandıklarını belirtti. Amr ayrıca, “Netanyahu hükümeti, Arap ülkeleriyle sağladığı normalleşmeye rağmen, İbrahim Anlaşmalarını sabote ediyor. Ancak bu, ülkelerin Filistin davasının değişmezlerine ilişkin tutumlarında bir değişikliğe yol açmadı ve pratikte Biden yönetiminin hala iki devletli çözümü vurgulayan pozisyonuyla çelişmiyor” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Aawsat

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close