Joe Biden'ın Meydan Okuması: ABD-Çin Savaşı Nasıl Önlenir? - M5 Dergi
DünyaÖne Çıkan

Joe Biden’ın Meydan Okuması: ABD-Çin Savaşı Nasıl Önlenir?

Abone Ol 

Çin, kendini sınırlamaya ve gerçekten Amerika Birleşik Devletleri ile işbirliği yapmaya ikna edilemedikçe, yıkıcı bir savaştan kaçınmak veya ikisinin de nefes alabileceği bir iklimi korumak imkansız olacaktır.

Adem Kılıç tarafından M5 için çevrilmiştir.

Çin’in yükselişi, herhangi bir Amerikan başkanının karşı karşıya kaldığı en karmaşık uluslararası meydan okumayı temsil ediyor. Çin, ABD’nin şimdiye kadar gördüğü en ateşli rakip ve aynı zamanda ABD’nin birlikte var olmanın yollarını bulmak zorunda kalacağı bir ulus. Xi Jinping’in liderliğindeki Çin otokrasisi eğer hayalini gerçeğe dönüştürürse, Pekin Washington’un yüzyıl boyunca alıştığı liderlik pozisyonunu farklı bir konuma yerleştirecektir.

Çin, kendini sınırlamaya ve gerçekten Amerika Birleşik Devletleri ile işbirliği yapmaya ikna edilemedikçe, yıkıcı bir savaştan kaçınmak veya her ikisinin de nefes alabileceği bir iklimi korumak imkansız olacaktır.

Başkan seçilen Joe Biden ve ekibi bu görevi yerine getirmek için; F. Scott Fitzgerald’ın “birinci sınıf bir zihin testi” olarak tanımladığı stratejiyi hayata geçirmesi zorunda kalacak. Fitzgerald’ın deyimiyle bu strateji; “aynı anda ve çalışır durumda iki çelişkili fikri barındırmak ” demektir. Neyse ki, selefiyle keskin bir tezat oluşturan Biden, bu sınava iyi hazırlanmış olarak geliyor. Soğuk Savaş sırasında Başkan Yardımcısı ve Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı görevleri ile onlarca yıllık deneyime sahip. Bir milletvekili olarak en zor seçimlerle boğuştu ve dünyanın nasıl işlediğine dair önemli görüşler geliştirdi.

Bir şekilde çökmediği veya tökezlemediği sürece Xi’nin Çin’i; Lee Kuan Yew’in bir zamanlar dediği gibi, “dünya tarihinin en büyük oyuncusu” olacak.

ABD’den dört kat daha fazla insanla Çinliler, Amerikalıların sadece yarısı kadar üretken olsalardı, Çin bizim iki katı büyüklüğünde bir GSYİH’ya sahip olacaktı. Bu yüzyılın başından bu yana Çin, dünyanın en büyük ekonomisi haline geldi. Bu da savunmaya iki kat daha fazla yatırım yapmasına olanak sağlayacak. Bugün, aynı zamanda dünyanın üretim atölyesi, çoğu büyük ekonominin bir numaralı ticaret ortağı ve 2008 mali krizinden bu yana küresel ekonomik büyümenin ana lokomotifi konumunda. 2020 yılı sonunda, sadece bir büyük ekonomi, yılın başında olduğundan daha büyük olacak. Ve bu Amerika Birleşik Devletleri değil.

Amerika Birleşik Devletleri, Çin’in davranışını şekillendirebilecek bir güçler korelasyonu yaratmak için tahterevallideki gücü tarafımıza oturtacak ağırlıktaki diğer ülkeleri cezbetmek zorunda kalacak. Başkan Donald Trump’ın müttefiklere karşı hoşnutsuzluğuna rağmen, başkan yardımcısı ve dışişleri bakanı bu zorunluluğu kabul etti. Bir politikacı olarak Biden, diğer ülkelerin liderlerinin yönetme yetkisinin, halkları için artan yaşam standartları sağlama yeteneklerine bağlı olduğunu biliyor.

Onları, ABD ile güvenli bir şekilde ilişki kurmalarını sağlayan askeri ilişkileri ile refahları için gerekli olan Çin’le ekonomik ilişkileri arasında seçim yapmaya zorlama girişimleri, bu yüzden akılsız bir iş. Müttefik ve uyumlu güçleri çok daha karmaşık bir ağa dahil etmek, Sovyetler Birliği ile yüzleşirken olduğundan çok daha zor olacaktır.

Öte yandan Biden, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’in, kendi başına yenemeyecekleri varoluşsal zorluklarla karşılaştıkları küçük bir dünyayı paylaştığını da çok iyi biliyor. Teknoloji ve doğa, bu iki büyük gücü birlikte yaşamanın yollarını bulmaya mahkum etti. Küba füze krizinden sonra John F. Kennedy ve halefleri, Ronald Reagan’ın kısaca özetlediği şu dersi öğrendiler; “bir nükleer savaş kazanılamaz ve bu nedenle asla savaşılmamalıdır.”

Biden, nükleerin yanı sıra iklim sorunuyla da karşı karşıya olduğumuzu biliyor. Aynı havayı soluduğumuz küçük bir küreyi paylaşan ve sera gazlarının en iyi iki yayıcılarından olan bu iki ülkeden birisi, iklimi de ciddi şekilde bozabilir ve bu iklimin içinde yaşamayabilirler. Bu gerçeğin farkında olan Biden, Çin ile uluslararası Paris Anlaşmasını mümkün kılan bir iklim anlaşması yapmak için, Başkan Barack Obama ve Dışişleri Bakanı John Kerry ile birlikte çalıştı. Trump bu anlaşmadan çekilirken, Biden yeniden katılacak ve daha iddialı hedeflere ulaşmak için Çin ile birlikte çalışacak.

Sonuç olarak, Çin’in yarattığı zorluklar göz korkutucu. Ancak, gerçekleri göz ardı etmek de imkansız. Amerika Birleşik Devletleri’nin kırk altıncı başkanı olmak için aşılmaz gibi görünen engellerin üstesinden gelen Biden, bu zorluğun büyüklüğü konusunda da gerçekçi olacak ve yapılması gerekeni yapma kararlılığını ortaya koyacaktır.

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close