Güney Afrika'daki G20 zirvesi: Küresel adalet mümkün mü? - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Güney Afrika’daki G20 zirvesi: Küresel adalet mümkün mü?

Abone Ol 

G20’nin aldığı kararlar ve benimsediği politikalar, her ne kadar bağlayıcılığı olmasa da makroekonomik dengeleri ve küresel insani ve sosyal yapıları etkileme potansiyeli taşımaktadır.

1998’de Asya’da yaşanan mali kriz sonrası kurulan G20, tarihinde ilk defa bir Afrika ülkesinde toplandı. Dünyanın sanayileşmiş en önemli ekonomilerini bir araya getiren G20 zirveleri, yolculuğuna makroekonomik meselelerle başlamıştı. Zirveye katılımlar, 2007’de devlet başkanları düzeyine yükseltildi. Bu adımdan sonra zirvelerde işlenen konular, sağlık, tarım, iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma gibi küresel sistemi dahili ve harici etkileyen tüm konuları kapsayacak şekilde genişletildi.

Söz konusu kapsam genişlemesi, G20’nin küresel ölçekteki ağırlığı göz önüne alındığında anlam kazanmaktadır. Zira G20 ülkeleri, küresel gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYH) yaklaşık yüzde 85’ini, küresel ticaretin ise yüzde 75’inden fazlasını ve dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisini temsil etmektedir. G20’nin aldığı kararlar ve benimsediği politikalar, her ne kadar bağlayıcılığı olmasa da makroekonomik dengeleri ve küresel insani ve sosyal yapıları etkileme potansiyeli taşımaktadır.

ABD, Rusya ve Çin’in gölgesinde G20 Liderler Zirvesi

42 ülke ve uluslararası kurumdan temsilcilerin katıldığı G20 Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Güney Afrika Cumhuriyeti, hem temsil ettiği kıtanın geleceği hem de Küresel Güney’in çok taraflı sistem içindeki yükselen rolünün teyit edilmesi açısından sembolik ve stratejik görev üstlenmiştir ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın, Güney Afrika’daki toprak reformunu “beyaz nüfusa yönelik ayrımcılık” olarak nitelendirerek zirveyi boykot etmesi, zirvenin içeriği ve önemini gölgelemiştir. G20’nin kurucu ülkelerinden ABD’nin bu hamlesi, kolektif karar alma dinamiklerine zarar verse de bazı görüşlere göre katılımcı devletlerin arasında daha fazla işbirliğine alan açtı.

Aslında Trump, zirveye katılım sağlamayan tek lider değil. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum ve ABD Başkanı Trump’ın ideolojik müttefiki Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, zirveye katılmayanlar arasında ancak bu ülkeler, zirveye üst düzey teknik ve siyasi heyetlerini göndererek diplomasi kanallarını açık tuttu.

Güney Afrika’dan sonra dönem başkanlığını devralacak ABD ise son dakika kararıyla Güney Afrika’daki büyükelçiliğinden bir yetkilinin G20 devir teslim törenine katılmasını planladığını açıkladı ancak Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa’nın görevi bir büyükelçilik görevlisine devretmesinin kendisine hakaret olduğunu söyleyerek reddetmesi, çok taraflılık anlayışının giderek zorlandığı uluslararası ortamda G20’nin kurumsal istikrarına yönelik sorgulamaları da beraberinde getirdi.

Afrika’nın “Ubuntu ruhu” rehberliğinde G20’ye yeni bir bakış açısı

Zirvenin ardından 30 sayfalık ve 122 maddeden oluşan “Liderler Bildirisi” kamuoyuyla paylaşıldı. Kapsamlı içeriğe sahip olan bu bildiri, 10 ana tematik başlık altında tasnif edilerek hazırlanmıştır: Barış, Çok Taraflılık ve Hukukun Üstünlüğü, Afet Direnci ve İklim Eylemi, Gelişmekte Olan Ülkelerde Borç Sürdürülebilirliği, Adil Enerji Dönüşümleri ve Temiz Pişirme, Kritik Mineraller ve Sürdürülebilir Sanayileşme, Gıda Güvenliği ve Tarım, Dijital Dönüşüm ve Yapay Zeka Yönetişimi, Küresel Kurumların Reformu, Sosyal Eşitlik ve İnsani Gelişme, G20’nin Kurumsal Evrimi.

122 maddelik Johannesburg Bildirisi, derinlemesine analize tabi tutulduğunda bir yandan geçmiş yıllardaki bildiri kararlarını teyit ederken diğer yandan ev sahibi Güney Afrika’nın, “Ubuntu (Ben, biz olduğumuz için varım) ruhu” rehberliğinde yeni bir bakış açısını ortaya koyuyor. Diğer bir ifadeyle Roma (2021), Bali (2022), Yeni Delhi (2023) ve Rio (2024) zirvelerinde olduğu gibi Johannesburg Bildirisi de Birleşmiş Milletler (BM) sistemindeki reform ve çok taraflılık, iklim değişikliğiyle mücadele, sürdürülebilir kalkınma, sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi ve kapsayıcı büyüme gibi klasik G20 sacayaklarına dair süreklilik arz eden taahhütleri, yeniden maddeler içerisine dahil etmiştir.

Öte yandan, ilk defa Afrika topraklarında düzenlenen zirve, geleneksel olarak hakim olan Euro-Atlantik veya Asya merkezli bakış açılarını aşarak Afrika’nın kadim “Ubuntu” felsefesinin etrafında inşa edilmiştir. Normatif bakış açısının entegre edildiği zirve bildirisi, dayanışma, ortak sorumluluk ve birbirine bağlılık gibi değerleri küresel işbirliğinin merkezine yerleştirerek bugüne kadar G20 zirve bildirilerinde ihmal edilen etik unsuru vurgulamıştır. Özellikle Küresel Güney ülkelerinin maruz kaldığı gelir dağılımındaki adaletsizlik, iklim değişikliği ile mücadele, borç hafifletme, değerli minerallere erişimde küresel rekabetin daha adil dengede yürütülmesi ve kırılgan ekonomilere yönelik kalkınma finansmanının iyileştirilmesine kadar uzanan hususlara, “Ubuntu” felsefesinin anahtar rolüne büyük atıf yapılmıştır.

Güney Afrika’nın bu normatif çıkışı, zirveyi sadece liderlerin bir araya geldiği ve fikir alışverişi yaptığı platform olmanın ötesine taşıyarak yeni küresel işbirliği paradigmasının özüne “Ben değil, biz” olmayı yerleştirmiştir. Afrika insanının öncülüğünde ve Türkiye gibi stratejik ortakların desteğiyle şekillenen bu yeni yaklaşım, Batı merkezli geleneksel güç anlayışının ötesine geçerek Küresel Güney’in perspektifini uluslararası politikanın merkezine yerleştirmeyi hedeflemiştir.

Afrika’nın yükselişi ve Türkiye’nin küresel adalet vizyonu G20’de kesişti

Zirvenin Türkiye için önemi ise Türk dış politikası prensipleriyle örtüşmesi anlamında önem kazanmıştır. “Dünya beşten büyüktür” ve “daha adil bir dünya barışı” için kapsayıcı ve kolektif hareket ilkeleri, Ankara’nın her daim desteklediği dış politika sacayaklarındandır. Ayrıca Güney Afrika’nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için sembolik bir önemi vardır. Nitekim Erdoğan, Mart 2005’te Etiyopya ve Güney Afrika’ya diplomatik ziyaret gerçekleştirerek Sahra Altı Afrika’nın güneyine giden ilk Türk Başbakanı olarak kayda geçmiştir. Erdoğan’ın G20 Liderler Zirvesi sonrası basın toplantısında kullandığı “Güney Afrika’da yaptığım ziyaretlerde gerçekten güzel anılarla ayrıldım, Afrikalı dostlarımızın misafirperverliği, sıcaklığı ve samimiyeti beni her zaman etkiledi. Gönül dünyamda silinmez izler bıraktı.” ifadeleri, Afrika halkları ile kurulan yakın ünsiyeti göstermektedir.

Sonuç olarak, Johannesburg Bildirisi, Afrika kıtasının küresel platformlarda temsiliyetini güçlendirirken Ubuntu felsefesinin rehber ilke olarak küresel sorunların çözümündeki anahtar rolünü teyit etmiştir. Elbette ki dünyada daha adil bir sistemin hüküm sürdüğü düzeni tek bir bildiriyle hayata geçirmek mümkün değildir ancak bu yılki G20 Liderler Zirvesi, söz konusu uzun vadeli hedefe giden yolda normatif bakış açısına dair güçlü işaret vermiştir. Bu bakış açısı, sadece söylemsel temelde kalmamış, Afrika’nın BRICS ve G20 gibi küresel etkisi her geçen gün artan ittifaklar içindeki varlığıyla da pekiştirilmeye çalışılmıştır. Afrika kıtası, 2050’lerin karmaşık küresel sınamaları karşısında uluslararası topluma liderlik etme ve bu süreçte merkezi rol üstlenme yönündeki stratejik arzusunu da bu 2025 Zirvesi ile birlikte net şekilde ortaya koymuştur.

Kaynak: AA / Doç. Dr. Yunus Turhan

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close