Bilim insanlarına göre evreni fethetmenin anahtarı: İnsan bilincini dijitalleştirmek - M5 Dergi
Genel

Bilim insanlarına göre evreni fethetmenin anahtarı: İnsan bilincini dijitalleştirmek

Abone Ol 

İnsan bilincini dijitalleştirerek bedenden bağımsız hale getirmek mümkün mü? Uzmanlara göre bunun yapılabilmesi için tam beyin haritası bile tek başına yeterli değil.

İnsanlık, tarih boyunca ulaşılması zor olan neredeyse her sınıra eninde sonunda ulaştı. Everest’in zirvesi fethedildi, Ay’a ayak basıldı, okyanusların derinliklerine dalındı. Sanki insanlık, gözünün gördüğü her alana gitmek istiyor ve merakın körüklediği bu isteği görmezden gelemiyor gibi. İnsanın isteği ve arzusu sınırsız olsa da hem biyolojide hem de fizikte bazı sınırlar var ve bunları aşmak mümkün değil. Örneğin başka galaksilere gitmek gibi.

Gözün gördüğü ama benliğin ulaşamadığı yerler

Samanyolu’nun en parlak yıldızlarından Sirius, Dünya’dan yaklaşık 8,6 ışık yılı uzaklıkta. Bize en yakın yıldız sistemi olan Alpha Centauri ise 4,37 ışık yılı mesafede bulunuyor. Komşu galaksi Andromeda ise 2,5 milyon ışık yılı uzaklıkta.

Fizik yasalarına uzay gemisi gibi kütleli bir cismi ışık hızına ulaştırmak imkansız. En azından mevcut bilinç ve bilgimiz nezdinde bu böyle. Ancak bunu başarmış olsak bile ışığın bile ne kadar yavaş olduğunu fark ediyoruz. Dedik ya, hemen yanı başımızdaki komşu galaksimiz Andromeda’ya gitmek bile ışık hızında 2,5 milyon yıl sürüyor.

Hatta gelin farklı bir hesap yapalım. Bilindiği üzere insanlığın en hızlı uzay aracı olan NASA’nın Parker Güneş Sondası saatte 700 bin km hıza ulaşmıştı. Bu, ışık hızının %0,065’ine denk geliyor. Dolayısıyla Parker Solar Probe hızında Alpha Centauri’ye yaklaşık 6.750 yıl, Sirius’a yaklaşık 13.250 yıl ve Andromeda’ya yaklaşık 3,9 milyar yılda gidebiliriz (Bu o kadar büyük bir sayı ki, tek tek saymaya kalksak 3,9 milyara ulaşmak 124 yıl sürerdi).

Peki buradan ne çıkıyor? Evren için bu rakamların herhangi bir anlamı yok. Ama insan için bu, yaşamımızın ne kadar kısa olduğunu gösteriyor. İnsanlık, uzunca bir süredir bunun farkında ve bu farkındalık altında eziliyor. Çünkü her gün gökyüzünde gördüğü ama asla gidemeyeceğini bildiği şeylere bakıyor.

Tam da bu sebeple insanlık, yıllardır bir arayışın içinde: bedeni aşmak, bilinci kalıcı hale getirmek ve ölümsüzlüğe ulaşmak. Eğer yıldızlara fiziksel olarak gidemiyorsak belki de bilinci dijitalleştirerek, yani onu aktararak zamandan soyutlanabiliriz. Bu, bazı bilim insanlarına göre mümkün ve sadece bir zaman meselesi. Bazılarına göre ise inanılmaz bir zorluk.

Alien: Earth için SPOİLER UYARISI: Her ne kadar harika bir dizi olmasa da Alien: Earth dizisinde bilincin insan bedeninden bağımsız bir şekilde var olabileceği transhümanist bir gelecek fikri gündeme taşınmıştı. Ridley Scott’ın 1979 tarihli “Alien” filminden önceki dönemi konu alan dizi, izleyiciyi 2120 yılına götürüyordu. Beş büyük şirketin kontrolündeki distopik bir dünyayı anlatan yapımda en dikkat çeken karakter, Prodigy şirketinin genç milyoner CEO’su Boy Kavalier’di. Kavalier, geliştirdiği “Hybrid” teknolojisi sayesinde bilinci çocukların bedenlerinden alıp, yaşlanmayan sentetik bedenlere aktarabiliyordu. SPOİLER UYARISI SONU.

Her ne kadar dizide yakın bir gelecekte bunun yapılabileceği bir senaryo ortaya konmuş olsa da gerçeklik bu kadar yakın değil.

Nedir bu zihin yükleme?

“Mind uploading” yani zihin yükleme, beynin tüm yapısını ve bilinç deneyimini dijital ortama kopyalayarak veya aktararak insanın sanal bir evrende yaşamaya devam etmesini öngörüyor. Bu ortamda kişi, kendi benliğini ve anılarını koruyarak fiziksel bedene ihtiyaç duymadan varlığını sürdürebilir. Teoride, bu dijital yaşam süresiz olabilir.

Bu senaryoda insan, gerçek hayattaki deneyimlerini de yaşamaya devam edebilir. Yani isterse yemek yiyebilir, araba sürebilir veya spor yapabilir. Ancak çok daha özel bir şey de yapabilir: yıldızlar arası yolculuk.

Tüm bunlar kulağa hoş gelse de zihin yüklemenin uygulanabilirliği konusunda bilim insanları farklı görüşlere sahip. İlk olarak insan beyninin karmaşıklığı, bu hedefi son derece zorlu kılıyor. İnsan beyninde yaklaşık 86 milyar nöron ve trilyonlarca bağlantı bulunuyor. Her bir nöronun sürekli değişen yapısı ve işlevi, sadece yapısal bir harita çıkarmanın bile yeterli olmayacağını gösteriyor. Şu anda bilim insanları, yalnızca meyve sineğinin tüm beynini ve fare beyninin küçük kısımlarını haritalayabilmiş durumda. 2019’da bir fare beyninin 1 mm³’lük bir küpü, 25.000 kesit halinde taranarak, 100.000 nöron, 10 milyon sinaps ve 4 kilometrelik sinir lifleri kaydedildi. Bu süreç, beş ay sürdü, beş elektron mikroskop ve 100 milyonun üzerinde görüntü kullanıldı. Görsellerin 3D modele dönüştürülmesi için üç ay ve 2 petabayt (2048 terabayt) bulut depolama gerekli oldu. İnsan beyninin boyutları düşünüldüğünde, aynı yöntemi kullanmak için 10 milyon kat daha fazla iş ve kaynak gerekebilir. Dolayısıyla insan beyninin tam 3 boyutlu haritasını çıkarmak ise onlarca yıl alabilir.

Zihin yüklemenin gerçekleşebilmesi için sadece nöronların kaydedilmesi de yeterli değil. İnsan beyninin dış dünya ile kurduğu bağın da dijital olarak taklit edilmesi gerekiyor. Görme, duyma, koklama, dokunma gibi tüm duyuların yanı sıra kalp atışı, biyolojik ritim ve içsel sinyallerin de simüle edilmesi şart. Aksi halde kişi, duyularından tamamen kopuk kalabilir ve benzersiz psikolojik sorunlar ortaya çıakbilir.

Alternatif bir yaklaşım ise beynin çalışma prensiplerini çözerek yalnızca gerekli hesaplama süreçlerini taklit etmek. Bu yöntem, bir arabanın her parçasını tek tek kopyalamak yerine, onun nasıl çalıştığını öğrenerek yeni bir araba üretmeye benzetiliyor. Ancak bilincin nasıl ortaya çıktığı ve milyonlarca nöronun birlikte düşünceyi nasıl ürettiği halen bilinmiyor. Üstelik bundan ne kadar uzak olduğumuzu ifade etmek de zor.

Bir diğer olası yöntem, biyolojik nöronların tek tek yapay nöronlarla değiştirilmesi. Ancak günümüzde bilim insanları henüz tek bir nöronu bile bu şekilde ikame edemiyor.

Peki ne zaman?

Bilinmeyeni tahmin etmek zor. O yüzden uzmanlara göre bilinci dijitalleştirmekten en iyi ihtimalle on yıllar, makul ihtimalle ise yüzyıllar uzaktayız.

2018’de OpenAI CEO’su Sam Altman, kendi zihnini yedeklemeyi hedefleyen bir girişime yatırım yaptığını açıklamış ve bu teknolojinin kendi yaşam süresinde mümkün olacağına inandığını söylemişti. Bu söylemin dünyanın en büyük yapay zeka şirketinin kurucusundan gelmesi önemli. Zira yapay zekadaki hızlı gelişmeler, bu iddianın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini merak konusu yapıyor.

Harvard Üniversitesi Beyin Bilimleri Merkezi’nden Dr. Hidenori Tanaka’ya göre yapay zeka gerçekten de bu süreçte farklı bir kapı aralayabilir. İnsan beyninin doğrudan kopyalanmasından ziyade yapay zekanın konuşma, görüntü sınıflandırma ya da davranış biçimlerini taklit etmesiyle beyinle benzer sinirsel örüntüler ortaya çıkıyor. Bu da gelecekte insan zihnine oldukça yakın yapılar üretilebileceğini gösteriyor.

Ancak burada başka bir tartışma doğuyor. Bu tip yapılara yüklenen zihin gerçekten “biz” mi olur, yoksa yalnızca bir kopya mı? Uzay teknolojileri alanında çalışan yapay zeka uzmanı Prof. Sylvester Kaczmarek, yüklenen zihnin aslında bireyin kendisi değil, bir kopyası olacağını ve bunun “benlik” kavramını sorgulatacağını söylüyor. Benzer şekilde, felsefe ve etik uzmanı Prof. Crystal L’Hote, aktarılan bilincin aynı kişiliği, alışkanlıkları ve karakter özelliklerini taşıyıp taşımayacağı konusunda şüpheli. Ona göre şu anda oluşturulan her model, yalnızca bilincin bir simülasyonu.

Teknik engellerin ötesinde, bilincin ne olduğuna dair temel bir belirsizlik de devam ediyor. Technische Universitat Berlin’den araştırmacı Marvin Kopka, bilincin ölçülmesi ya da tanımlanması konusunda bilim dünyasının halen yolun başında olduğunu vurguluyor. Bazılarına göre ise bilincin fonksiyonlarla açıklanamayacağı, esasen bir “deneyim” olduğu ifade ediliyor.

Uzmanlar, bütün bu zorluklara rağmen teknolojinin gelişim hızının öngörülemez olduğuna dikkat çekiyor. Meta Superintelligence Labs’tan Rohit Patel, yeniliklerin çoğu zaman beklenmedik bir yönden geldiğini, bu nedenle bugünkü yapay zeka ya da nöral ağların değil, henüz icat edilmemiş bir teknolojinin bilincin aktarımını mümkün kılabileceğini söylüyor.

Kaynak: Donanım Haber / Metin Akpınar

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close