[Analiz] AUKUS Paktı: Atlantik’ten Pasifik’e uzanan güvenlik mimarisinin geleceği - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

[Analiz] AUKUS Paktı: Atlantik’ten Pasifik’e uzanan güvenlik mimarisinin geleceği

Abone Ol 

Küresel güç dağılımının yeniden şekillendiği 21. yüzyılda, uluslararası sistemin odağının giderek Asya kıtasına kayması pek çok gelişmeyi de beraberinde getirmiştir. Ekonomik kalkınmanın sağladığı ivme kıtanın yükselişini belirginleştirirken, bu sürecin yalnızca büyüme ve refah hikayeleriyle sınırlı olmadığı açıktır. Zira Asya’nın bünyesinde barındırdığı jeopolitik gerilim noktaları, büyük güçlerin çakışan çıkarlarıyla birleştiğinde, potansiyel çatışma sahalarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Özellikle Asya-Pasifik Bölgesi’nin büyük güç rekabetinde adeta bir “dans pistine” dönüşmesi, bir taraftan uyuşmazlıkların çözümünde uzlaşmacı rol üstlenen minilateral ve multilateral oluşumların önemini artırırken, diğer taraftan çeşitli güvenlik düzeneklerinin doğuşunu mümkün kılmıştır.

Bunların en dikkat çekici örneklerinden biri olan ve 15 Eylül 2021’de ilan edilen AUKUS Paktı, geçen dört yılın ardından halâ uluslararası politikanın en merak ettiği mekanizmalardan biri olmaya devam etmektedir. Avustralya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında kurulan bu ittifak, ilk bakışta yalnızca nükleer enerjili denizaltıların transferi ve ortak savunma teknolojilerinin paylaşımıyla sınırlı bir girişim gibi görünse de bugün artık çok daha kapsamlı bir stratejik mimariyi temsil etmektedir. Bu açıdan AUKUS’un hem Çin’in artan askeri ve teknolojik kapasitesine karşı uzun vadeli bir denge unsuru yaratma arayışı taşıdığını hem de Atlantik ötesi ilişkiler ile Asya-Pasifik güvenliğinin yeniden tanımlanması açısından dönüştürücü bir işlev üstlendiğini söylemek mümkündür.

AUKUS’un aşamalı yol haritası

Temelde iki sütun üzerinden planlanan AUKUS’ta ortaklığın en önemli unsuru olarak görülen ve “Birinci Sütun” olarak tanımlanan süreç, Avustralya’nın konvansiyonel silahlı ve nükleer enerjili bir denizaltı kabiliyeti edinmesini desteklemeye odaklanmıştır. Birinci sütunun yol haritası 2023 yılındaki San Diego görüşmelerinin ardından “Optimum Yol” olarak tanımlanan üç aşamayla netleştirilmiştir. İlk aşamada ABD ve Birleşik Krallık denizaltılarının Avustralya limanlarında konuşlanması ve ortak tatbikatlarla Avustralyalı personelin eğitiminin sağlanması planlanmaktadır. “Egemen hazır” olarak tanımlanan bu sürecin ardından orta vadede, Avustralya’nın Virginia sınıfı denizaltıları ABD’den almasıyla operasyonel kapasitenin arttırılması amaçlanmaktadır. Nihai aşamada ise üç ülkenin ortak tasarımı ve üretimiyle geliştirilecek olan SSN-AUKUS sınıfı denizaltıların, paktın uzun vadeli stratejik vizyonunun somut bir çıktısı olarak teslim edilmesi öngörülmektedir. Birinci sütunun amacına ulaşması için planlanan yol haritasının yanı sıra ikinci sütun ise bu üç ülke arasındaki savunma işbirliğinin önündeki engelleri azaltmayı, savunma sanayilerinin, bilim insanlarının işbirliği yapmasını ve kritik teknolojileri paylaşmasını vadeden daha geniş ölçekli bir aşamadır. Burada AUKUS’un yalnızca denizaltı programı değil aynı zamanda yapay zekâ, otonom sistemler, siber güvenlik ve kuantum teknolojileri gibi “gelecek savaş alanlarını” şekillendiren alanlarda işbirliğini kurumsallaştıran bir platform haline gelmesi amaçlanmaktadır.

Bu amaçlar doğrultusunda AUKUS, üç üye ülkeye de farklı avantajlar sağlayarak ittifakın stratejik değerini pekiştiren bir oluşum olarak öne çıkmaktadır. Avustralya açısından, Collins sınıfı denizaltıların envanterden çıkarılmasıyla oluşacak boşluğun önce Virginia sınıfı denizaltılarla, ardından ise SSN-AUKUS’larla doldurulacak olması, yalnızca önemli bir operasyonel üstünlük yaratmakla kalmayıp aynı zamanda ülkenin 2024 Ulusal Savunma Stratejisi’nde vurgulanan Asya-Pasifik’te inkâr yoluyla caydırıcılık yaklaşımında kritik bir aşamayı temsil etmektedir. Nükleer denizaltılar, Canberra’ya geniş coğrafyalarda güç projeksiyonu yapabilme imkânı sunarak ülkenin bölgesel güvenlik mimarisinde daha merkezi bir aktör konumuna yükselmesini sağlamaktadır. Birleşik Krallık açısından pakt, uzun süredir zayıflama eğilimi gösteren savunma sanayi ekosistemini yeniden canlandırma ve böylelikle hem Avrupa’daki caydırıcılığa katkı sağlama hem de küresel angajman kabiliyetini güçlendirme potansiyeli taşımaktadır. ABD içinse AUKUS, yük paylaşımında daha adil bir denge kurarak Asya-Pasifik’te sorumluluğu müttefiklerle paylaşma imkânı yaratmaktadır. Avustralya’daki konuşlanma, Washington’a Güney Çin Denizi (GÇD) ve Hint Okyanusu gibi kritik bölgelerde hızlı, esnek ve düşük görünürlüklü erişim kapasitesi kazandırmakta; böylece Çin için daha karmaşık bir operasyonel ortam oluştururken, ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisinde elini güçlendirmektedir.

AUKUS’taki sınamalar

Her ne kadar kağıt üzerinde kusursuz işleyen ve her üye için stratejik avantajlar sağlayan bir planlama gibi görünse de gelinen noktada AUKUS’un önünde çeşitli sınamalar bulunduğunu söylemek mümkündür. Öncelikle, devasa maliyetler ve teknolojik zorluklar dikkate alındığında paktın somut askeri çıktılarının sahaya yansımasının planlanan takvimin ötesine taşacağı öngörülmektedir. Nitekim Avustralya’nın geçtiğimiz günlerde Henderson tersanesine sekiz milyar dolarlık yatırım yapacağını duyurması kayda değer bir adım olsa da ikinci aşamanın gerçekleşebilmesi için ABD’nin Avustralya’ya teslim etmesi planlanan Virginia sınıfı denizaltılarla ilgili üretim hızı kaynaklı ciddi sıkıntılar olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, teslim edilecek denizaltıların Asya-Pasifik’te ABD çıkarlarını ilgilendiren olası bir gerilimde Avustralya tarafından sahaya sürülüp sürülmeyeceği de Washington açısından bir soru işaretidir. Örneğin Tayvan merkezli bir çatışma senaryosunda bu denizaltıların ABD saflarında kullanılması beklenirken, Canberra’nın iç siyasetindeki ayrışmalar bu konuda belirsizlikler yaratmaktadır.

Buna ek olarak lider değişimleri de AUKUS için periyodik sınamalar anlamına gelmektedir. Avustralya ve Birleşik Krallık’taki hükümet değişikliklerine rağmen sürekliliğini koruyan pakt, ABD Başkanı Donald Trump döneminde adeta fetret devrini yaşamaktadır. Haziran ayında Pentagon’un AUKUS’un gözden geçirileceğini açıklaması, hem paktın geleceği üzerindeki belirsizlikleri artırmış hem de Asya-Pasifik dengelerine dair yeni soru işaretlerini doğurmuştur.

Diğer yandan ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in Canberra’yı savunma harcamalarını Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde 2’sinden yüzde 3,5’e çıkarmaya çağırmasının ardından yaşanan gerilim, Washington’un AUKUS’u incelemeye almasıyla birleşince paktı eleştiren çevrelerin seslerini daha güçlü şekilde duyurmalarına zemin hazırlamıştır. Bu noktada ittifakın üç üye ülke dışındaki bölgesel aktörlerce ne ölçüde desteklendiği de tartışmalıdır. Japonya, Güney Kore ve Hindistan açısından AUKUS, Çin’e karşı dengeleyici bir platform olarak görülürken, Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) ülkeleri için ekseriyetle bölgesel güvenlik mimarisinde kutuplaştırıcı bir unsur olarak etiketlenmektedir.

Bu durum, Çin’in AUKUS karşıtı söylemlerinin bölgede yankı bulmasına imkân tanımaktadır. Çin açısındansa tüm bu gelişmeler, GÇD’de inşa edilen yapay adalar, sahil güvenlik unsurları ve deniz milisleriyle desteklenen fiilî kontrol politikalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Pekin, hibrit araçlarla desteklenen askeri kapasitesini kalıcı alan hâkimiyetine dönüştürmeye çalışırken, AUKUS’un nükleer denizaltı kabiliyeti ve yeni nesil savunma teknolojileri bu sürece doğrudan bir yanıt niteliği taşımaktadır. Bununla birlikte, paktın yalnızca caydırıcılık değil, aynı zamanda psikolojik ve stratejik bir mesaj verme işlevi de bulunmaktadır. Washington, Londra ve Canberra’nın oluşturduğu bu ağ, Çin’e karşı “yalnız olmadıklarını” göstermek isteyen bölge ülkeleri için bir güvence aracı olarak değerlendirilmektedir.

Netice olarak AUKUS, günümüzde Batı’nın Pasifik’teki stratejik alanını genişletme çabasının en kurumsal ifadesi haline gelmiştir. Ancak başarısı yalnızca denizaltıların inşasıyla değil, müttefikler arası uyumun korunması, bölgesel aktörlerin kaygılarının gözetilmesi ve ekonomik sürdürülebilirliğin sağlanmasıyla mümkün olacaktır. Dördüncü yıl dönümünde ortaya çıkan tablo, ittifakın belirsizliklerle çevrili bir yolda ilerlediğini göstermektedir. AUKUS, Çin’in artan etkisine karşı hem bölgesel hem de küresel bir denge unsuru yaratma niyetini teyit etmektedir; lakin bunun sürdürülebilir bir başarıya dönüşmesi, uzun vadeli stratejik sabır, içsel dayanıklılık ve bölgesel kapsayıcılığa bağlıdır. Bu çerçevede AUKUS’un esas gücü, yalnızca askeri platformlarda değil, yarattığı stratejik mesajın niteliğinde ve ittifak dayanıklılığının kurumsallaşma kapasitesinde yatmaktadır.

Kaynak: AA / Diren Doğan, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Öğretim Üyesi

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close