Analiz: Rusya-İran stratejik ortaklığı nasıl test edildi? - M5 Dergi
Öne ÇıkanStrateji Analiz

Analiz: Rusya-İran stratejik ortaklığı nasıl test edildi?

Abone Ol 

İran’ın Batı menşeli yaptırımlarla karşı karşıya kalması iki aktör arasındaki ilişkileri doğal olarak geliştirdi ve bu durum Rusya’yı İran için bir askeri-sivil teknoloji sağlayıcısı haline dönüştürdü.

İsrail’in İran’a doğrudan saldırıları başladığından beri Rusya’nın olaylara tepkisi merak ediliyor. Moskova’nın çatışmaların ilk aşamasına verdiği tepki düşük profilli olarak addedildi. Moskova’nın başlarda sessizlik olarak yorumlanan tutumunun ana sebeplerinden birinin Rusya’nın Ukrayna harbini sürdürme zorunluluğu olduğu söyleniyor.

Moskova’nın Avrupa güvenlik mimarisine baskı yaparak Ukrayna’daki kazançlarını garantilemek ve artırmak istediği bir gerçek. Dünyanın tüm dikkatinin Orta Doğu’ya döndüğü günlerde Rusya’nın, Ukrayna sathında saldırılarını artırdığını biliyoruz.

13 Haziran saldırılarından sonra Kremlin’in bir önceliğinin de ABD’nin İran-İsrail çatışmalarına doğrudan girmesini önlemek olduğu iddia edilmişti. Kremlin’den yapılan açıklamalara göre ABD, İran’a yönelik saldırısından önce Moskova’yı bilgilendirmedi. Dolayısıyla eğer Moskova, ABD ve İran arasında bir arabulucu olmayı arzu etmişse ve İran-İsrail çatışmasını bu arabuluculuk üstünden sınırlandırmak gibi bir niyeti varsa, bu konuda çok başarılı olamadı. Washington, İran’ın üç nükleer tesisine yönelik saldırı başlattığı andan itibaren, Moskova’nın olayların gidişatı konusunda tepkisinin ne olacağı daha çok merak edilmeye başlandı. Konuyla ilgilenenlerin Moskova’nın tepkisini görme konusundaki ısrarı iki başkent arasındaki stratejik yakınlığın derecesini ölçme isteği kadar, Rusya’nın savunduğu çok kutupluluk stratejisinin sınırlarını görme isteğinden de kaynaklanıyor.

Rusya ve İran: Karmaşık bir dostluk hikayesi

Öncelikle Moskova ve Tahran çok yakın stratejik ilişkilere sahip, hatta bu ilişkiler Batılı aktörler tarafından bir eksen stratejisi içerisinde değerlendiriliyor. Rusya, Orta Doğu nükleer enerji ve savunma sanayi pazarına bir teknoloji sağlayıcısı olarak girerek Batı’nın bölgede bu alanda sahip olduğu tekeli kırmak istedi ve İran ile yakın ilişkiler geliştirmeyi hedefledi. İran’ın Batı menşeli yaptırımlarla karşı karşıya kalması iki aktör arasındaki ilişkileri doğal olarak geliştirdi ve bu durum Rusya’yı İran için bir askeri-sivil teknoloji sağlayıcısı haline dönüştürdü.

Ayrıca Rusya ve İran’ın; Batı’nın ve ABD’nin Orta Doğu ve Kafkasya’daki varlığının dengelenmesi ile ilgili ortak bir çıkarı söz konusuydu. Bu dengeleme dürtüsü iki aktörü Suriye gibi alanlarda koordineli hareket etmeye teşvik etti. Bu durum ayrıca, Rusya’nın İran üzerinden geçmesi planlanan kuzey-güney bağlantısına (Rusya-İran-Körfez bağlantısı) yatırım yapmasını sağladı. İran’ın stratejik derinliğinin milisleri üzerinden Orta Doğu’da güçlü olduğu dönemde Tahran ile ilişkilerin Rusya için bir avantaj olarak görüldüğü de muhakkak. Bu çerçevede, gelişen ilişkiler İran’ı Moskova için sadece Orta Doğu’da bir atlama tahtası haline getirmiyor. Moskova aynı zamanda bu ilişkileri kullanarak Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerine kendileriyle dostluğun bölge dengeleri için değerli olduğu mesajını veriyor.

Rusya ve İran arasındaki ilişkiler karmaşık doğasına rağmen çoğunlukla stratejik ortaklık olarak nitelendirildi. Oysa bu ortaklığın çeşitli sınırlamalarla sınandığı biliniyor. Öncelikle Rusya, Orta Doğu’da ABD’nin yakın müttefikleri ile de yakın ilişki geliştirmeyi seven bir aktör. Bu nedenle Kremlin İran ile ilişkilerini İsrail, Körfez ülkeleri ve Türkiye ile geliştirdiği ilişkilerle dengelemeyi tercih ediyor.

Bu noktada, İran’ın Rusya’dan talep ettiği yeni nesil savaş uçağı ve S-400 hava savunma sistemlerinin sağlanması konusunda ilişkiler her daim Tahran’ın arzu ettiği kadar kusursuz ve hızlı gitmedi. Rusya’nın 2010 sonrasında Tahran üzerindeki baskının nükleer program nedeniyle arttığı günlerdeki gibi kritik dönemlerde talep edilen savunma sistemlerini sağlamakta ayak sürüdüğü, Orta Doğu’daki dengeleri başka aktörlerle geliştirdiği ve bu dengeleri kendi diyalog ekseninde tutmaya çalıştığı biliniyor. Buna karşılık Tahran, kendi stratejik özerklik fikrini Rusya’nın bölge aktörleri ile sürdürdüğü dengeli ilişkisinin yarattığı rahatsızlığı telafi etmek için kullandı. Rusya, Tahran’ın stratejik özerkliğini vurguladığı müddetçe Batı ile geliştirdiği iyi ilişkilerin sınırından hiçbir zaman emin olamadı. Dolayısıyla, Rusya-Ukrayna savaşı başlayıncaya kadar İran ve Rusya arasındaki stratejik ortaklığın dikensiz bir gül bahçesi olmadığı söylenebilir.

Rusya-Ukrayna savaşı ve Trump’ın gelişinin değiştirdikleri

Rusya-Ukrayna savaşı bazı şeyleri temelde değilse bile görünürde değiştirdi. Rusya, savaşın uzaması ile birlikte Ukrayna sahasında kullanacağı dronlar için İran ile işbirliğini derinleştirdi. İran ise Biden dönemi nükleer müzakerelerinden umduğunu bulamadığı için teknoloji, istihbarat paylaşımı, ekonomik, diplomatik destek ve yumuşak dengelemenin bir parçası olmak için BRICS gibi kurumlar aracılığıyla Rusya ile ilişkilerini önceleyen bir tutum takındı. Sonuç olarak, Rusya ve İran arasında kolektif savunma yükümlülüğü hariç olmakla birlikte ciddi bir güvenlik işbirliğini getiren stratejik ortaklık anlaşması sene başında imzalandı. Bu anlaşmanın Trump’ın seçim zaferinden sonra gerçekleşmesi tesadüf değildi. Bu durum, her iki başkentin de kendi bakış açılarına göre Trump dönemine hazırlandığını gösteriyor. Bu anlaşmayla İran, Trump’ın Orta Doğu politikasının İran karşıtı bir yöne evrilmesine; Rusya ise tam tersi bir İran-ABD anlaşmasının gerçekleşmesine karşı önlem aldı.

Bugün Trump’ın İran politikasında belirsizlik döneminin bittiği, bölgede başka belirsizliklerin kapısının açıldığı bir noktadayız. ABD, İran’ın uranyum zenginleştirme teknolojisine sahip olmasını istemiyor. Bu konuda belirsizlikler olsa dahi şunu kesinlikle söyleyebiliriz: ABD’nin İran stratejisi, Rusya’nın stratejisini sıkıştırıyor. Moskova, nükleer silahların yayılmasına karşı olmakla ve İran’a bu konuda daha önce ABD ile beraber baskı yapmakla beraber, uranyum zenginleştirme meselesini Orta Doğu için Batılı aktörler gibi bir tabu olarak görmüyor. Ara çözümler konusunda ABD-İran müzakerelerine dahil olma isteği Rusya’nın bu duruşuna uygundu. Daha da önemlisi Rusya, İran’da bir rejim değişikliğinin ABD veya İsrail eliyle gerçekleşmesini arzu etmiyor. Bu tür bir kayıp, Suriye, Irak ve Lübnan’da direniş ekseninin budanması sonrası Orta Doğu’da ABD müttefiklerinin (birbirleriyle anlaşamayan müttefikler dahi olsalar) elinin ve stratejik derinliğinin güçlenmesi anlamına gelir.

Putin ve Peskov’un konuşmalarından, ABD’nin çatışmalara müdahil olması sonrası bölgede krizin tırmanma riskinin arttığını ve Rusya’nın böyle bir istikrarsızlığı istemediğini anlıyoruz. Dolayısıyla, Moskova İran’a bir tavsiye verdiyse, ABD saldırıları karşısında rejimin varlığını hissettirecek ancak ABD’yi çatışmanın içine çekmeyecek bir cevap vermesini, yani tırmandırmayı çok kontrollü yapmasını söylediğini varsayabiliriz.

Erakçi-Putin görüşmesi: Ne oldu?

ABD’nin İran’a düzenlediği saldırının hemen sonrasında ve İran’ın Katar’daki ABD üssüne yönelik misilleme saldırısından hemen önce İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi başkanlığındaki İran heyeti ve Putin başkanlığındaki Rus heyeti Moskova’da görüştü. Bu görüşmede Rusya’nın güvenlik bürokrasisinin önemli isimlerinin hazır bulunması dikkat çekiciydi. Görüşme bir koordinasyon görüşmesi olarak kamuoyuna yansıtıldı. Bu toplantının sonuçları, durumu Rusya-İran stratejik yakınlığının derecesi ve Moskova’nın çok kutupluluk söylemi altında ABD’yi dengeleme kapasitesi açısından değerlendirenleri hayal kırıklığına uğrattı. Zira Rusya, ortak savunma ve İran’ın caydırıcılığına pozitif teminat olarak görülebilecek bir katkı sağlamaktan imtina ediyor. Bu noktada toplantı, İsrail ve ABD saldırganlığının kınanması ve İran’a ihtiyaç duyması halinde arabulucu olma noktasında verilen sözden ibaret bulundu ve pek çok kişiyi tatmin etmedi.

Oysa, Rusya’nın İran’ı yalnız bıraktığı çıkarımı için erken olduğunu düşünüyorum. Tam tersi bu toplantının yüksek rütbeli karar alıcıların katılımıyla gerçekleşmesi İran’a yalnız sürdürdüğü bu mücadelede belki yalnız ama tamamıyla yalnız olmadığını söylüyor. Medvedev’in çok tartışılan ve Trump’ı kızdıran açıklamaları tesadüfen, duygusal bir boşlukta yazılmış ifadeler değil. ABD’nin olayları tırmandırdığı takdirde bir kara savaşına saplanacağının ima edilmesi ve İran’a nükleer silah verebilecek ülkelerin varlığından dem vurulması çok ciddi söylemler.

Rus yetkililer, İsrail’in Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT) üyesi olması gerektiğini de söyleyerek Orta Doğu’daki nükleer silahsızlanma dayatmalarının dayandığı çifte standardı eleştiriyor ve Tahran’a yine destek veriyor. Tahran’ın hasar görmüş altyapısını onarmak için kritik bilgi desteğine ihtiyacı olacak. Rusya, olayların ciddileşmesi halinde istihbarat paylaşımı ya da teknoloji paylaşımı konusunda daha cömert davranabilir. Tüm bu opsiyonlar ABD’nin operasyon maliyetini operasyonun amaca ulaşması açısından yükselten seçenekler. Tüm bu kaos ortamında Rusya, ABD’nin maliyetin yükselmesinin ne demek olduğunu anlamasını umuyor.

Kaynak: AA / Prof. Dr. Vişne Korkmaz

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close