Washington ve Moskova Arasında Güvenli Bölgeye Doğru Adım Adım İlerlemek - M5 Dergi
Makaleler

Washington ve Moskova Arasında Güvenli Bölgeye Doğru Adım Adım İlerlemek

Abone Ol 

ABD ve Rusya Federasyonu ile sürdürülen diplomatik görüşmelerin sonuç vermemesi halinde, Türkiye askeri opsiyon seçeneğini masada tutmaya devam ediyor. Henüz diplomatik istişarelerin sonuna gelinmedi. Hatta Suriye meselesinde henüz sona yaklaşmadığımız açık. Suriye’de gelinen noktadan memnun olmayan birileri var ama Suriye’de tüm taraflar için geçerli bir kazan-kazan formülü bulmak Ankara’nın kontrolü ve denetiminde bir güvenli bölge kurulmasının kabulünden geçiyor.

GÜVENLİ ALAN PAZARLIKLARI YENİDEN BAŞLIYOR: MOSKOVA ZİRVESİ

Aralık ayı içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin PKK/PYD varlığını yok etmek için birkaç günde Fırat’ın doğusuna askeri bir operasyona başlayabileceğini duyurdu. Türkiye bu konuda kararlılığını herkese gösterecek şekilde Suriye sınırında sınır-ötesi böyle bir operasyonun gerektirdiği askeri takviyeyi de gerçekleştirdi. Öyle ki; Türkiye’nin kararlılığının ciddiyetini gören Trump yönetimi, ortaya çıkabilecek maliyetin büyüklüğü karşısında bir maliyet yönetimine giderek, Ortadoğu politikalarını değiştirmeden Suriye politikalarını revize etme kararı aldı. Bu karar, sürpriz bir şekilde ABD askerinin Suriye’den çekilmesi olarak duyuruldu. Bilindiği gibi Ankara, bu karar karşısında ABD’nin Suriye’den Türkiye ile koordinasyon içerisinde çekilmesi için diyalog kapısını açtı ve diplomasiye şans tanımanın getirebileceklerini gördüğünden askeri operasyon seçeneğini, bekleme döneminin çok uzun sürmeyeceği hissettirilerek geçici olarak erteledi.

İşte o andan itibaren, Türkiye kendisini baş döndürücü bir diplomasi trafiği içerisinde buldu. Ankara, bir yandan bazı üst düzey ABD’li yetkilileri başkentte ağırlarken, Türkiye ve ABD Genelkurmay Başkanları Brüksel’de bir araya geliyordu. Bu sırada gerçekleşen pazarlıklarda Ankara ne istediğini çok net bir biçimde ortaya koyarken, ABD tarafından farklı sesler gelmeye de devam etti. Gerçi Trump’ın iktidarının ilk günlerinden itibaren Washington içi savaş hiç bitmediğinden, başkanın da bu savaşların üzerine çıkabilecek somut bir dış politika gündemi olmadığından Ankara, bu tür çatlak seslere karşı hazırlıklıydı. Nitekim diplomatik/bürokratik küçük krizler liderler arası telefon görüşmeleri yoluyla aşılmaya çalışıldı. Bu aşamada dünya kamuoyunu ikinci bir sürpriz bekliyordu. Erdoğan ve Trump arasında gerçekleşen ikinci telefon görüşmesinde ABD başkanı, Türkiye’nin Suriye sınırlarında 20 mil derinliğinde bir tampon bölge oluşturulması fikrini gündeme getirdi. Güvenli bölge konusu aslında Suriye iç savaşı boyunca çeşitli kereler pazarlık masasına gelmişti. Pek çok kişinin kafası, süreçte çeşitli kereler dillendirilip ABD tarafından istenmeyen güvenli bölge fikrinin yeniden canlandırılması karşısında karışık olsa da aslında Ankara’nın güvenli bölge ya da güvenli alan fikrinden ne anladığını çok iyi biliyoruz. Türkiye her şeyden önce, Fırat’ın doğusunda güvenli hale getirilecek bu alandan PYD/PKK unsurunun çıkartılmasını ve buradaki askeri teçhizatın çekilmesiyle birlikte, alandaki Amerikan üslerinin Türkiye’ye bırakılmasını istiyor. Ankara’nın başka bir olmazsa olmazı da bu güvenli alanın tüm kontrol ve denetiminin Türkiye’ye bırakılmasıdır.

Bu arada, Amerika’nın Fırat’ın doğusundan çekilmesinden sonra bu alanın nasıl düzenleneceği konusunda ABD ve Rusya hala çok farklı pozisyonlara sahipler. Trump yönetimi çekilme sonrası buranın kontrolünün uluslararası bir koalisyon ya da henüz daha ne başarabileceği belli olmayan “Arap-NATO’su” gibi bir oluşuma bırakılması taraftarı ancak bu iki seçeneğin de Ankara tarafından kabul edilmeyeceği net bir biçimde ABD tarafına aktarılıyor. Öte yandan Rusya, ABD’nin Fırat’ın doğusundan çekilmesinden sonra bu alanın Suriye rejimine bırakılmasını istiyor. Ki, Rejim ve PYD-PKK arasındaki diyalog Ankara’ya henüz Rejim’in gelecekteki davranışları konusunda bir güvence vermiş değil. Bu nedenle Türkiye’nin pozisyonu, bu alanın denetim ve kontrolünün sadece Ankara’ya bırakılması. Ankara, kendi pozisyonunu ve alanın terörden temizlenmesi konusundaki kabiliyetlerini hem ABD’ye hem de Astana üçlüsünden Rusya’ya farklı düzeylerdeki diplomatik temaslarda
anlatıyor.

Suriye’de bugüne kadar hem sahada hem de masada olmayı senkronize bir biçimde başarmış Türkiye, bu başarısını askeri kabiliyetleri kadar, dengeleme/dengeleyici olma mantığına oturttuğu diplomasisine de borçlu. Zaten sırf bu nedenle dahi, Ankara’nın şimdi ABD ile olan görüşmelerinde pazarlık masasına sürülen Ankara karşıtı kozların dengeleyicisi- ve hatta bazen de panzehiri- olabilecek Rusya ile diyaloğu ihmal etmesi beklenemezdi. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde bir heyet, 23 Ocak’ta günübirlik bir Moskova ziyareti gerçekleştirerek, Suriye’de gelinen nokta konusunda Rus mevkidaşlarıyla görüş teatisinde bulundular. Hem Erdoğan, hem de Putin; Astana’da asgari müşterekler (Suriye’nin toprak bütünlüğü, ABD’nin Suriye’yi terk etmesi, Anayasa komisyonu çalışmalarının verimli bir biçimde sonuçlandırılması) üzerinden kurulan Ankara-Moskova diyalog hattının bugüne kadar kendinden beklenin ötesinde sahada etkili olduğunun farkındalar. Hatta Astana ortaklığının, Putin’in ifadesiyle Ankara ve Moskova arasındaki stratejik önemdeki diğer projelerin-Türk Akımı, S-400, Akkuyu gibi- yanına eklenerek Türkiye-Rusya karşılıklı bağımlılık rejiminin bir halkası haline geldiğini iddia edenler de var. Belki daha o noktada değiliz ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova ziyareti bir kez daha kanıtladı ki Astana sürecine taş koymak isteyenlerin çabalarını boşa çıkartmak için Ankara ve Moskova azami gayret gösteriyor. Bu açıdan Türkiye-Rusya liderlerinin yan yana verdiği ve Astana’nın hayatta olduğunu gösteren tarihi fotoğraf, Washington’da pazarlık masasındaki muhatabının yani Türkiye’nin pazarlık gücü konusunda eminiz bazı çevreleri endişelendirmiştir. Nitekim Erdoğan-Putin görüşmesinden hemen önce, 25 Ocak’ta, James Jeffry’nin yeniden Türkiye’yi ziyaret etmiş olması Fırat’ın doğusuna yönelik pazarlıkların Ankara-Washington hattında sıkı bir şeklide devam ettiğini, Ankara’nın Rusya’dan eli güçlenmiş dönme olasılığının ABD’de dikkate alındığını gösteriyor.

Devamı M5 Dergisi Şubat 2019 Sayısında…

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close