AB'nin Stratejik Otonomi Arayışları ve Nato - M5 Dergi
Makaleler

AB’nin Stratejik Otonomi Arayışları ve Nato

Abone Ol 

AVRUPA’NIN TRUMP ÇIKMAZI:

AB’NİN STRATEJİK OTONOMİ ARAYIŞLARI VE NATO

İttifaklar, üyelerinin güvenlik ihtiyaçlarını çağın gereklerine uygun güvenilir şekilde sürdürebildikleri oranda stratejik varlık gösterebilirler. Avrupa’nın yakın çevresindeki çatışmalarda AB’nin etkisiz kalması, NATO’nun Avrupa güvenliğinde halen gerekli olduğunu göstermektedir.

Avrupa Birliği’nin (AB) müstakil güvenlik arayışlarının güncel temelleri Soğuk Savaş’ın bitiminden sonraki 1990’larda atılsa da bu yolda henüz kayda değer somut adımların atılamadığı bir gerçektir.  Maastricht Antlaşması’ndan Avrupa Ordusu’nun yol haritası niteliğindeki PESCO’ya (Permanent Structured Cooperation – Daimi Yapılandırılmış İşbirliği) AB, NATO’dan ve bilhassa da ABD’den bağımsız hareket kabiliyetine haiz bir stratejik otonominin sınırlarını zorlamaya devam etmektedir.

Öncelikle, stratejik otonomi arayışlarının AB’nin kendi iç dinamiklerinin sınırlarını zorladığını hatırlamakta fayda vardır. Nitekim AB içinde stratejik otonomi hususunda İngiltere’yi bir an için dışarıda tutsak bile, en az iki farklı kampın ortaya çıktığı görülmektedir. Başını Birleşik Krallığın çektiği ve ABD ile NATO’yu Avrupa güvenliğinin merkezinde görme kararlılığında olan Atlantikçi kanada, kendilerini Rusya’ya karşı NATO’nun AB’den daha etkin ve caydırıcı savunabileceğini düşünen birçok Doğu Avrupalı AB üyesini de ekleyebiliriz. Öteki tarafta ise başını Fransa’nın çektiği ve nispeten de olsa Almanya, Belçika, Hollanda gibi kıta Avrupası ülkelerinin ileri sürdüğü AB’nin stratejik otonomisi. AB üyelerinin hemen hepsinin NATO’nun da müttefiki oldukları değerlendirildiğinde AB’nin stratejik otonomi arayışları Birliğin bütünleşmesinden çok ayrılıklarının farklı kamplarla daha da ayrışmasına yol açabileceği değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, politik ve ekonomik faktörlerin yanı sıra, Brexit sürecinin de Transatlantik güvenlik işbirliği üzerinden de kritik edilmesi elzemdir.

İttifaklar, üyelerinin güvenlik ihtiyaçlarını çağın gereklerine uygun güvenilir şekilde sürdürebildikleri oranda stratejik varlık gösterebilirler. Nitekim Soğuk Savaş sonrasında Varşova Paktı’nın dağılmasını bu bağlamda hatırlatmakta fayda vardır. NATO ise, Doğu Avrupa genişlemesinden sonra, özellikle de 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı düzenlenen terör saldırılarından sonra kendini hem alan hem de stratejik konsept olarak dönüştürüp (transformasyon) hayatta kalabilmiştir. Her ne kadar bu dönüşüm, AB’deki stratejik otonomi arayışlarını sonlandıramamış olsa da Avrupa’nın güvenliği için AB’nin NATO’ya ihtiyacı devam etmektedir. Bosna’dan Kosova’ya ve halen devam etmekte olan Ukrayna krizine değin Avrupa’nın yakın çevresindeki çatışmalarda AB’nin etkisiz kalması, NATO’nun Avrupa güvenliğinde halen gerekli olduğunu göstermektedir. AB açısından bakıldığında bu ihtiyaç özellikle de NATO üyesi olup AB üyesi olmayan ABD ve Türkiye gibi önemli müttefiklerinin kapasitelerine olan bağımlılıkla daha da belirgin hale gelmektedir. AB’nin aynı anda hem kendi üyelerinin birkaçı hariç savunma bütçelerini düşürmesi, hem NATO kabiliyetlerini kullanıp hem de Birlik üyesi olmayan ABD ve Türkiye gibi kilit müttefiklerinden bağımsız bir stratejik otonomi peşinde koşması, NATO bağlamında da sınırları zorladığına işaret etmektedir. AB’nin gerek Rusya gerekse sınırı aşan hibrit tehditlerle terör ve mülteciler meselelerindeki ABD ve Türkiye’ye olan ihtiyacının öngörülebilir vadede süreceği değerlendirildiğinde, böylesi stratejik otonomi arayışlarının ne kadar sürdürülebilir olduğu da ayrıca tartışılmalıdır.

Devamı M5 Dergisi Aralık Sayısında…

Etiketler
Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close