Mümbiç: Türkiye'nin Sırtına Fırat'ın Doğusundan Saplanan Hançer - M5 Dergi
Makaleler

Mümbiç: Türkiye’nin Sırtına Fırat’ın Doğusundan Saplanan Hançer

Abone Ol 

Mümbiç, Suriye’de kültür ve sanat merkezi olarak anılır. Umr el Serj Kalesi gibi tarihi eserlerin bulunduğu ve birçok şairin yaşadığı bir şehirdir. Mümbiç aynı zamanda bu şairlerden “El Buhturi’nin Şehri” olarak da bilinir. Mümbiç için ayrıca “Fırat’ın doğusuna açılan kapı” denir.

Farklı dil, lehçe ve kaynaklarda Menbiç, Münbiç, Minbiç, Minbij, Manbij gibi isimlerle alınan bu şehir, Osmanlı arşivlerinde “MÜMBİÇ” olarak geçiyor.

Bölgesinin merkezi, geniş tarım arazileri üzerine kurulu ve üst rakımı 398 metre olan Mümbiç, Fırat Nehri’nin ‘akış eksenine en yakın’ 30 km batıda yer alıyor. Türkiye sınırına 30-35 km (Karkamış), Halep Merkez’e 80 km, Cerablus’a 30 km, Ayn-el Arap’a 65 km, El Bab’a 45 km uzaklıkta bulunuyor. Afrin-Mümbiç arası ise 100 km.

Suriye’de 2004 yılında yapılan nüfus sayımına göre, Mümbiç’in nüfusu 100 bindi. Bu nüfusun %55’i Araplardan, %30’u Kürtlerden, %10’u Türkmenlerden ve geri kalan %5’lik kısmı ise Çerkezlerden oluşuyordu. Bununla birlikte %30’u oluşturan bu Kürt tabanın büyük çoğunluğu ise kendini, “Garakeçik” olarak tanımlayan Türkmen “Karakeçililere” mensup. Burada siyasi ve sosyolojik etkilerle etnik bir dönüşüm yaşandığı görülüyor. Mümbiç’teki diğer Kürt tabanlı demografik yapılar ise Araplar ve Türkmenler kadar eski değil. Bunların büyük çoğunluğunun yakın dönem Suriye siyasi tarihinde Baas Dönemi demografik dönüşüm projeleri çerçevesinde Mümbiç’te iskân edildikleri biliniyor. Ayrıca yaklaşık 20 yıl önce Tişrin Barajı’nın patlamasıyla, başka alanlarda iskân zorunluluğu ortaya çıkınca, büyük kısmı Mümbiç’e yönlendirilen Kürt tabanlı demografik bir akış söz konusu oldu. Bütün bunlara bağlı olarak Mümbiç’e bağlı 360 köyden sadece ikisi asli Kürt köyü.

Demografik her türlü etkiye rağmen Mümbiç, YPG/PKK işgaline kadar bütün etnik farklılıkların çatışma potansiyeli üretmeden yaşadıkları bir bölge olarak hafızalara kazınmıştı. YPG/PKK’nın etnik ve ideolojik dayatmalarına ve dönüşümüne kadar etnik ve sosyolojik düşmanlık baş göstermemişti. Mümbiç halkının büyük bir kısmını temsil eden aşiretler ve siyasi yapıların, PYD/YPG işgaline karşı “İşgale Karşı Halk Hareketi” isimli bir birlik kurmasının arkasında önmeli nedenler yatıyordu: YPG/PKK’nın coğrafi gaspı sonrası ortaya çıkan zorbalıklar, ötelemeler, ötekileştirmeler, ayrıştırmalar, etki altına almalar, angaje etmeler, baskılar, gasp ve zorlamalar, zorunlu göçler, adaletsizlikler ve zora/kurnazlığa dayalı demografik dönüşüm projelerinin devreye girmesinin sonucundan başka bir şey değildi.

Bu yapının içinde Arap aşiretleri olarak El Bubenna, Beni Asiyd, El Buşaben, Umeyrat, Ceys, Damalka; Türkmen aşiretleri olarak Güleç, Araplı, Karaşıhlı, Hacı Ali sayılabileceği gibi, Nida Partisi’ni de siyasi bir oluşum olarak dahil etmek gerekiyor.

Bu büyük aşiretlere, bunlara bağlı pek çok küçük aşiret, kabile ve aileler de eklemlenmeli. Ayrıca şu an Özgür Suriye Ordusu bileşenleri içinde 700’ü aşkın Mümbiçli savaşçı bulunduğu da unutmamak gerekiyor.

2011’de başlayan iç savaş sonrası ise Mümbiç’te nüfusun 200 bini aştığı, hatta 300 bine dayandığı iddia olarak ifade ediliyor. Bu sayının 120 bininin savaş sürecindeki iç göçle gelen mülteciler ve PYD/YPG tarafından getirilen Kürtlerden oluştuğu tahmin ediliyor.

Ancak şehir, son dönemlerde yaşanan güvenlik sorunları nedeniyle tekrar göç vermeye başlamış durumda. Nüfus, bu ve benzeri iç savaş dinamikleri nedeniyle oldukça dalgalı bir seyir izliyor.

SURİYE SAVAŞI SÜRECİNDE MÜMBİÇ
Beşar Esad rejimine karşı isyan gösterilerine katıldı.Temmuz 2012’de ÖSO tarafından kontrol altına alındı. ÖSO ile şiddetli çatışmalardan sonra 2014 yılında DEAŞ tarafından işgal edildi. YPG/PKK/DSG, 31 Mayıs 2016 tarihinden itibaren başta ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun sağladığı son derece etkili hava desteğiyle şehri DEAŞ’ten aldı. Bu işgalin gerekçesi, DEAŞ’la mücadeleydi. Ancak böyle bir şey gerçek anlamda yaşanmadı. Hatta PKK’nın bu işgali sırasında 200 civarında Mümbiçli sivil hayatını kaybetti. Ölenlerden hiçbirisinin DEAŞ’la tespit edilen bir bağlantısı yoktu. İlginç bir şekilde bu el değiştirmede hiçbir DEAŞ üyesi esir alınmadı, alınamadı! Coğrafyayı objektif olarak takip edenler arasında BBC’nin Rakka’da ortaya çıkarttığı YPG/PKK-DEAŞ anlaşmasının bir benzerinin çok daha önce Menbiç’te yaşandığı ifade edilir.

Mümbiç, 19 Temmuz 2016 tarihinde PKK tarafından tamamen işgal edildi. Fırat Kalkanı Harekâtı ile El-Bab, DEAŞ’tan temizlendikten hemen sonra YPG/PKK güdümündeki ‘Sözde’ Mümbiç Askeri Meclisi, Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO’nun Fırat Kalkanı bölgesinden Mümbiç’e ilerlemesini engellemek/domine etmek üzere aldığı bir kararla Rejim güçlerinin Mümbiç bölgesine girişini sağladı. Hemen sonra da Rejim güçleri Al-Ariman merkezli (Mümbiç cebinin batı ucu) El-Bab ile Mümbiç arasında 40 köye yayıldı. Buna bağlı olarak Mümbiç’in batı hududu Rus kontrolüne geçti. Rus/Rejim bölgesi Arimah cebinin doğusundan başladığını not olarak ekleyelim. Mümbiç’in kuzey sınırını Sacur Suyu (Salur Çayı) çiziyor. Bunun üzerindeki geçişe müsait Ayn Dadat Köprüsü’nde ABD’nin kontrol noktası ve Uşariye’de de ileri karakolu bulunuyor.

Ayrıca ABD’lilerin Fırat Nehri’ne yakın Hamam Dağı’nda dinleme-kestirme noktası yer alıyor. Her şeye rağmen Mümbiç merkez ve çevresindeki ABD üsleri, kontrol noktaları ve sayıları hakkında, açık kaynaklarda kesin bir bilgi yok. Sadece Mümbiç bölgesinde 500 civarında ABD askeri olduğuna, bölgede koalisyona üye bazı ülke askerlerinin de (Fransız-İngiliz gibi) bulunduğuna dair bazı resmi açıklamalar, saha kaynaklarından ve araştırma kuruluşundan gelen bilgiler var.

Bununla birlikte Mümbiç’te yaklaşık 2000 civarında YPG/PKK’lı terörist bulunuyordu. Zeytin Dalı Harekâtı’ndan sonra Afrin’den kaçanlarla beraber bu sayının 6000-7000’e ulaştığı ifade ediliyor. Afrin’den kaçan teröristlerin taşınabilir ağır silahların büyük kısmını da Mümbiç’e getirdiği söyleniyor. Sacur Çayı’ndan sonra güneye yönelen temas hattı ise net değil. Özellikle kuzey hattı için “Sağlam/Stabil” denemez. Kaçakçılığın ve geçişlerin çok rahat olduğu, bazen öyle ki 50’nin üzerinde TIR’dan oluşan konvoylarla giriş çıkışlar yapıldığı biliniyor.

Bütün bunlara bağlı olarak ABD ve operasyonel ortaklarının merkez, kuzey ve doğuda etkili oldukları, buna karşılık Rusya ve Rejim yanlısı güçlerin ise El Bab’ın doğusundaki Al-Ariman merkezli Mümbiç alanlarında söz sahibi olduğu görülüyor. Nihai tahlilde Mümbiç ve çevresindeki 450 köyden 420’si ve ilçe merkezi YPG/PKK işgali altında. Mümbiç idari sınırları içinde kalan 30 köyü ÖSO, 200 yerleşim birimini de Suriye Rejimi ve müttefikleri kontrol ediyor.

TARİHİ VE TOPOGRAFİK GÖNDERMELER
Eski ve tarihi bir şehir. Yunanlar Mümbiç’e; “Kutsal Şehir” anlamında Hieraoplis adını veriyor. Mümbiç halkı, 1921 Ankara Anlaşması imzalanana kadar Fransız işgaline karşı direniyor. Osmanlı arşivlerine göre Mümbiç, Suriye’de terk edilen-çekilinen en son nokta. Fransız mandası öncesinde nüfusun tamamı Türkmen, Arap ve Çerkezlerden oluşurken, bu tarihten sonra demografik müdahaleler başlıyor. Süleyman Şah’ın Caber Kalesi’ndeki (Kalaat Jabaar-Ceber) ilk türbesi, Mümbiç’in ilgi ve etki alanında bulunuyor. Esad Gölü’nün güneyinde, Tabka Barajı’nın yakınlarındaki bu alanın adı, stratejik bir göndermeyle “FIRAT KAPI” olarak geçiyor. Karakozak’taki ‘Türk Toprağı’ Süleyman Şah’ın son türbe yeri ise Mümbiç’ten geçen M4 devlet yolu ile Esad Gölü’nün kuzeyindeki Fırat üzerinde baraj üstü köprünün doğu yakasında yer alıyor. ‘Müdahale meşruiyetleri ile’ jeopolitik bir konumda bulunuyor.

Mümbiç, 02 Nisan 2013 tarihinde il merkezine dönüştürülüyor. Suriye’de kültür ve sanat merkezi olarak da anılıyor. Umr el Serj Kalesi gibi tarihi eserlerin bulunduğu ve birçok şairin yaşadığı bir şehir. Bu şairlerden biri de El Buhturi. Mümbiç aynı zamanda “El Buhturi’nin Şehri” olarak da biliniyor.Mümbiç için ayrıca “Fırat’ın doğusuna açılan kapı” tanımı kullanılıyor.

STRATEJİK DEĞER
Türkiye’nin terörle mücadelesinde, sınır ötesinden tartışmasız elde bulundurulması ya da etki altında tutması gereken son derece önemli alanlardan biri. Türkiye’nin üniter yapısının devamlılığı, toprak bütünlüğü ve güvenliği adına icra edilecek bütün sınır ötesi etkilerle ilgili “Etki-İlgi ve Nüfuz” adası. Coğrafyanın geleceğinde en önemli faktörlerden biri olan su havzalarının ve akarsuların kontrolünde, olası yaşanacak su savaşlarında Fırat’ı, Fırat üzerindeki Esat Baraj Gölü’nü, baraj gölü üstündeki (Tabka dahil) yol geçişli 3 barajı, sulama ağını ve buradan elde edilen enerjiyi kontrol etmesi nedeniyle bölgesel ölçekte can alıcı hidrojeolojik bir değere sahip. Türkiye sınırına yakınlığı, Rakka’ya geçiş için önemli bir yol olması, Halep şehrine ve kırsal köylerine giden birçok güzergâh üzerinde olması önemini daha da artırıyor. Fırat Kalkanı bölgesi ile Rakka arasındaki köprüyü teşkil ediyor.YPG/PKK/SDG’nin en önemli amaçlarından biri olan üç farklı alanı (Afrin-Ayn el Arap (Kobani) ve Kuzeybatı Suriye) birbirine bağlayan bir konumda yer alıyor.

FIRAT KALKANI’NDAN MÜMBİÇ’E…
Ağustos 2016’da 5000 km2’lik bir alanı hedef alarak başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı, uluslararası hukuka dayalı, meşru müdafaa hakkını, terörle mücadeleyi, sığınmacılara güvenli bir yaşam alanı açmayı, terör koridoru (birleşik terör alanı) oluşmasına ve Türkiye-Orta Doğu bağının kopmasına engel olmayı amaçlayan ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ortaya çıkan ‘son derece riskli’ bir gayret atılımıydı.

Aynı zamanda terörle mücadele çerçevesinde uluslararası ölçekte müzakere edilerek atılmış bir adımdı. Ancak nihai hedefi 5000 km2 olan bu harekât, 2015 km2 ile sınırlı kaldı. Bunun temel nedeni, Mümbiç, dğer küçük ada ise Tel Rıfat cebiydi.

Başta ABD ile müzakere edilerek Türk karar vericiler tarafından 5000 km2 olarak tanımlanmış bu alanın %40 hedefle tamamlanmış olmasına, harekâtın erken evrelerinde yaşanan temel bir olay neden oldu: Başta ABD özel kuvvetleri olmak üzere bölgede kendini gösteren Fransız kuvvetleri, TSK ile TSK’nın kovaladığı YPG/PKK arasına girdi.

Cerablus’un yaklaşık 20-25 km güneybatısında Sacur Suyu civarında yaşanan bu olaylar zincirinde, TSK bizzat müttefikleri tarafından domine edilirken imha süreci kaçınılmaz olan YPG/PKK’yı himaye etmek üzere ABD ve Fransız Özel Kuvvetleri kalkan görevi üstlendi.

Erken evrede, YPG/PKK’yı menfaatleri doğrultusunda kullanan müttefikleri ile çatışmak istemeyen TSK, karar vericilerin iradesi doğrultusunda sorunun çözümünü siyasi ve diplomatik süreçlere bırakarak DEAŞ’a konsantre oldu ve Fırat Kalkanı Harekâtı, El Bab’ta sona erdiğinde, DEAŞ’ın moral-güven ve direnç eşiği bir daha ayağa kalkmayacak şekilde kırıldı. Burada dikkat çekilmesi gereken çok anlamlı ve önemli bir başka durum daha var:

ABD ve Fransız Özel Kuvvetlerinin, Sacur Suyu’nda araya girmesinden sonra TSK’nın DEAŞ’a yoğunlaşması dahi Türkiye’nin müttefiklerine yetmedi. TSK unsurları El Bab’a hedefli harekâtını icra ederken, bazı alanlar kurşun dahi atmadan el değiştirdi. Afrin tarafından gelen YPG/PKK unsurları Tel Rıfat cebinden – Fırat’ın doğusu ve Mümbiç’ten gelen YPG/PKK unsurları da Bab kuzeyindeki Arimah cebinden iki alanı birleştirmeye çalıştı. Bütün zorluğuna ve saha oyunlarına rağmen TSK unsurları daha süratli güneye inerek, ‘Fırat’ın doğusuyla batısındaki terör alanların birleşmesine neden olacak’ bu tarihi oyunu bozdu.

Bütün oyunları ve sonuçlarıyla, DEAŞ’ın moral-güven ve direnç eşiğinin bir daha ayağa kalkmayacak şekilde kırılmasına neden olan temel etki ve harekâtın mutlak sahibi olan Türkiye’nin, bunun karşılığı olan karasal alanda etki üretmesi bizzat müttefikleri tarafından istenmedi. Başta Fırat’ın doğu ve batı havzalarından güneye uzanan alanlar olmak üzere harekâtın etkilediği hemen her alanda, ABD-PKK ve Rusya-Rejim eksenleri arasında tam bir toprak kapma yarışı yaşandı. Buna, söz verildiği halde fiili bir oldubittiye getirilen Mümbiç dahil.

TSK karşısında güven-direnç ve moral eşiği yıkılmış DEAŞ ise daha sonra değişik saiklerle kullanılacak bir rezerv örgüt olarak Badiye’de, Irak-Suriye sınır hattında, güney ve batı da bazı küçük alanlara çekilirken, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, üniter yapısını, güvenliğini, bekasını ve bölgenin istikrarını hedef alan, etnik-mezhebi ve meşrebi düşmanlık-çatışma ve savaşlar peşinde olan ve sadece Türkiye’de 55 bin kişinin yaşamını kaybetmesine neden olan bir başka kanlı terör örgütü YPG/PKK yükselen değere dönüştürüldü.

Bütün bu gerekçelerle başta Mümbiç olmak üzere Fırat’ın doğusu, Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanlar ve bir kanser gibi sarmaya çalıştığı Irak’taki tartışmalı bölgelerinden YPG/PKK/DSG/KCK ya da başka hangi adla anılırsa alınsın çıkartılması, etkisiz hale getirilmesi, etkilediği toplumsal tabanların bu terör örgütlerinin etkisinden kurtarılarak meşrulaştırılması ‘insanlık ve güvenlik adına’ büyük önem taşıyor.

Sadece etnik düşmanlık tabanlı örgütler değil; inançları-ideolojileri-dinleri-din altı yapıları, sistem ve güçleri istismar eden, hedef alan radikal tabanlı terör örgütleri ve bunları kullanan iradelerle mücadele sadece coğrafyanın değil insanlığın geleceği adına elzemdir.

Abone Ol 

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

Abone Ol 
Back to top button
Close
Close